Yavuz Alogan
Saray rejiminde Anayasa parlamentoda çoğunluğa sahip olan siyasî partinin ya da partiler koalisyonunun ideolojik ve programatik çöplüğüne dönüşmek üzeredir.
Anayasa ülkenin temel hukuk kurallarını belirleyen metindir. Bütün kanunlar anayasaya tabidir. Anayasa, Devlet’in teşkilat yapısını, temel kurumlarını, bunların yetki sınırlarını, yurttaşın temel hak ve özgürlüklerini belirtir.
Seçim kazandım, parlamentoda çoğunluğu ele geçirdim diyerek bunları değiştiremezsiniz. Mesela özgürlükleri kendi parti tabanınızın meşrebine ve arzularına göre genişletemezsiniz. Kamu kurumlarında başörtüsü takma ya da kafaya sarık sarma özgürlüğü tanımlayarak insan haklarını ya da kişi özgürlüklerini kafanıza göre yorumlayıp anayasaya yazamazsınız. Yazarsanız, bunları özgürlük değil baskı ya da gericilik olarak yorumlayan yurttaşlar nezdinde meşruluğunuzu kaybedersiniz, direnme hakkı doğar.
Medeni Kanun’u Anayasa’nın içine sokamazsınız. “Aile kurumumuzu da güçlendirerek geleceğimize güvenle bakmamızı sağlayacak ilave değişiklikler de yapalım” diyerek kendi ideolojik tavrınızı ve gizli gündeminizi Devlet’in esas teşkilat yasasına sokamazsınız. Sizin aile yapınızı benimsemeyen, geleceğe sizin gibi bakmayan yurttaşlar nezdinde meşruluğunuzu kaybedersiniz, direnme hakkı doğar.
Devlet’in yönetim şeklini değiştirmeyi teklif bile edememeniz gerekirdi. Ama bunu yaptınız, parlamenter sistemi başkanlık sistemine dönüştürdünüz, Devlet’i partileştirdiniz, partinizin devletini kurdunuz, bütün resmî kurumları tarikat ve cemaatlere teslim ettiniz. Reçete ve yol tarifi dışarıdan geldiği için siyasî toplum ağzını açamadı, razı oldu.
Devlet kurumlarını kullanarak yaptığınız toplam icraatla Anayasa’nın değiştirilmesi teklif bile edilemeyen 2. Madde’sindeki, “Türkiye Cumhuriyeti … Atatürk milliyetçiliğine bağlı … demokratik, lâik bir hukuk Devletidir” maddesini hiç yokmuş gibi sürekli ihlâl ettiniz. Anayasa Mahkemesi, hayatta kalmak için sergilediği son çırpınışların birinde, partinizin “lâiklik karşıtı faaliyetlerin odağı” olduğunu; 30 ayrı eylem ve söylemle, sırasıyla Başbakan’ın, TBMM Başkanı’nın, Millî Eğitim Bakanı’nın ve Başbakan Danışmanı’nın Anayasa’da yazılı olan lâiklik kuralını ihlâl ettiğini saptadı.
Fakat bir şey olmadı. Bugünkü lâiklik ihlallerinin sayısını saptayacak bir yargı kurumu da kalmadı.
Anayasa’nın fiilen askıya alındığını, artık mevcut olmadığını anladık.
Şimdi bütün siyasî partiler Saray’ın askıya aldığı, kadük ettiği Anayasa’nın yerine kendi ideolojilerine, programlarına ve niyetlerine göre “sıfırdan Anayasa” yapmak için tam teşebbüs hâlindeler.
Temel soru şudur: Genel seçimlerle oluşan yasama organı yeni bir anayasa yapabilir mi?
Diyelim ki bir sosyalist parti seçimleri kazandı ve parlamentoda çoğunluk sağladı. Anayasa’nın Devlet’in şekliyle ilgili birinci maddesini, “Proletaryanın devrimci demokratik diktatörlüğüdür” şeklinde; ya da bir şeriatçı parti, “İslam şeriatıyla yönetilen bir Cumhuriyettir” şeklinde; ya da bir liberal parti “özerk cumhuriyetlerden oluşan federal bir devlettir” şeklinde değiştirmek isteyebilir mi, bunu teklif edebilir mi? Bu istek meşru olur mu?
Parlamento elbette Anayasa’nın bazı maddelerini 400 oyla doğrudan yenileyebilir, eklemeler yapabilir; 360 oyla değişiklik teklifini referanduma götürebilir. Ancak mevcut Anayasa’nın yerine sıfırdan yeni bir anayasa yapamaz, böyle bir yetkisi yoktur. Yapacağı bütün değişikliklerin mevcut Anayasa’nın değiştirilemez başlangıç ilkelerine, anayasanın ruhuna ve lafzına uygun olması gerekir. Bu işlem için “amendment” (iyileştirme, tadilat) sözcüğünün seçilmesi rastlantı değildir. Yapıda tadilat ya da ekleme yapabilirsiniz ama onu temellerine kadar yıkıp meşrebinize göre başka türlü inşa edemezsiniz.
Parlamento mevcut anayasada ancak güncelleme, iyileştirme amacıyla değişiklik yapabilir. Seçilmiş parti, meclis çoğunluğunu kullanarak Devlet’in kuruluş ilkelerine, devletin esas teşkilatına dokunma, bunları değiştirme hakkına ve yetkisine sahip değildir. Genel seçimlerle oluşan parlamentonun Kurucu vasfı yoktur.
Devlet’i kendi suretinde yeniden yapılandır diye değil, mevcut Anayasa ve kanunlar dairesinde kalarak ülkeyi yönet diye seni seçmişler! Kanun yapma yetkisini ele geçirdim, “Olağanüstü Hâl’e karar veren benim” diye partinin programını ve gizli hedeflerini esas alarak sıfırdan anayasa yapmaya teşebbüs edersen, suç işlemiş olursun; meşruluğunu kaybedersin ve sana karşı direnme hakkı doğar.
Ancak bir Kurucu Meclis yeni bir anayasa yapabilir.
Genel seçimlerle kurulan parlamento ancak Kurucu Meclis’in oluşum esaslarını, üyelerinin halk tarafından seçilme usul ve kurallarını yasa çıkararak belirleyebilir. Kurucu Meclis kendi iç tüzüğünü hazırlayıp onaylar ve toplumun en geniş kesimleriyle, üniversiteler, sendikalar, barolar ve diğer meslek örgütleriyle temas kurarak, dünya anayasalarını ve ülkemizde 1876’da Mithat Paşa’nın hazırladığı Kanunu Esasi’den bu yana gelmiş geçmiş bütün anayasaları inceleyerek her madde için ayrı bir rapor hazırlayan komisyonlarla, bütün medya organlarına açık yöntemlerle çalışarak, aynı zamanda halkı anayasa konusunda eğitip bilgilendirerek, toplumu bilinçlendirerek yeni bir anayasa hazırlar.
Anayasa böyle hazırlanır. Toplum Sözleşmesi olur. Sığır derisiyle değil insan derisiyle kaplanır. Torba yasa yöntemiyle, içine başörtüsü, aile yapısı, demokratik-tik özerklik, devlet kurumlarında çok dillilik gibi şeyler katılarak çerden çöpten anayasa hazırlanmaz. Anayasa oy devşirmenin aracı, taşra kahvehanesi düzeyinde politik atışmaların, sataşmaların malzemesi de yapılamaz. Eğer böyle bir anayasa hazırlanır ve bir şekilde yürürlüğe girerse, o sadece nüfusun bir kısmının anayasası olur ve toplumun içindeki uzlaşmaz çelişkiler bir gün mutlaka alev alır.
Sonunda Kurucu Meclis şu ya da bu yöntemle kesinlikle toplanacak, Türkiye’nin kimliğini belirleyecek; millet mi, ümmet mi olduğumuza, Devlet’in üniter mi olacağına, yoksa yerel idarî birimlerden mi oluşacağına karar verecektir. Bizim Türk milleti mi, yoksa 36 etnik gruptan oluşan “anasır-ı İslam” mı olduğumuzu müzakere edip sonucu anayasaya yazacaktır. Genel seçimle oluşan Meclis ve onun içindeki partiler bu konularda karar veremezler, sıfırdan yeni anayasa yapamazlar, teklif dahi edemezler.
Saray’ın ideolojik hegemonyasına rıza gösteren CHP’nin Cumhuriyet’in temellerini tartışmaya açan sakar hamleleri, Saray’ın kendi anayasasını yaparak topluma kabul ettirme niyet ve çabasını hiç yoktan canlandırmış ve ileri bir aşamaya taşımıştır. Bundan sonra siyasî toplumun birinci gündem maddesi anayasa olacaktır. Başka deyişle tramvay durağa gelmiştir ve Reis inmeye hazırlanmaktadır.
Yeni bir Anayasa Hareketi’nin 150 yıllık anayasa mücadelelerinin son barikatını kurması; Cumhuriyet’in tarih boyunca bağımsız yaşayan, hak ve özgürlükleri için savaşan aydınlanmış evlatlarını mevcut Anayasa’nın 26. ve 34. maddelerinde tanımlanan hakları kullanarak direnişe çağırması gerekir.
Direnecek kimse kalmışsa, direniş olur… Kalmamışsa, mevcut siyasî ve ideolojik hegemonya, bütün sonuçlarıyla birlikte kaderimizi belirler. O vakit şikâyet etmenin, sızlanmanın; Devrim Kanunları, Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri, ah eski CHP, vah vah lâiklik diye konuşmanın yazmanın faydası ve anlamı olmaz. Veryansın, 07. 10. 2022