Yavuz Alogan
Neoliberal politikalar ve serbest piyasa vahşeti devletlerin yetki alanını daraltırken, ağırlaşan kriz koşullarında millî ordular politik alana müdahale etmeye başladılar. Kaygılar üç noktada toplanıyor: ekonomik kriz ve gelir eşitsizliği, ulusal kimlik kaybı ve göç sorunları, uluslararası savaş olasılığı.
Evangelist Donald Trump, Lafayette Kilisesi’nin önünde elinde İncil’le poz verdiğinde, Amerikan Genel Kurmay Başkanı “Biz Anayasa’ya bağlıyız,” dedi. Ardından emekli generaller bir bildiri yayımlayarak (Aralık 2021) sistemin bir “kaos potansiyeli” taşıdığını ve 2024 seçimlerinden sonra iç savaş çıkabileceğini söylediler.
Neredeyse Vietnam Savaşı’nın sona ermesinden (1975) bu yana ilk kez askerler kamuoyuna açık bir analiz yapıyorlardı.
Amerikalılardan önce Fransız generaller “Yöneticilerimize Açık Mektup” başlıklı bir bildiri yayımladılar (Nisan 2021). Bildiriyi emekli ve muvazzaf binlerce asker imzaladı. Göçmenlerin Fransa’nın nüfus yapısını değiştirdiğini ve potansiyel bir tehlike yarattığını ilan ettiler. “Bir an önce değerlerimizi savunan yurtsever adımlar atılmazsa, Fransa’da büyüyen kaos iç savaşla sonuçlanacak ve sizin sorumluluğunu taşıyacağınız binlerce can kaybı olacak” dediler ve Sarı Yelekliler’e uygulanan şiddetin nefret duyguları uyandırdığını söylediler.
Cezayir birliklerinin komutanı General Raul Salan’ın Mayıs 1958’de isyan ederek Korsika’yı paraşütçü birliklerle işgal etmesi ve hemen ardından Charles de Gaulle’ün bir kez daha sahneye hâkim olmasından bu yana, Fransa’da askerin varlığı bu ölçüde hissedilmemişti.
Fransız generallerini Alman generalleri izledi. On üç bin asker “Emekli ve Eski Askerler Grubu” adı altında birleşmişlerdi. Aralarında Reichbürger adında monarşist aşırı sağcı bir grup ve 1990’da lağvedilen Doğu Alman Ulusal Halk Ordusu’nda görev yapmış askerler de vardı. Bunların yazışmaları, Prusya askerî geleneğinin hortlamış bir versiyonu olarak biraz uçuk-kaçık olduğu, analiz içermediği için alıntı yapmaya değmez.
Fakat Alman Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın Hindistan’da yapılan bir toplantıda kendi hükümetinin politik çizgisine müdahale ederek, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ilişkin senaryoları “saçmalık” olarak nitelendirmesi ve Batı’nın Putin’e saygı göstermek zorunda olduğunu söylemesi önemli. Amiral ülkesine dönünce istifa etti, muhtemelen istifaya zorladılar.
1945 Berlin savunmasından bu yana Almanya’da ilk kez askerlerin politik alanda varlığı hissedildi.
Batı medyası bu çıkışları unutturmaya çalıştı. Görmezden geldiler. Askerlerin tepkisi sistemi sorguluyordu.
Bu kez askerlerin sesi Rusya’dan duyuldu. Emekli askerlerin kurduğu Tüm Rusya Subaylar Meclisi bir bildiri yayımlayarak (Ocak 2022) Putin’in Ukrayna politikasını eleştirdi.
Bence bildirinin en önemli yanı, Asya’da yeni bir uygarlığın yükselişinden ve Atlantik İttifakı’nın çöküşünden bahsetmemesidir.
Generaller, Putin’in yanında Lukaşenko (Belarus) dışında sadık bir müttefikin kalmadığını görmüş olmalılar. Çin’in ABD’yle mücadelesinde izlediği “dolaylı tutumu” sürdüreceğini, Doğu Avrupa’ya yönelik askerî vaziyet almayacağını, fakat savaş çıkarsa tamamen kendi çıkarları doğrultusunda kısa vadede Pasifik’te ve savaşın gidişatına göre Rusya’nın doğusunda ortaya çıkabilecek fırsatları değerlendirmekte duraksamayacağını biliyorlar. Rusya’nın ekonomik kırılganlığının, federasyonun gevşek ve istikrarsız yapısının farkındalar. Varşova Paktı (1955-1991) gibi bir askerî ittifak, farklı ve sağlam bir iktisadî altyapı yok. Rusya aynı küresel kapitalist dünya sisteminin içinde yer alıyor; dönemsel ve yapısal bütün krizleri yaşıyor.
Generaller, Rus kara birlikleri Ukrayna’dan geçip Baltık bölgesine kadar gitse bile, ki bunu yapabilirler, Rusya’nın toplumsal yıkıma uğrayacağını, ekonomisinin çökeceğini ve sonunun hüsran olacağını; Putin’in nükleer tehdidinin bir blöf olduğunu herhalde görüyorlar. Donbass sınırına asker yığıp manevraya başladıktan sonra, “savaşmak gibi bir niyetim yok” demenin NATO’yu azdırmaktan ve Rusya’ya biraz daha yaklaştırmaktan başka bir stratejik sonuç vermeyeceğini de anlamış olmaları gerekir.
Fahrettin Altun kontenjanından ekranlara iliştirilen değişmez/sabit askerî uzmanlar, “Hayır,” diyorlar, “Rusya Ukrayna’ya girmeyecek.” Peki, ne yapacak? 1991’den bu yana hiçbir kazanım elde etmeden sürekli biçimde uğradığı jeopolitik kaybı, sınırlarının ötesindeki bütün “ileri savunma hatları”nın kaybını nasıl telafi edecek? “Sizi nükleer füzelerimle vururum” diyerek mi?
Neyse uzatmayalım…
Emekli generallerin bildirisi Putin yönetimine ağır bir eleştiri yöneltiyor: “Kanaatimizce, ülkenin liderliği, ülkeyi sistemik krizden çıkaramayacağını ve bu durumun oligarşinin de desteğiyle halkın ayaklanmasına ve ülkede iktidar değişikliğine yol açabileceğini anlayarak, yozlaşmış yetkililer, kandırılmış [lured: aklı çelinmiş/yemlenmiş] medya ve güvenlik güçlerinin desteğiyle [onlar tarafından tuzağa düşürülerek] devlet olarak Rusya’nın nihai yıkımına ve ülkenin yerli nüfusunun imhasına yol açacak politik çizgiyi harekete geçirmeye karar verdi.” Çok ağır bir suçlama!
Bildiride, savaşın çıkması hâlinde, iki Türk kara ordusu ile donanmasına Kırım’ı ve Sivastopol’u “kurtarma” emrinin verileceği de öne sürülüyor.
Bu Rus askerlerinin vatansever olduklarından kuşku duyamayız. Bildirinin altında imzası olan General Leonid Gregoryeviç İvaşov, 1968’de Çekoslovakya’nın işgaline katılmış kıdemli bir asker; 1976-84 arasında Sovyet Savunma Bakanlığı’nda üst düzey yönetici, 2004-2014 arasında Jeopolitik Sorunlar Akademisi Başkanı.
Bugünün dünyasında silahların yıkıcı gücünü, konvansiyonel ya da nükleer bir dünya savaşının yaratabileceği insanî felaketin boyutlarını, iç savaş dinamiklerini ve en genelde jeopolitiği en iyi bilenler profesyonel askerlerdir. Siviller bu işlerden anlamazlar. Önümüzdeki yıllarda emekli ya da muvazzaf askerlerin hükümetlere yol göstermek amacıyla sivil politika alanına daha fazla müdahale ettiklerini göreceğiz. Veryansın, 11. 02. 2021