SERBEST UÇUŞLAR

Yavuz Alogan

Devlet’i yönetenin her zaman ve her durumda ülkenin bütününü gözeterek belirli bir plan-program çerçevesinde mantıklı hareket ettiğine dair neredeyse evrensel bir yanılsama vardır. Bu yanılsama nedeniyle önemli politik şahsiyetlerin davranışları tutarlı varsayılır, sözlerine aşırı anlam yüklenir.

Sahici siyasî partileri, güçlü sendikaları, meslek örgütleri, bağımsız medyası, dolayısıyla kamuoyu baskısı olmayan ülkelerde Devlet mekanizmasını elde tutan iktidar sahipleri, bir süre sonra kendilerinde sınırsız bir güç ve kudret vehmederek halkı görmezden gelmeye, uzman görüşlerine kulak asmamaya başlarlar ve gerçeklerden koparak her konuda serbest uçuşa geçerler. Ağızlarından çıkan her sözün büyük bir etki yarattığına inandıkları için tıkanıp kalana, iyice saçmalayana kadar çok önemli, öncekinden daha da önemli sözler söylemeye çalışırlar.  Uçuş ve atış serbesttir. Kendi partilerinden, çevrelerinden itiraz gelmeyeceğini, dışarıdan itiraz edenlerin ise anında saldırıya uğrayacağını, hatta tutuklanacağını bilirler. Bu yüzden rahattırlar.

Mesela siyasî iktidarın ortağı Devlet Bahçeli’nin şu sözlerini ele alalım: “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı (…) en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir. Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur. Bunu da hiç kimse yapayacaktır.”

Dolaptan bir iskelet çıkıp dans etmeye başlamış gibi oldu. Herkes şaşırdı.

Bu sözler üzerine oturup ciddi bir analiz yazmaya kalksanız ne diyeceksiniz? Böyle bir ittifaka girişmeden, hatta bunu önermeden önce yapılması gerekenleri mi sıralayacaksınız? Rusya ve Çin’in olası ittifakın gerçekleşmesi için öne sürecekleri şartları mı tartışacaksınız?   Kudüs ile Moskova-Pekin ne alâka, diye mi soracaksınız?  Sayın Bahçeli’yi ciddiyete mi davet edeceksiniz? Yoksa oturup ciddiyetle  ŞİÖ’nün tarihsel gelişimi içinde Türkiye’nin tutumunu, farklı dönemlerdeki söylemlerini mi anlatacaksınız?

Öneriyi ciddiye alan tek kişi Vatansever Doktor Doğu Perinçek oldu. “Ben demiştim, Türkiye devrime gidiyor,” mealinde konuştu ve bir kez daha Türkiye’nin yükselen Avrasya uygarlığında öncü konumda yer alacağını ilan etti. Vatansever Doktor, Bahçeli’nin   bu ani çıkışıyla devrime giden yolu açtığına inanıyor, fırsattan istifade onun ipine tutunarak biraz daha yükselmek istiyor gibi göründü. İnsan hayret ediyor!  

Bu TRÇ muhabbeti devam ederken, Sayın Reis’in Trump’ın oğluyla Dolmabahçe Saray’ında (gizlice) görüştüğü, çocuğa babasıyla gösterişli bir randevu ayarlaması hâlinde canlı yayında ABD’den 300 Boeing uçak sipariş edeceğini söylediği iddia edildi. İnsanın aklına 300 Boeing yolcu uçağı kaç para eder (100 milyar dolar mı?), Türkiye’deki emekliler, asgari ücretliler, çocukları okula aç giden aileler bu işe ne der gibi sorular geliyor ister istemez.

 “Yok daha neler!” dedik önce, inanmadık. Fakat Trump sosyal medya hesabından iddiayı doğruladı. 25 Eylül’de Sayın Reis’i sabırsızlıkla beklediğini, görüşmenin Boeing uçaklarının (large scale/büyük ölçekli) satışıyla ilgili olduğunu duyurdu.  Sayın Reis ise sosyal medya hesabından ABD’yi “kapsamlı stratejik ilişkilere sahip olduğumuz müttefikimiz” diye tanımladı.

Bahçeli’nin Sayın Saray’ı vazgeçilmez gördüğünü, onu bir kez daha Cumhurbaşkanlığı makamında görmek istediğini de ekleyelim.

Acaba Sayın Bahçeli, Sayın Reis’in ABD’ye yapacağı kader ziyareti öncesinde Atlantik cephesi karşısında pazarlık payını artırmak için “Bizi üzerseniz biz de düşmanlarınızın safına geçiveririz” gibi aşırı cilveli bir taktiksel atılım mı yapmış oldu? Bilemeyiz.  TRÇ çıkışı havada asılı duruyor, nereye konacağı belli değil.

Aslında bu yazıyı “fazla söze gerek yok” diyerek burada bırakmak gerekirdi fakat devam edelim.

Bakınız, İsrail’in Kıbrıs Rum kesimini hava savunma sistemleri dâhil silahlandırdığına, son bir yılda 20 bin İsraillinin  güneye yerleştirildiğine, Ege’de Türkiye’yi hedef alan çok uluslu tatbikatların ve  Rum yönetimi ile İsrail’in ortak askerî tatbikatlarının arttığına, ABD’nin adadaki kara ve deniz üslerini genişlettiğine,    100 000 kişilik hazır kuvvete ek olarak 10 000 kişilik   Yunan komando birliği olan Rum yönetiminin asker alma kampanyası açtığına   dair ciddiye alınması gereken haberler var.

Ayrıca İsrail’in adanın kuzeyini “kurtarmak” için “Poseidon’un Gazabı” gibi mitolojik isim taşıyan bir savaş/saldırı planı olduğunu, bu planın nihai amacı bakımından ABD-AB’nin resmi Kıbrıs teziyle uyumlu olduğunu biliyoruz. Askerî uzmanlar İsrail ile Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de ortak hedeflerde birleşmesinin Türkiye için ciddi bir tehlike olduğunu, Saray’ın bu konuda sessiz kalmasının tehlikeyi artırdığını defalarca dile getirdiler.

Öte yanda, Meclis çatısı altında kurulan Komisyon, Öcalan’ın diplomatik zekâsından, üstün birikim ve kabiliyetlerinden yararlanmak için İmralı’ya gitmeyi ya da İmralı’yı Meclis’e davet etmeyi tartışırken, PKK/YPG’nin Haseke civarında Türkiye’nin ilk savunma hattına mayın döşemekte olduğuna, Irak’ın kuzeyindeki Gara’da ise askerî yığınak yaptığına dair haberler geliyor.

Saray iktidarı, ömrünü uzatmak için Trump’la Boeing pazarlığı yaparken, emperyalizmin Türkiye’yi iki cephede (Ege-Akdeniz ve güney sınırımız) savaşla çökertme planını geliştirmekte olduğunu anlıyoruz.  Özetle şöyle diyorlar: “Kürt sorunu”nu kendiniz çözmezseniz, Kıbrıs’tan kendi isteğinizle çekilmezseniz, İsrail’le (“ABD-İsrail şer ekseni”) bölgesel düzeyde tam bir stratejik ittifak kurmazsanız, sıcak çatışmayla karşılık vereceğiz.   Trump önceki başkanlık döneminde Sayın Saray’a “Akıllı ol, aptal olma, yoksa senin ekonomini mahvederim,” demişti.  Boeingleri sattıktan sonra ne diyecek acaba? Veryansın, 21. 09. 2025

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *