HAKİKATİN PEŞİNE DÜŞME CESARETİ

Yavuz Alogan

Genel olarak siyasette, özel olarak devrimci siyasette paranoya çok önemli bir sorundur. Her türlü kitle hareketinin arkasında dış güçlerin kışkırtmasını aramak ve elbette bulmak ya da belirli bir olayı birbiriyle bağlantısız başka olaylarla ilişkilendirerek çözümlemek bu paranoya türünün en vahim örneklerinden biridir.

Çok konforludur.  Önceden hazırlanmış komplo şablonunu olayın üzerine yerleştirerek kestirmeden gidip sonuca varmak insanı düşünme zahmetinden, Hakikat’le yüzleşme külfetinden kurtarır, zihne küşâyiş  (parlaklık) verir.

        Düz ve basit  mantığa dayanır.

        Önce sorulur: “Bu bir rastlantı olabilir mi?”

        Sonra cevap verilir: “Hayır, bu bir rastlantı olamaz.”

        Tam da İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü  daimi üyeliği için mutabakat zaptını imzaladığı günün ertesinde, tam da BM Genel Kurulu’nun toplandığı ve Putin’in kısmî seferberlik ilan ettiği, hatta ABD’nin nükleer silah kapasiteli Ronald Reagan uçak gemisini ortak tatbikat için  Güney Kore’ye demirlediği bir sırada,  İran’ın 87 yerleşim bölgesinde insanların isyan ederek polis noktalarını ateşe vermeleri, kadınların başlarındaki hicabı (utancı!) çıkarıp ateşe vererek özgürleştirdikleri saçlarını kamera önünde kesmeleri  rastlantı olabilir mi?

        Elbette olamaz! Nitekim  Reisi de öyle diyor: “Düşmanlar kaos çıkarmak istiyor. Hiçbir koşulda halkın güvenliğinin tehlikeye atılmasına izin vermeyeceğiz.”

        Sesini çıkarmadığı, örgütlenmediği sürece sağlanır halkın güvenliği! Aksi durumda düşmanlar kaos çıkarmıştır, halkın güvenliği tehlikeye atılmıştır.

İmâmete sadakat gösterecek, Fakih’in velayeti altında göklerden gelen ilahi emirlere boyun eğecek, kutsal din adamlarının egemenliğine razı olacaksınız. İmamların yolsuzluğunu hırsızlığını görmezden gelecek, kızınızın ya da karınızın başörtüsü biraz kaydı diye sokakta İrşad Devriyesi’nden dayak yemesini, katledilmesini sineye çekecek, zamanın gerisinde yaşamaya razı olacaksınız.   Nitekim Rabbiniz, “Sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan eksiltmeyle sınarız” buyurmuşlardır. Sesinizi çıkarmadığınız sürece  Avrasya cennetine giden yolda emperyalizme karşı mücadele etmiş olacaksınız.

        En iyi durumda Çinli müteşebbis gelip kendi işçi sınıfının hayat standardını yükseltmek için sizin ucuz emeğinizi sömürecek, yoksulluk sınırının altında yaşayan 25 milyon İranlının hiç olmazsa  karnı doyacak, Çin ve Rusya  şeriat devletine destek olacak.

        2017’den bu yana İran’da halk neredeyse her yıl isyan etti. Bunların beşi büyük ve yaygın ayaklanmalara dönüştü. Hepsi bastırıldı. Bu seferki  de bastırılabilir. Kolay değil, rejimin “İsyan Bastırma Polisi” var;  onun yanında Besic Milisi, İrşad Devriyesi, o da olmadı Devrim Muhafızları Ordusu…  Her ayaklanmada interneti ve her türlü iletişim imkânını kesen Molla Devlet’i olanca gücüyle halkın üzerine çullandı.

Bu türden ayaklanmalarda netice almak ancak rejimin baskı aygıtlarının bölünmesine, silahlı güçlerin bir kısmının halkın saflarına geçmesine bağlıdır. Sendikalar, dernekler, meslek birlikleri gibi sivil toplum kuruluşlarında örgütlü olmayan orta ve alt sınıflar programatik taleplerle Molla Devleti’ni zorlama imkânına sahip olmadıkları için ayaklanma doğrudan   hükümeti devirme hedefine yönelir: “Diktatöre ölüm!”  Geçerli olabilecek başka bir talepte bulunma imkânı yoktur.

İran’da yaşanan insanî felaket derslerle doludur. Demokrat kamuoyunun Şah rejimine karşı Humeyni’yi desteklemesi,  örgütlü solun ise emperyalizme karşı mollaların yanında yer alması temel hatadır.  Humeyni’nin bir tür demokratik rejim kuracağı beklentisine kapılan bütün demokrat ve sol örgütler yaptıkları hatanın bedelini canlarıyla ödediler.

İran yeni yılının kutlandığı 1980 Nevruz’unda Humeyni ansızın ağız değiştirerek   batılı fikirlerle zehirlenmiş entelektüellere ülkede yer olmadığını söyledi ve “komünist” dediği bütün hareket ve düşünce akımlarını yasakladı. Ortaçağ ile emperyalizme karşı ittifak kurulamayacağı ve siyasî İslam’dan demokrasi beklemenin intihara eşdeğer olduğu anlaşıldı.  Temizlik üniversitelerden başlayarak bütün kurumlara yayıldı. Binlerce insan öldürüldü, asıldı, hapislerde çürütüldü ya da ülkeden kaçtı. 1980’de başlayıp sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı Molla Rejimi’nin militerleşmesini, kurumsallaşmasını sağladı ve baskıyı artırmasına imkân verdi. Batı uygarlığına düşmanlığın antiemperyalizm olmadığı çok acı derslerle öğrenildi.

Kırk üç (43) yıl süren bir rejimi devirmek kolay değildir. İspanya’da Franco’nun falanjist rejimi bile  36 yıl sürdü, buna 6-7 yıl süren bir geçiş dönemi eklendi. Uzun diktatörlük dönemlerinde kuşaklar arasındaki bağlantı kopar, düşünce akımlarının gelişimini ve aktarılmasını sağlayan bütün kanallar tahrip edilir, kültürel doku bozulur, insanlar yozlaşır ve aptallaşır. Önemli ve belirleyici olan, diktatörlük ve gericilik belirtileri ortaya çıktığı zaman, muhalif akımlar henüz örgütlüyken mücadele etmektir. Aksi hâlde her kuşak sıfırdan başlamak, ülkesinin gerçek hikâyesini yeniden yazmak zorunda kalır.  Geçmişte verilen mücadeleler unutulmuş, galipler ülkenin tarihini yeniden yazmışlardır. Yeni kuşaklar hegemonyaya karşı mücadelede beslenecekleri bütün kültürel, ideolojik kaynaklardan yoksun kalmışlardır.

Üstelik İran bizdeki Aydınlanma  Devrimi  gibi sağlam bir temelden, kurucu ilkelerden yoksun. Uzun bir anayasal mücadele geçmişi yok; kusurlu ve kesintili de olsa bizim demokrasi, laiklik ve özgürlük tecrübemize sahip değil. Fakat orada da sorun, ulusal birliği koruyarak mücadele yoluyla bir Kurucu İrade oluşturmak, Kurucu Meclis’in hazırlayacağı Toplum Sözleşmesi’ni halka ve bütün dünyaya kabul ettirmektir.

İran’daki modernist devrim  bir gün mutlaka tamamlanacak. Halkın büyük çoğunluğu din adına nasıl  sömürüldüğünü, söğüşlendiğini, aldatıldığını, metafizik palavralarla uyutulduğunu anlayacak ve kendisini sömüren ve mutlak itaat bekleyen yüksek otoriteyi kesinlikle ayaklarının altına alıp  ezecek.

Halkın özgürlük ve demokrasi mücadelesini, kadınların kurtuluş çabasını, derin jeostratejik çözümlemelerle emperyalistlerin ajan faaliyetine indirgeyenler, önümüzdeki yıllarda neoliberalizme karşı sosyal adalet, eşitlik ve özgürlük arayan toplumların kitlesel ayaklanmalarına tanık olacaklar ve zihinsel konforlarını tamamen kaybedecekler. Sokaktaki insan konuşup örgütlenmeye, ayaklarıyla oy vermeye başladığı zaman Cinping şunu dedi, Putin seferberlik ilan etti, Biden şöyle yaptı muhabbeti ve jeopolitikten esinlenmiş paranoid analiz yöntemi  sona erecek.

Şu güneşli pazar gününde herkese, öküzün altında buzağı aramadan, analize paranoya bulaştırmadan   Hakikat’in peşine düşme cesareti diliyorum. Veryansın, 25. 09. 2022