TERS DİP DALGASI

Yavuz Alogan

Depreme yol açan yer kabuğu levhalarının birbirini sıkıştırması gibi siyasî partiler de seçmen tabanlarını genişletmek, potansiyel oy oranlarını artırmak için Cumhuriyet’in başta laiklik olmak üzere bütün temel ilkelerini çok uzun yıllardır sıkıştırıyor, aşındırıyor ve bozuyorlar. Levha hareketlerinin büyük deprem felaketlerine yol açması gibi, bu sosyal ve siyasal sıkışmanın da muazzam altüst oluşlara, iç çatışmalara neden olması beklenmelidir.

        Bu süreci her ne pahasına olursa olsun durdurmak gerekir.  Aksi hâlde alt katmanlarından itibaren topluma çalınan gericilik mayası sonunda nüfusun Aydınlanma kültürüyle yoğrulmuş, seküler hayat tarzına alışmış kesimlerinin iradesini kıracak; kadere ve kazaya inanan, ekonomiyi nasslarla yöneten, kindar ve dindar bir nesil yetiştirerek ve her türlü gerici ve bölücü düşüncenin önünü açarak  hegemonyasını sürekli kılmak isteyen siyasî iktidar  yeni bir anayasayla nihai hedefine ulaşacaktır.

Bütün muhalefet partileri ve siyasî toplumun önemli bir kesimi Saray rejiminin yarattığı ideolojik hegemonya alanının içinde her türlü gericiliğe ve bölücülüğe meşruiyet kazandırarak Cumhuriyet ideolojisini, Devrim Kanunları’nı ve Aydınlanma düşüncesini yıpratmaktadır. Adına “demokrasi” dedikleri parlamenter sistem her seçim ve referandumda biraz daha kapanan bir tuzağa dönüşmüştür.

        Ana muhalefet partisinin gericilik ve bölücülükle helalleşirken Mustafa Kemal’in kurduğu partinin bütün devrimci geçmişini “bizim de hatalarımız oldu” diyerek derin bir özeleştiri konusu yapması, inkârcılığın daniskası olmanın yanı sıra, bu partinin Saray’ın ideolojik hegemonya alanı içinde yeniden yapılandırıldığını göstermektedir.  Bu yolla oy tabanını genişleteceğini sanıyor. Oysa kendi tabanını yabancılaştıracak ve karşı taraftan tek bir oy bile alamayacak.  

Her helalleşme hamlesinin, her pişmanlık ağıtının Saray’ın elini güçlendirdiğini gördük. Türbanı devlet nezdinde yasal güvenceye bağlama girişiminin Saray tarafından Anayasa’ya yeni maddeler sokma teşebbüsüne nasıl yol açtığını, sıfırdan anayasa yapma girişimini nasıl canlandırdığını gördük.  Sayın Saray, Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını samimiyetle istiyor. Aday olmadığını açıklasa, AKP’liler 100 000 imza toplayarak Kılıçdaroğlu’nu zorla aday yapmak için seferber olacaklar!

        Medenî toplumlarda bütün yurttaşlar kanun önünde eşittir. Nüfusun bir kesimini baskı altına almak, bir başka kesimini kayırmak için kanun çıkarılamaz. İktidar partisi, meclis çoğunluğuna dayanarak kendi ideolojisine ve toplum tahayyülüne uygun Anayasa yapamaz. Yaparsa toplumun maşeri şuurunda, yani toplum vicdanında  meşruiyetini kaybeder ve direnme hakkı doğar; çatışma olur ve kılıcı keskin olan galip gelerek kendi programını dayatır. Türkiye’nin durumu budur. Levhaların hareketi, birbirini sıkıştırması, sonunda mutlaka depreme yol açacaktır.

        Maden faciasında tek bir sorumlu görevden alınmazken, anayasal hakkını kullanarak ihmali protesto edenler dövülerek gözetim altına alındılar; Tele 1 ekranları karartıldı; İletişim Bakanlığı’nın keskin gözü  sosyal medyayı tarayarak dezenformasyon aramaya başladı. Çıkardıkları kanunu uygulayacaklar.

        Peki 15-16 Ekim tarihlerinde  Diyarbakır’da  yapılan “âlimler buluşması”nı  hangi yasal zemine oturtacağız; Anayasa’nın hangi maddesine göre bu toplantıda alınan “kararlar”ı, hatta böyle bir toplantının yapılabilmesini  meşru ve yasal kabul edeceğiz?

        Hizbullah ile onun yasal partisi Hüda Par’ın uzantısı “Âlimler ve Medreseler Birliği”nin düzenlediği, Taliban hükümet sözcüsünün ve bazı öğretim üyelerinin katıldığı bu toplantının sonuç bildirgesi, sadece Cumhuriyet’in bütün kazanımlarının inkârı değil, mevcut anayasal düzenin de ihlalidir; gericiliğin ve bölücülüğün tam teşebbüs hâline dönüşmüş şahikasıdır!

        Anayasa’da yer alan laiklik ilkesi ve devletin bölünmez bütünlüğü hakkında söylenenlere bakalım:

“Haçlıların, Siyonizmin, çağdaş Kisralığın (hükümdarlık)  var ettiği en zararlı şeylerden bir tanesi de laikliktir. Laikliğin, Sekülerizmin Kürt halkı içerisinde yayılmasının temel sebeplerinden biri yanlış eğitim metotları ve müfredattır. Bu yanlış yollara karşı mescitler, medreseler, hutbeler yoluyla mücadele edilebilir. Hutbelerimiz, hocalarımızın konuşmaları yeterli değildir. Çünkü fitne fesat daha büyüktür.   Batıl kitaplar bir şekilde gençlerden uzak tutulmalıdır.” (Sözcü, 16. 10.22)

        “Kürdistan konusu İslam devletlerinin sorunlarından bir tanesidir. İnşallah bu soruna da bir çözüm yolu bulunur. Ama en önemlisi Müslümanların birliğidir ki İslam âlimleri üzerinden bu konuda ilerleme sağlanıyor.” (VeryansınTv, 18.10.22)

        “Hiçbir engel, ulemayı Kürt meselesine müdahil olup bu hususta sorumluluk almaktan alıkoymamalıdır. (Rudaw, 16. 10. 22)

        Anayasasında hâlâ laiklik ilkesi yer alan üniter bir devlette böyle bir toplantı nasıl yapılabilir, böyle mesajlar nasıl verilebilir? Her konuşma ve kanaat kanunun suç saydığı fiilere övgüler düzüyor, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını lanetliyor ve halkın iki kesimini uzlaşmaz çelişkiler temelinde birbirine karşı  kışkırtıyor.  Öte yanda muhalefet partileri gericinin her türlü faaliyetine, örgütlenmesine ve hazırlığına tamamen kördür. Böyle şeyleri görmüyorlar ve ilgilenmiyorlar.

        Fakat son tahlilde âlimlerin  yaklaşımı Saray’ın  36 etnik grubu “anasır-ı İslam” sayan anlayışıyla ve HDP’yle başarısızlığa uğrayan “çözüm süreci”ni  Hüda Par gibi oluşumlarla tekrarlama niyetiyle uyum içindedir.

Aslında PKK/HDP de kendisini bu çizgiye uydurmaya çalışmış, 10-11 Mayıs 2014’te melleleri harekete geçirerek   “Şeyh Sait gibi tarihi kişilikler”e ve  Hz. Muhammed’in Medine Şûrası’na gönderme yaparak, Demokratik (tik!) İslam Kongresi toplamıştı. Fakat Saray kendi etki alanı içinde kendisine bağlı güçlerle iş tutmak varken, bu projeye niye yüz versindi? Nitekim vermedi.

        Rahmetli Attila İlhan hayatının son döneminde ADD’lilerin, çeşitli solcu yurtseverlerin, işçi sendikalarından “emekdaşlar”ın eylemli “dip dalgası”nı beklemişti. Boş bir umut değildi. 2007’deki Cumhuriyet Mitingleri ve 2013’teki Haziran Ayaklanması dalganın hareketlendiğini göstermişti. Ancak her iki dip dalgası da kaldıracını/önderliğini bulamadığı için kıyıya vuran başıboş  dalgalar gibi dağılarak muazzam bir enerjiyi tüketti.

        Şimdi yine dipten fakat bu kez  gerici bir  dalganın yükselmekte olduğu açıkça görülüyor. Saray’ın “muhafazakâr devrim”ini tamamlamak için bu ters dalganın sırtına binerek mutlak iktidar katına yükselmeye niyetlendiği de açıkça görülüyor.  Ancak bu dalga Saray tarafından denetlenemez ya da beklendiğinden daha güçlü patlarsa, mevcut rejimi de aşarak çok daha vahim sonuçlar yaratır. İşte o zaman  mevcut Saray rejimini, hatta  şimdiki Cumhurbaşkanı’nı bile mumla ararsınız. Cumhuriyet bütün kazanımlarıyla birlikte tehlikededir. “Muhafazakâr devrimci”nin karşısında bir cumhuriyet devrimcisi yoktur! Veryansın, 21. 10. 2022