AVARA KASNAK İRADESİ

Yavuz Alogan

          Geçen gün Sayın Saray’ın konuşmasını dinlerken aklıma Procrustes geldi.  Sayın Reis,         “2023 seçimleri çok önemli hâle gelmiştir,” diye söze başladı. Bir an durdu.  “Karşımızdakiler de bunun farkında,” diye ekledi. Ardından niyetini ilk kez açıkça ortaya koyan şu sözü söyledi: “Biz istikametini kaybetmiş, avara kasnak gibi dolaşanlara bu memleketi teslim edemeyiz.” Buna benzer sözleri daha önce de söylemiş, Türkiye’nin kaderinin AKP’nin kaderiyle birleştiğini iddia etmişti.

         İşte Procrustes o anda aklıma geldi. Kendisi mitolojik bir figürdür. Misafir ağırlamaktan hoşlanır. Onları el üstünde tutar, yedirir içirir, şarkılar, eğlenceler, içkiler gırla gider…  Eğlence sona erip yatma vakti geldiğinde dev Procrustes misafirlerini teker teker kucağına alarak yataklarına taşır.  Onun gerçek kişiliğini ve niyetini işte o anda anlarız.

         Misafirlerin yatacağı demir yataklar çok dar ve kısadır. Procrustes  her bir misafirin kolunu bacağını, omuzlarını kırarak onları  fiziksel olarak yatağın boyutlarına uydurur, küçültür.

         Nihayet bir gün Procrustes’ten daha güçlü olan Theseus çıkagelir. Eğlenceden sonra Procrustes aynı numarayı ona da çekmek için hamle yapar. Kapışırlar. Theseus zalim hancıyı kaptığı gibi demir yatağa yatırır ve sığdırmak için kolunu bacağını kırar. Böylece adalet yerini bulmuş olur.

         Çağrışım nereden geldi bilemiyorum. Herhalde AKP’nin yirmi yıllık iktidar döneminin giderek bir Procrustes yatağına dönüştüğünü, devlet kurumlarının, özelleştirilen kamu iktisadi teşekküllerinin, başta üniversiteler olmak üzere bütün eğitim sisteminin Siyasî İslam yatağının boyutlarını alsın diye budanıp kuşa çevrildiğini, kollarının bacaklarının kırıldığını, tarihsel birikimin yok edildiğini düşündüm. İrili ufaklı hiçbir kurum bu budama, kötürüm etme, yok etme işleminden kurtulamadı.  Devlet Planlama Teşkilatı, TÜİK,  MKE, TODAİE, hatta Millî Kütüphane şu anda aklıma gelenler… Sonuncusu özellikle acıklıdır. Kütüphane’nin statüsü 2018 yılında 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle lağvedildi ve kitaplar Saray Külliyesi’ne taşındı. Bir tane akademisyen, yazar, araştırmacı çıkıp da “Orası Cumhuriyet’in millî, ulusal kütüphanesidir, emperyal Saray kütüphanesi değildir, Külliye’ye hapsedilemez,” diye karşı çıkmadı.

         Neyse, uzatmayalım…

         Aslında yeme içme döneminin, eğlencenin sona erdiğini, AKP’nin Procrustes yatağına sığdırmak için kendisine muhalif olan herkesi ve her şeyi nihai olarak budama vaktinin geldiğini düşünmüş de olabilirim.  Çağrışımsal zihin insanı bu türden tuhaf düşüncelere yöneltiyor.

“Procrustes’in Yatağı” bir deyim olarak siyasî tarihe girmiştir.  Geniş ve çeşitliliği olan bir ortamı dar bir ideolojik ya da programatik çerçeveye sığdırmak için eksiltme, budama, birikimini yok etme girişimini anlatmak için kullanılır. Mesela Michael Löwy, Dünyayı Değiştirmek Üzerine adlı kitabında, Stalin’in Marksist  teoriye Lenin’de asla bulunmayan dogmatik bir sınırlama getirdiğini, katı bir özellik kazandırdığını, bunun da “gerçek bir ideolojik Procrustes yatağı” olduğunu belirtmiştir (Ayrıntı 1999, s. 104).

Bizi ilgilendiren soru şudur: Türkiye’nin toplam birikimi İhvan yatağına sığdırılabilir mi / sığdırıldı mı?

         Sayın Saray’ın konuşmasını izlerken aklıma başka bir mitolojik karakter geldi: zengin Augeas.   Adam aşırı zengindir. Muazzam hayvan sürülerini geniş ağıllarda besler. Fakat tembeldir. Çok uzun yıllar, diyelim yirmi yıl kadar, ağılları temizlememiş, her yanı muazzam gübre yığınları kaplamıştır. Sonunda öyle bir an gelir ki hayvanlar ağıllara giremez, içeride kalanlar dışarıya çıkamaz.  Augeas küreği kapıp ağılları temizlemeye girişir fakat gücü yetmez.

         Sonunda mitolojinin en güçlü kahramanı Herkül’e başvurur. Pazarlık yaparlar. Herkül ahırları bir günde temizleyeceğini, karşılığında sürünün onda birini alacağını söyler. Augeas kabul eder.  Herkül hemen işe koyulur. Acı kuvvetini kullanarak Alpheios ve Peneios ırmaklarının yataklarını değiştirir. İki ırmağı birleştirerek ağılların içine akıtır.  Temizlik bir günde biter. Muhtemelen sürünün bir kısmı suya kapılıp telef olur.

         “Augeas Ahırları” da siyasî tarihte bir deyim olarak yerini almıştır.  Daha çok devrimci literatürde geçer. Eski rejimin Augeas Ahırları’nı  Herkül gücüne sahip olan   yeni rejim nehirlerin yatağını değiştirip dağları yerinden oynatarak temizleyecektir. Yanlış hatırlamıyorsam Lenin, daha sonra kapitalizmle uzlaşan II. Enternasyonal’in reformist teorilerini Augeas Ahırları’na benzetmiş ve temizlik görevini III. Enternasyonal’e vermişti.  Benzer bir temayı Mao Zedung’un “Dağları Sırtında Taşıyan Budala İhtiyar” (bkz. Seçme Eserler, c. III, s. 300, Aydınlık Yayınları 1976) başlıklı makalesinde buluruz.

         Tarihte kimin neyi temizleyeceği pek belli olmuyor. Seksen bir yıl sonra Ortodoks Çarlık ideolojisinin Rusya’da sosyalizmi tarih sahnesinden sileceğini, Deng Şiaoping’in “Dört Modernleşme” teorisiyle Çin’in yabancı sermayeye açılarak Komünist Partisi yönetiminde kapitalizme geçeceğini, kuruluşundan neredeyse bir asır sonra tarikatlar ve cemaatler koalisyonunun Türkiye’de Devrim Kanunları’nı fiilen ortadan kaldıracağını, hatta üniter ulus-devlet’i zorlayacağını kim tahmin edebilirdi.

         Her iki mitolojik hikâyede de son anda iki güçlü kahraman ortaya çıkarak sorunu çözüyor.  Bizdeki sorunları çözmek için Theseus ya da  Herkül gibi güçlü  kahramanların ortaya çıkmasını beklemek yersizdir. Böyle şeyler gerçek hayatta değil, mitolojide olur.  Procrustes’i kendi yatağında kısaltmak ya da Augeas Ahırları’nı temizlemek ya da dağları sırtlanıp taşımak ancak evreler ya da dalgalar hâlinde gelecek atılımlarla, uzun süre içinde mümkün olabilir.  Büyük girişimler ve temizlikler bir günde gerçekleşmez.  

         Bu güzel pazar gününde herkese “avara kasnak” gibi dolaşarak memleketi teslim alma iradesi diliyorum. Veryansın, 11. 07. 2021