Yavuz Alogan
2013 yılında Rus askeriyesi Ortadoğu’daki çatışmaları inceleyerek yeni bir “hibrit savaş” doktrini geliştirdi. Genel Kurmay Başkanı Valeriy Gerasimov yeni doktrini Rus Askerî Bilimler Akademisi’nde verdiği bir konferansta açıkladı. Konuya ilişkin rapor önce Rus askerî yayın organında (Military and Industrial Courier, Şubat 2013), daha sonra tercüme edilerek ABD askeriyesinin yayın organı Military Review’da yayımlandı.
Ruslar klasik savaş tarzının gerektirdiği büyük askerî güçlere bel bağlamadan çatışmalarda üstünlük kazanabilecekleri bir yöntem geliştirmeye çalışıyorlardı (Lawrence Freedman 2017).
Gerasimov Doktrini’ne göre yeni savaşlar artık önbelirti vermeden, beklenmedik bir anda başlıyor, istikrarlı görünen bir ülke aylar, hatta günler içinde en şiddetli çatışma alanına dönüşebiliyordu. Bu çatışmalarda savaş ile barış, üniformalı personel ile örtülü faaliyet yürüten unsurlar arasındaki ayırım kayboluyordu. Örtülü faaliyetlerden oluştuğu için kolayca inkâr edilebilen, sahiplenilmeyen askerî eylemler ile stratejik amaçlara hizmet eden barışçı faaliyetler eşzamanlı sürdürülmeliydi.
Bu savaşta “yeni enformasyon teknolojileri” önemli bir rol oynayacak; askerî amaçlar askerî olmayan araçlarla (politika, ekonomi, iletişim, siber alan, insanî yardım vs) birleştirilecek, farklı kabiliyetler çatışma bölgelerindeki yerel nüfusla ilişkilendirilecek, beşinci kol olarak faaliyet gösteren “gizlenmiş” silahlı güçler yerel nüfusu, etnik ya da dinî grupları harekete geçirecekti.
Bu savaşın temelini psikolojik harp ve bilgi harbi oluşturuyordu. “… amaçlanan en önemli husus; gerektiği kadar askerî-fizikî kuvvetin maliyet-etkin bir şekilde kullanılması yoluyla rakip ülkenin kamuoyunun algısını kendi ülkesini yönetenlerin aleyhine yönlendirmek ve şartlandırmak” idi (E. Hava Korgeneral Nihat Kökmen, “Gerasimov Doktrini Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Neden Başarısız Oldu?,” EDAM, 06. 06. 22).
Kırım’ın ilhakından (Mart 2014) sonra Ukrayna’nın doğu bölgelerinde bu doktrin, rütbe işareti taşımayan Rus askerî personel ve istihbarat unsurları bölgeye gönderilerek uygulandı. Ruslar bölgede gerçekleşen eylemlerin yerli halkın kendiliğinden hareketleri olduğunu iddia ettiler.
Doğu Ukrayna’da uygulanan hibrit savaş yöntemleri yeni taktiklerin imkânlarını ve sınırlarını ortaya koydu. “Karmaşık komuta düzenlemeleri Rusların sahadaki durumu denetleme girişimlerini zorlaştırırken, aldatma çabaları etkisiz kaldı ve girişim önemli ölçüde şeffaflaştı” (Lawrence Freedman 2017). Doktrin daha önce farklı bölgelerde uygulandığı için hareket tarzının, uygulanacak yöntem ve esasların düşman tarafından tahmin edilmesine imkân vermiş ve Rusya’nın hangi bölgeleri hedef alacağı bilindiği için Ukrayna tarafı (Batılı istihbarat örgütleri) zamana yayılan akılcı ve etkili önlemler alabilmişti (N. Kökmen, agy).
Sonuç olarak Rusya hibrit savaş yöntemlerini askıya alarak en son II. Dünya Savaşı’nda görülen klasik savaş yöntemleriyle (hava desteği eşliğinde zırhlı birlik harekâtı) Ukrayna’yı işgal etmeye başladı. Amaç Kiev’in işgal edilmesi, Zelenskiy hükümetinin esir alınması, sonradan ya da eşzamanlı olarak Harkov, Mariopol, Herson, Odessa’yı ele geçirerek önce Azak Denizi’nin, daha sonra Karadeniz’in kapatılmasıydı.
Bazı Türk askerî uzmanlar (Ahmet Yavuz, Nejat Eslen vd.) bu stratejinin başarısızlığa uğradığını, Rus güçlerinin fazla dağıldığını, ağırlık (siklet) merkezi oluşturamadıklarını, ikmal sorunları yaşadıklarını, harcanan birlik ve mühimmatı yenilemekte zorluk çektiklerini, Rus birlikleri Kiev’den güneye doğru çekilirken meydana gelen “savaşın doyma noktası”nda kararsız kaldıklarını belirttiler.
Bunların yanı sıra cephede 8 ya da 11 Rus generalin ölmesi, komuta kademesinin vurulmasına yol açacak şekilde yerini belli ettiğini, başka deyişle Rus ordusunun sahrada örtülü elektronik haberleşme yapamadığını ortaya koydu. Geri çekilen birliklerin geçtikleri yerleşim yerlerindeki sivillere kötü davranmaları disiplin zaafı olarak yorumlandı. Yerleşim yerlerini füzelerle, fosfor bombalarıyla rastgele vurmanın askerî kazanım sağlamadığı, rakip ülkelerde medyanın da kışkırtması ve abartmasıyla tepkilere yol açtığı görüldü ve Cenevre Savaş Konvansiyonları’nın ihlâl edildiği söylendi. Odessa’ya çıkarma yapması beklenen Rus donanmasının amiral (komuta) gemisi Moskova’nın Neptün füzesiyle vurulup batması, Kremlin’in modern donanım ve uyarı sistemlerine sahip bir gemide meydana gelen bu olayı alev alan mühimmat ve yangınla açıklaması askerî çevrelerde hayretle karşılandı (E. Tümamiral Cem Gürdeniz: “Bu bir dönüm noktasıdır,” Veryansıntv,14. 04. 2022).
Bütün bunların bir sonucu olarak Rusların propaganda savaşını küresel düzeyde kaybettiklerini, psikolojik üstünlüğü karşı tarafa kaptırdıklarını söyleyebiliriz. Sahada da durum parlak değildi. Rus tanklarının ve zırhlı araçlarının teknolojik olarak çok geri, neredeyse II. Dünya Savaşı’ndan kalma olduğu belirtildi. “Eldeki silahlar taktiği de belirler. Halen II. Dünya Savaşı’ndaki taktiği kullanıyorlar” (E. Tuğgeneral Osman Aydoğan, Independent -Türkçe, 13. 09. 22)
Bu arada Gerasimov, doktriniyle birlikte fiziki olarak ortadan kayboldu. Zafer Günü törenlerinde (9 Mayıs) yeri boş kaldı. Savunma Bakanı Sergey Şoygu onun yerini almış gibi göründü. Gerasimov’un savaşta yaralandığı, hatta öldüğü iddia edildi. Nihayet batı medyası Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un, Batı Askerî Bölgesi Tank Birlikleri Komutanı, Güney Askerî Bölgesi 22. Ordu Komutanı ve Karadeniz Filosu Komutanı’yla birlikte görevden alındığını, hatta tutuklandığını iddia etti. Kremlin bu iddialar karşısında sessiz kaldı.
İnsan ister istemez “tank savaşı doktrini” geliştiren Mareşal Tuhaçevskiy’nin 1937’de sekiz generalle birlikte tasfiye edilmesinin Kızıl Ordu’nun komuta heyetini zayıflatarak Finlandiya Kış Savaşı’nda (1939-40) ağır kayıplara sebep olmasını hatırlıyor.
Kremlin’de Ukrayna Savaşı öncesinde ve sırasında neler yaşandığını ileride tarih yazacak. Şimdilik kaydıyla Putin ve çevresinin politik hedeflerin cazibesine kapılarak askerî uzmanların tavsiyelerini dikkate almadığını ancak tahmin edebiliriz. İsveç ve Finlandiya’nın şimdilik yabancı asker bulundurmama kaydıyla NATO üyeliğine alınması Rusya’nın başlangıç hedefinden (NATO’nun genişlemesini durdurma) biraz daha uzaklaştığını gösterdi.
Ukrayna savaşının Rusya’nın geleceğini belirleyeceği, başarısızlığın ise Putin oligarşisinin iktidardan uzaklaştırılmasına yol açacağı neredeyse kesindir. Bu nedenle Rusya’nın esas kuvvetlerini daha sonraki savaşlar için sakladığı iddiası temelsizdir.
Askerî uzmanlar nizami profesyonel ordusu olmasa da Ukrayna gibi bir ülkenin işgalinde, başlangıç aşamasında en az bir milyon askere ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdi. Oysa harekâta 150-200 bin (çoğunluğu etnik Rus olmayan) askerin katıldığını, Batı’dan aşırı miktarda mali ve askerî yardım gören Ukrayna askeriyesinin şu anda 500 bin asker seviyesine çıktığını, bu ordunun kullandığı modern harp vasıtalarının mürettebatıyla birlikte ithal edilerek sahada faaliyete geçirildiğini anlıyoruz. Bütün göstergeler çatışmanın NATO-Rusya savaşına dönüştüğünü gösteriyor.
Ukrayna askeriyesi Eylül ayında karşı-taarruz başlatarak iki gün önce Harkov şehrinin doğusunu, Rusya’nın lojistik merkezlerinin yer aldığı stratejik İzyum ve Kupyansk şehirlerini ele geçirdi. Batı medyası Rusya’nın savaşın başlangıcında sahip olduğu topçu avantajını kaybettiğine, Moskova’nın Kuzey Kore’den top mermisi satın almak istediğine dair haberlere yer verdi.
Bu arada Darya Dugina suikastı Batılı istihbarat servislerinin cephe gerisinde sansasyonel eylemler düzenleme kapasitesine sahip olduklarını kanıtladı.
Sonuç olarak şu anki durumda Rusya’nın savaşı genişletmek ya da Dombas ile Kırım’ı emniyete alacak şekilde mevzilenmek dışında bir seçeneğinin olmadığı anlaşılıyor. Belarus’un Polonya sınırına yığınak yapması ve 8 Eylül’de sınır bölgesinde (yeniden) askerî tatbikata başlaması Rusya’nın savaşı genişletme eğiliminde olduğu ya da Rus ordusunun Ukrayna askeriyesinin ilerlediği bölgelerden düzenli biçimde geri çekilmesi Kremlin’in güneyde ve doğuda savunma tahkimatı yapmaya hazırlandığı şeklinde yorumlanabilir.
Toplamda Rusya’nın elinde üç önemli koz bulunuyor. Genel seferberlik ilan ederek birkaç milyon Rus’u silah altına alıp işgali yeniden başlatmak; ikincisi, Avrupa’nın gazını tamamen keserek NATO ittifakını bölme taktiğini derinleştirmek; ve üçüncüsü, taktik olanlardan başlayarak nükleer silah kullanmak.
Ukrayna savaşının ara sonucu ve olasılıkları Rusya’nın birincisini yapmaya gücünün yetmediğini göstermektedir. İkincisinin sürdürülebilir olmadığı anlaşılmaktadır (vanaları kapamanın yaratacağı gelir kaybı kısa vadede Asya enerji piyasalarıyla telafi edilemez). Üçüncüsü ise savaşların sebep ve sonuçlarının çok ötesinde bir insanî felakete yol açacağı için seçenek olarak görülemez.
En genelde Kremlin’in 1991’de Rusya’nın uğradığı felaketi, Putin’in sözleriyle “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi”ni, öncesi ve sonrasıyla, tarihsel, ideolojik ve politik yönleriyle doğru değerlendiremediğini, sahip olduğu kuvvetlerin emperyal hedeflerinin çok gerisinde kaldığını anlıyoruz. Veryansın,16. 09.2022