FARK YARATMAK

Yavuz Alogan  

        Günümüzün iktisat modeli parayı bulanın iktidarda kalmasını sağlıyor, muhalefetin de parayı bulma kabiliyetini kanıtlamasını gerektiriyor.  

        Bu yüzden Saray’ın ülke jeopolitiğini pazarlayarak, varlıkları satarak paraya ulaşması, karadır beyazdır demeden bulduğu bütün paraları toplayıp dolar kurunu dizginleyerek ekonominin çarkını döndürmesi; ana muhalefetin ise “şimdiden 500 milyar temiz dolar buldum” diye övünmesi, Saray’ın en küçük ortağının bile “Çin’den 300 milyar dolar getirmesini de biliriz” diye efelenmesi gayet rasyoneldir ve   mevcut neoliberal ekonomi politiğe uygundur. Söylemleriyle ve eylemleriyle mevcut yapının gereğini yerine getiriyorlar.

        İktidar ve muhalefet partilerinin varlığı ve başarısı iç ve dış sermaye çevrelerine güven ve güvence vermeye, sürekli palavra yarışında ön almaya çalışarak halkı pembe vaatlerle kandırıp oy devşirmeye bağlıdır. Parayı bulamayan ve becerikli reklam şirketleriyle halkı en iyi şekilde aldatamayan partinin iktidarda ya da muhalefette geleceği yoktur.  

        Ekonomide büyüme ile kalkınmanın farklı şeyler olduğunu okullarda öğretiyorlar. Büyüme ekonomideki rakamsal artışı ifade ederken; kalkınma, yaratılan gelirin adil bölüşümünü, refah düzeyinin yükselmesini sağlıyor. 

Devlet’in ekonomik ve toplumsal kalkınmada oynadığı belirleyici ve düzenleyici rol 20. yüzyılın son çeyreğinde azalmaya başladı. Nihayet   neoliberalizm bu rolü   Devlet’ten alarak piyasaya verdi; Devlet’in ekonomi alanından çıkmasını, trafik memuruna ya da rahmetli Erbakan’ın talihsiz ifadesiyle “garson devlet”e ya da Saray’ın   dediği gibi anonim şirkete dönüşmesini, kamuculuğun özelleştirmelerle yok edilmesini ve her şeyin alınıp satılır hâle gelmesini sağladı. Kalkınma, bölüşümde adalet ve refah artışı bundan böyle piyasa ilişkilerinin serbest kalmasıyla kendiliğinden gerçekleşecekti.

Ama öyle olmadı. Bütün ülkelerde muazzam bir gelir eşitsizliği görüldü, emek küresel düzeyde ucuzladı, çalışanların kazanılmış sosyal hakları daraldı, anlamsızlaştı.  

Potansiyel tehlikeyi gören gelişmiş kapitalist ülkeler pandemi döneminde halka kaynak aktararak   serbest piyasa kurallarını kısmen bozmak zorunda kaldılar. Güvencesiz çalışma ve sosyal hakların kısıtlanmasından doğan kitlesel protestoların savaş, terör ve enerji kriziyle birleşmesi ister istemez Devlet’i  biraz öne çıkardı; yeni sermaye birikim modeli arayışında neo-Keynesyen görüşler en azından tartışmaya açıldı. Buna rağmen küresel düzeyde muazzam bir ayaklanma potansiyeli oluştu; gelişmiş ülkelerde faşizm benzeri hareketler güçlü Devlet talebiyle, ulus-aile-vatan diyerek yükselmeye başladı.

Günümüzde hangi ideolojinin bayrağı altında olursa olsun neoliberalizme karşı bütün kitlesel protesto hareketleri son tahlilde sosyal refah devleti arayışının ifadesidir.

Azgelişmiş ülkelerde neoliberalizm Devlet’i salt baskı aygıtına indirgedi; ekonomiyi sadece siyasî iktidarın çevresinde toplanan zenginlerin oynayabileceği bir kumarhane kapitalizmi olarak yeniden örgütledi; halkı bölerek yoksullaştırarak iktidarı ve parayı elinde tutanlara mecbur bıraktı, yurttaş-seçmeni politik özne olmaktan çıkararak müşteriye dönüştürdü.

Bizde durum muhalefet partilerinin Saray rejiminin ideolojik hegemonyasına boyun eğerek tebeşirle yere çizilmiş yasal ve yasal olmayan sınırlar içinde faaliyet göstermeleri, siyasî İslam’ı meşrulaştırma çabalarına ortak olmaları nedeniyle çok daha vahimdir. Toplumsal bunalımın dillerinin ucuna kadar getirdiği “laiklik” kavramını telaffuz etmemek için ıkınıp sıkınan,  sivil toplum örgütü gibi gördükleri tarikat ve cemaatleri iyi huylu/kötü huylu diye ayıran, bu zengin ve rezil ortaçağ kurumlarına Cumhuriyet’in devrim kanunlarına yaslanarak cepheden karşı çıkmaya cesaret edemeyen siyasî partiler, iktidara gelmeyi ve onu elde tutmayı başarsalar bile Saray rejiminin kurduğu sistemi  değiştiremeyecekler; aç müteahhitlerini  doyurmaktan,  500 milyar dolar bulup mevcut ekonomik sistemin çarklarını yağlamaktan başka bir şey yapamayacaklardır.  Mecbur bırakmadığınız sürece   kimse size özgürlük, demokrasi ve hak hukuk adalet vermeyecek.

Bu sistem devam ettiği sürece mevcut siyasî partilerden hangisi iktidara gelirse gelsin değişen bir şey olmayacaktır, çünkü mevcut sistemi sürdürme potansiyeli ve vaadi olmayan hiçbir siyasî parti iktidara gelemeyecektir.

En iyi durumda servet ve yolsuzluk el değiştirecek, sistem makyaj niteliğinde küçük değişikliklerle sürecektir. Hangi siyasî parti seçim kazanıp iktidara geldiğinde Saray iktidarının sınırsız yetkilerinden demokrasi adına vazgeçmek ister?  Bu yönde ona baskı yapacak, ondan hesap soracak sendikalar, meslek örgütleri, taban örgütleri olmadığı sürece, mevcut sistemi biraz süsleyerek    sürdürecekler.   

Öte yanda neoliberalizm  bizim gibi az gelişmiş, ulusal kimliğini kaybetmiş ülkelerde bütün siyasî partileri,  işçi ve işveren örgütlerini, esnaf kuruluşlarını, medya şirketlerini, hatta eğitim kurumlarının ve  üniversitelerin  yönetimlerini bile mafyalaştırdı. Mikro iktidar ilişkileriyle varlığını sürdüren, bir Kapo (şef) ve ona bağlı dar bir çevre tarafından yönetilen bütün yapılar, iktidarın ideolojik hegemonyasına razı olarak, gericiliği görmezden gelerek küçük ya da büyük miktarda para bulma/toplama ve dağıtma işlevi görmeye başladı. Büyük çarklar dönerken  ilk hareketi veren küçük çarkları taklit eder.   

  İktisadi ve toplumsal planlı kalkınmayı savunmayan, mevcut sisteme uyumlu olan, sistemin içinde çözüm arayan, Cumhuriyet Aydınlanması’nı unutturmaya çalışan hiçbir program fark yaratamayacaktır. Saray rejiminin ideolojik hegemonyasına açıktan meydan okumayan siyasî partiler iktidara gelmeleri hâlinde gericiliğin örgütlü muhalefetiyle de başa çıkamayacaklar, bir süre debelendikten sonra iktidarı belki de daha beterine teslim etmek zorunda kalacaklardır.

Halkın örgütlenmesini, gösteri ve ifade özgürlüğünü savunmayan, örgütlü kitlesel eylemlerle mevcut sistemi zorlamayı, onu sıkıştırıp dayatmalarda bulunmayı amaçlamayan, sokakta dövüşmeyi göze alamayan   siyasî parti ve hareketler sistemi değiştiremezler, fark bile yaratamazlar. Veryansın, 09.12. 2022