BU UTANÇ HEPİMİZE YETER

Yavuz Alogan

Bağımsızlık ve ulus-devlet düşüncesi Afganistan’dan Tunus’a kadar geniş Ortadoğu coğrafyasına Türkiye’den yayıldı. Batı emperyalizmine silahla karşı koyarak Aydınlanma Devrimi’ni gerçekleştiren Mustafa Kemal bölgedeki ulusçu hareketleri derinden etkiledi. Bu etkinin izlerini günümüzde İhvan rezilliğine karşı Mısır, Tunus ve Cezayir’de verilen mücadelede görüyoruz.  Zamanla bölge halklarının, etnik/dinî/mezhebî ayrımcılığı yurttaşlık bilinciyle ortadan kaldırarak laik ve sosyal hukuk devleti arayışında birleşeceklerini; Cemal Abdülnasır, Mişel Eflak, Habib Burgiba gibi liderlerin düşüncesine sahip çıkacaklarını umuyoruz.

Fakat aynı umudu kendi ülkemiz için besleyip güçlendirmekte zorlanıyoruz. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Türkiye’den geniş Ortadoğu coğrafyasına yayılan düşünce ve eylem kılavuzu, Saray Rejimi sayesinde bize Selefi Arap kültürü, İhvan ideolojisi ve cihatçı terörizm biçiminde geri dönüyor.

Bu geri dönüşün dayanaklarından biri, belki de en önemlisi, siyasî iktidarın “ensar / muhacir” demagojisinin arkasına gizlediği göçmen politikasıdır.

Yaygın görüşe göre, emperyalizm stratejik göç mühendisliğiyle Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istiyor, siyasî iktidar ise tehlikenin farkında değil (bk. Ümit Özdağ, Kripto 2020).

Bu zayıf bir ihtimal. Batı, özellikle de Avrupa, Türkiye’de iç savaş istemez. Böyle bir savaşın ilk birkaç ayında ülkemizden batıya doğru akacak milyonlarca göçmenin yükü AB sistemini sarsar, kapitalizmin krizini derinleştirir. Ayrıca iç savaş Suriye ve Irak’tan daha beter bir bataklık yaratarak NATO’nun güneydoğu kanadının çökmesine yol açar. Saray Rejimi’nin süreklilik kazanan “kavimler göçü”nün yaratabileceği tehlikeden habersiz olması da pek gerçekçi görünmüyor. İktidarda kalabilmek için tehlikeyi göze alarak, bilinçli bir tutumla başlattığı süreci yönetmeye çalışıyor.

İkinci görüş ekonomiktir. Buna göre, göçmenlere kapıların ardına kadar açılmasının sebebi, Çin’den çekilen bazı çokuluslu şirketlerin yatırım yapabilmeleri için ucuz işgücü yaratmaktır. Saray Rejimi’nin son yıllarda iş gücü piyasasında yaptığı yasal düzenlemeler yabancı yatırımcı için emeğin fiyatını ucuzlatma, sendikaları işlevsizleştirme yönündedir. Zaten ucuz olan iş gücüne kölelik koşullarında çalışmaya razı milyonlarca Suriyeli, Afgan vs mültecinin eklenmesi, ülkemizi özellikle Avrupalı ve Çinli yatırımcı için cazip bir güzergâha dönüştürecektir.  Bu tarz göçmen işçi politikası Arap ülkelerinde zaten uygulanmaktadır.    Günümüzde Suudi Arabistan, Umman ve Bahreyn gibi ülkelerde göçmen işçi nüfusunun, toplam işgücünün % 50-70’ine, bazı körfez ülkelerinde ise % 100’üne ulaştığı biliniyor (bkz. Adam Hanieh, NotaBene 2012).

Bu görüş akla uygundur.  Sayın Saray ülkenin topraklarını, Kanal manzaralı arsalarını, hatta vadilerini zengin Araplara peşkeş çekerken, can korkusuyla gelen göçmenleri neredeyse bedava işgücü olarak yabancı yatırımcıya sömürterek ekonomik büyüme atılımı yapmayı hayal ediyor olabilir.

Üçüncü görüşe göre, Sayın Saray Batı’nın şantaj ve baskılarını önlemek için güneyden ve doğudan gelen göçmen kitlelere sınırları açarak Türkiye’yi Batı’nın gözünde bir tampon bölge olarak tanımlamaya çalışmaktadır. Bu girişim ABD ve AB’yle “yeni bir sayfa” açmasına yardımcı olacak, karşılığında çeşitli fonlardan para temin edecek; sıcak para musluklarının açık kalmasını, böylece Saray Rejimi’nin sürmesini sağlayacaktır.

Güçlü ve zayıf yanları olan bu görüşlerin hiçbiri temel soruyu ortadan kaldırmaz.

Soru şudur: Saray rejimi neden kendi ülkesinin nüfus yapısını değiştirmek istiyor?

Toplam değerlendirmede Sayın Saray’ın Türkiye’yi dönüşü olmayan bir yola sokarak iktidarına süreklilik kazandırmaya çalıştığını anlıyoruz. Ülkenin nüfus yapısını değiştirmek bu çabanın önemli bir parçasıdır.  Sayın Saray, milleti ümmete dönüştürmek, 2007’de ve 2013’te Cumhuriyet Devrimleri’ne sahip çıkarak meydanları dolduran milyonları tarikatlarla cemaatlerle, mürteci muhacirlerle kuşatarak kımıldayamaz hâle getirmek, bu arada kendi seçmen tabanını genişletmek istiyor. Bu büyük bir tehdit ve beka sorunudur.

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Suriyeli göçmenler için şöyle demiştir: “Böyle giderse şu anda belli ilçelerimizde belediye başkanlığına aday olsalar rahatça kazanırlar” (Sözcü, 29. 02. 21).

Ümit Özdağ, Stratejik Göç Mühendisiliği adlı kitabında, Suriyeli kadınların doğum oranlarının 5,3 gibi dünyadaki en yüksek oranlardan biri olduğunu saptamış, Saray Hükümeti’nin “Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Programı” kapsamında 18 yaşından küçük 3 ve daha fazla çocuğu olan ailelere özel ekonomik yardım yaparak Suriyelileri daha çok çocuk yapmaya teşvik ettiğini belirtmiştir (age, Kripro 2020, s.47).

En ahmakça tutum kendisini solcu zanneden bazı liberallerin insanî gerekçelerle Saray Rejimi’nin “ensar” demagojisine dolaylı yoldan katkıda bulunmasıdır. Bunlar yirmi yıldır yaşananlardan hiçbir şey anlamamışlar, emperyalizmin yeni insan hakları anlayışını kusursuz bir ahmaklıkla benimsemişlerdir.  Sayın Saray’a yılmadan usanmadan akıl öğreten, alternatif gösteren akademisyenlerin ve bazı yazarların iyi niyetli öngörüsüzlüğü ve kavrayışsızlığı hayret vericidir.   Cumhuriyet düşmanı gericilikten vatanseverlik, millî dış politika ve üretim devrimi beklerken şahsi menfaatlerini ve politik hırslarını siyasî İslam’ın hedefleriyle tevhit eden, gerçek vatanseverlerin, ulusçuların kafasını karıştırmakla ve onları bölmekle görevli fırsatçıların yalakalığı ise utanç vericidir.

Türkiye’nin önünde bu İhvan rejiminden bütün niyetleri ve 1923-53 vs hedefleriyle birlikte çok geç olmadan meşru yöntemlerle kurtulmaktan başka bir yol yoktur. Aksi hâlde ülke dönüşü olmayan bir yolda felakete sürüklenecektir.

Mustafa Kemal’in makamında oturan Cumhurbaşkanı bütün dünyaya ilan etmiştir: “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.”

Bu utanç hepinize hepimize yeter! Muhalif rolü oynayan siyasî partilere, sendikacı rolü oynayan anketçilere, akademisyen rolü oynayan bilgiçlere, her referandumdan sonra bir bardak soğuk su içip “yarın güneş yine doğacak” diyen muhteris şarlatanlara, kendi kaderine seyirci kalan bütün yurttaşlara bu utanç yeter!.. Veryansın, 30. 07. 21