YENİ YILA GİRERKEN

Yavuz Alogan

Yarın yılın son günü. İnsan ister istemez geçen yılın “en”lerini düşünüyor. En ilginç görüntü, en komik söz, içte ve dışta en önemli olay…

        Doğal olarak herkesin “en”i kendine göre…

        Bana göre geçen yılın en önemli görüntüsü bir Fransız’ın ekranlara yansıyan öfkesiydi. Sarı Yelekliler’in protestosu sırasında orta sınıftan olduğu anlaşılan bir Fransız, sağcı ya da solcu olmadığını söyledikten sonra, “Macron bizim XVI. Louis’mizdir!” diye haykırdı. “Onun hikâyesi de giyotinde bitecek!”

        Giyotin! Fransız yurttaşın Macron neoliberalizmine bulduğu kesin çözüm.

        68’in büyük isyanları sırasında bile böyle bir “giyotin kararlılığı” görülmemişti.  Onlar daha çok “Kaldırım taşlarını sökün, altında kumsal var” gibi romantik sloganlar atmışlar ya da dehşet verici anarşist bir tavırla tarihe göndermede bulunmuşlardı: “Titreyin bürokratlar, uluslararası işçi konseylerinin gücü sizi kısa süre içinde yok edecek! Yaşasın Kronştad denizcilerinin ve  Mahnovşçina’nın Troçki ve Lenin’e karşı mücadelesi. Yaşasın 1956 Budapeşte Konseyci ayaklanması. Kahrolsun devlet!”

        Fransız prekaryasında bu romantizmden eser yok. Eli titremeyen bir Robespierre adaletiyle eşitlik ve sosyal refah istiyor; araya giren herkesi giyotinden geçirebilir.

        Bu “giyotin” tavrının önümüzdeki yıllarda Vaşington’dan Beijing’e, Paris’ten Moskova’ya kadar bütün dünyaya yayılacağı, böylece insanların  Biden kaşını oynattı, Putin düğmeye basar mı, Jimping  üniformayla poz verdi gibi girdiler  üzerinden çıktı üretme zorlanmasından kurtulacağı neredeyse kesindir. Küresel düzeyde aşağıdan birilerinin konuşacağı, öfkenin eyleme dönüşeceği, böylece sahnenin değişeceği görülüyor.

        Ülkemizde yılın en komik sözünü bakan Nebati söyledi: “Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım.”

Entelektüel laf etme çabasının bir tür duygusal kompleksten kaynaklandığını sanıyorum.  Ekonomide, eğitimde ve yargıda ele geçirdikleri bütün enstrümanları iktidarda kalmak için mekanik bir tarzda kullanabiliyorlar fakat iktisat teorisinden, sosyoloji ve pedagojiden anlamadıkları, evrensel hukuk nosyonundan tamamen yoksun oldukları için başlattıkları sürecin gideceği yerden emin değiller.  

        İçinden geldikleri tarikat ve cemaatlerin cinsellikle kafayı bozmuş  önderlerinin aileden başlayarak dönüştürmeye çalıştıkları toplumu giderek yozlaştırdığını, dine yabancılaştırdığını ve öfke yarattığını da fark ediyorlar muhtemelen. Sürekli geziyorlar çünkü, dünyayı görüyorlar. Kıyaslama yapıyorlardır. Türk toplumunun ortaçağ sosyolojisine sığmayacağını, siyasileşmiş İslam kültürünün bize çok dar geldiğini, hegemonik olamayacağını, fazla zorlarlarsa dikişlerin patlayacağını, bundan da en çok kendilerinin zararlı çıkacağını bence gayet iyi görüyorlar.

        Sayın Reis bu vahim çelişmeyi Mayıs  2017’de şu veciz sözlerle dile getirmişti: “Siyasî olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz on dört yıldır kesintisiz iktidarız ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.”

Bu sıkıntılar Saray’ı götürecektir. Siyasî İslam düşüncesinin laiklik ve Devrim Kanunları karşısında bozguna uğraması tarihin hükmüdür ve orta vadede bu hüküm kesinlikle infaz edilecektir.

        Yılın en önemli dış olayı Rusya’nın potansiyel olarak bile süper güç olmadığını Ukrayna sahnesinde kanıtlamış olmasıdır. Başlarını belaya soktular, nasıl çıkacaklarını bilemiyorlar.  

Ukrayna savaşı aynı zamanda birleşik bir Avrasya cephesinin olmadığını da kanıtladı. Çin’in Ortodoks Rus İmparatorluğu kurmak isteyen Kremlin’in askerî maceralarına kayıtsız kalması, mühimmatı biten Rusların Kuzey Kore ve İran’a başvurması, BM oylamalarında Rusya’nın yalnız kalması ve Lukaşenko dışında askerî müttefik edinememesi, Rus halkının bu seferki Anavatan Savunması’nı inandırıcı bulmaması trajiktir. Putin oligarşisinin 2023’ü çıkarması zor görünmektedir.

        Ukrayna Savaşı birleşik bir Atlantik cephesinin de olmadığını kanıtladı. Fransa’da  ABD/NATO’ya karşı Charles de Gaulle’ün hayaleti belirmeye; Almanya, Merkel’in bıraktığı yerden yeni bir Ostpolitik (Doğu Politikası) aramaya başladı. Eğilim, ABD’nin bir arada tutma çabasına rağmen AB’nin kendi içinde dağılması yönündedir (İtalya, Macaristan, Kosova-Sırbistan çatışması vs). ABD’nin birliği bile tartışmalı; Teksas ve Kaliforniya’da bağımsızlık tartışılıyor. Trump’ın Kongre binasını basan adamları Konfederasyon bayrağı taşıyordu.

ABD’nin önderliğinde tek kutuplu bir dünya ya da Çin’in önderliğinde çok kutuplu bir dünya “inşa” (!) edilmiyor; kapitalizmin küresel krizi bütün ülkeleri çeşitli derecelerde fakat eşzamanlı olarak vuruyor ve küreselleşmeye karşı ulus-devlet düşüncesi güçleniyor, her ulus-devlet içinde de sosyal refah ve eşitlik talepleri yükseliyor.

        Yılın en önemli iç olayı ise 12 Şubat’ta Altılı Masa’nın kurulmasıdır.  Bu ayrışık ve sorunlu yapının Saray’ınkinden farklı bir iktisat politikası uygulayamayacağı, en iyi durumda Saray’ın politikalarını düzenleyici/düzeltici bir rol oynayabileceği, seçimi kazanması hâlinde ancak dışa bağımlı bir geçiş süreci başlatabileceği anlaşıldı. Önümüzdeki seçimlerde sadece siyasi partilerin değil, onların arkasındaki Amerikan ve Rus istihbaratının da jeopolitik nedenlerle yarışacağı anlaşılıyor.

        Türkiye Saray ile Altılı Masa arasında sıkışıp kalamaz. Seçimler sırasında ve sonrasında oluşacak istikrarsızlık ve kargaşa birbirini izleyen seçimlere, yeni siyasi partilerin ve kitle hareketlerinin doğmasına yol açacak ve vahim yol kazaları olmadığı taktirde bu süreç kurucu bir meclisin yeni bir millî anayasayla ülkenin kimliğini saptamasına kadar devam edecektir.

         Diyanet’in son cuma hutbesi her şeye rağmen geleceğin parlak olduğunu gösteriyor.  Baş imam, “Ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin bozulmaya başladığı, kültürel yabancılaşmanın hızla arttığı bir dönemde yaşıyoruz,” dedi.

Çok önemli bir itiraftır.

Şu geçip giden yirmi yıla rağmen çoğunluğun tarikat ve cemaat ahlakını reddettiğini, siyasî İslam’ın dayattığı örf ve adetlere yabancı kaldığını anlıyoruz. Siz iktidara gelmeden önce bizim ahlakımız da, örf ve adetlerimiz de sapasağlam ve sağlıklıydı.  Kaynakları yağmalayarak kendinizi ve çevrenizi zenginleştirdiniz, yoksullaştırdığınız halkın içinde uzlaşmaz çelişkiler yarattınız, insanların ahlakını bozdunuz. Hesap günü geldiğinde, bakalım ne yapacaksınız?

        Veryansın okurlarına içkili, müzikli danslı, bol kahkahalı, neşeli ve dünyevi bir evrensel yılbaşı kutlaması diliyorum. Gelecek uzun sürer. Veryansın, 30. 12. 2022