Yavuz Alogan
Saray yaklaşık dört yıl süren bocalamanın ardından II. Soğuk Savaş’ta safını belirledi. S-400 anlaşmasıyla (2017) başlayan ABD’yi Rusya’yla dengeleme siyaseti sona erdi.
NATO’yla yenilenen ilişkinin dolaysız sonuçlarını yakın gelecekte Karadeniz’de, Kafkaslar’da ve Afganistan’da göreceğiz.
ABD 6. Filo’sunun Ukrayna kıyılarında yapacağı Sea Breeze 2021 Tatbikatı’na (28 Haziran-11 Temmuz) katılacağız; Rusya’ya uygulanan askerî kuşatmanın bir parçası olarak Karadeniz’in bir NATO gölü olması için çalışacağız; Kanal İstanbul projesini başlatarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sorgulanmasına, Romanya ve Bulgaristan gibi kıyıdaş ülkelerin inisiyatifiyle mevcut statünün değiştirilmesine yol açacağız.
Azerbaycan’la savunma endüstrisi alanında yapacağımız işbirliği ve karşılıklı askerî yardım sayesinde NATO’yu Güney Kafkasya’da Rusya’ya yaklaştırmış olacağız (Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov: “Sınırlarımızın yakınında NATO ittifakı ülkelerinin askerî altyapı kurması özel dikkatimizi gerektiren ve aynı zamanda güvenliğimizi ve çıkarlarımızı korumak için adım atmamızı gerektiren bir konu” Sputnik, 18. 06. 21).
Suyu bulandırmak için Rusya, Türkiye, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Ermenistan arasında bir “altılı platform” kurmaya çalışacağız, Rusya ve İran buna yanaşmayınca “dörtlü” bir platforma razı olacağız. Bu arada I. Soğuk Savaş dönemini hatırlatan bilinçli bir hamasî söylem tutturacağız (Sayın Reis: “Bir daha Kafkasya’ya esaret zincirini kimsenin vuramaması için önümüze çıkan fırsatları değerlendirmeliyiz (…) NATO zirvesinde de işte bunları konuştuk, bunların değerlendirmesini yaptık” Sözcü, 16. 06. 2021.) Rusya’nın esir ettiği Müslümanları ve Türkleri birleştirme muhabbetini ısıtacağız. Geçmişte bunu, önce Alman Nazileriyle 1941’de, daha sonra CIA marifetiyle Ruzi Nazar gibi karakterlerle denemiştik. ABD’nin bize boşluk alanı gibi gösterdiği yerleri doldurmaya çalışacağız. Buraların boşluk alanı olup olmadığını tecrübe ederek öğreneceğiz.
Afganistan’da Pakistan üzerinden Taliban’la sorunlu da olsa bir din kardeşliği ilişkisi kurarak Hamid Karzai Havalimanı’nın güvenliğini sağlayacağız, telaffuz etmeye dilimizin varmadığı bazı ürünlerin CIA trafiğini emniyete alacağız. Bu bölgede Orta Asya’daki ABD üsleriyle aynı lojistik/ikmal zinciri içinde yer alacağız ve 60 000 kişilik gizli Pentagon ordusuyla (bu konuda bkz. Mehmet Ali Güller, “ABD Özel Savaşa Hazırlanıyor,” Cumhuriyet, 22. 05. 21) eşgüdüm sağlayacağız. Bu faaliyetimizle hem ABD’nin Rusya’yı doğu-güneydoğu istikametinde kuşatmasına, hem de Çin’in batıya doğru akan ticarî kuşak/yol projesini durdurma çabalarına katkıda bulunacağız. Çin’in Uygur Özerk bölgesinin batısında ve hemen güneyinde cihatçı bir yoğunlaşmaya, bütün bölgede sabotaj ve terör faaliyetlerine tanık olacağız. Ortadoğu’dan giden cihatçıların Doğu Türkistan İslamî Hareketi’ni takviye ettiklerini göreceğiz.
Hizmetlerimizin karşılığı olarak ABD’nin PKK/PYD konusunda insaf etmesini talep edecek, Suriye’de nihai ABD-Rusya anlaşmasını beklerken İdlib’de “insanî yardımlar” konusunda ABD’yle birlikte hareket edecek, bu bölgedeki vahşi İslamcı çetelerin Suriye yönetimine ve Rusya’ya rağmen yeniden tertiplenerek dünyanın çeşitli yerlerinde görevlendirilmesine katkıda bulunacağız.
ABD’nin bize verdiği NATO sefer görev emrinin kapsama alanı dışında kaldığı için Doğu Akdeniz ve Ege’de düşük profil vereceğiz. S-400’leri unutturmaya, F-35’leri almaya çalışacağız.
Elbette II. Soğuk Savaş sıcak savaşa dönüşmedikçe Rusya’yı ve Çin’i doğrudan karşımıza almayacağız. Birincisiyle ticaretimizi sürdürecek, ikincisine fabrikalarımızı limanlarımızı satmaya, kredi almaya çalışacağız. Kapitalizmde ticaret kutsaldır. Devletler çatışsa bile tüccarlar kendi aralarında anlaşırlar. II. Dünya Savaşı’nın en hararetli döneminde Nazi Almanyası ABD’den tahıl ithal etmiştir mesela
Dış politikadaki bu netleşme iç politikaya yansıyacaktır.
Saray, NATO sefer görev emri ve batıya giden göç yollarına tampon olma karşılığında sıcak para ve borç talep edecek, ABD ve AB’nin Türkiye’deki rezaletleri görmemesini, Reis’in elini ülke içinde serbest bırakmasını isteyecektir. Sedat Peker’in deşifre ettiği uyuşturucu ve kara para trafiği yabancı istihbarat örgütleriyle işbirliği içinde yeniden düzenlenecek, mafya elekten geçirilerek yeniden tertiplenecektir.
İçeride şiddetli bir “beka sorunu” imal edilecek, “darbe korkusu” canlı tutulacaktır. Her türlü provokasyon yapılacak, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasını andıran bir ortamda AKP, seçmen tabanını genişletmeye, insanları korkutarak kendi merkezine çekmeye çalışacaktır. İzmir’de HDP’li genç kadının alçakça öldürülmesi, Yargıtay’ın Balyoz davasında yargılanan yedi emekli asker için mahkemenin verdiği beraat kararını bozması, Sayın Reis’in emekli amirallerin açıklamasını İzmir’de işlenen cinayetle “aynı çerçevede” görmesi ve kullandığı dil (“Sen emekli olmuşsun ya, senin milletle devletle ne işin var; işine bak, bunların hesabını bu ülkenin yargısı size soracak”) yeni dönemin habercileridir.
Saray, Ağustos Şûrası’nda TSK içindeki tasfiye sürecini tamamlayacak, il sınırlarıyla ve seçim yasalarıyla oynayacak, yeni bir anayasayla kendisini monarşik bir yapı gibi siyasî partilerin üzerinde konumlandırmaya çalışacak, iktidarda kalmak için her yolu ve yöntemi deneyecektir. Bu süreçte Saray Devleti, ulusalcı-Kemalist, yurtsever solcu ve sağcı bütün unsurları ve “Avrasyacı” olarak gördüğü kesimleri yıldırmak için elinden geleni yapacaktır.
Peki Saray bütün bunları başarabilir mi? Bir seçim daha kazanarak, rejimi bir kez daha değiştirerek 2053 hedefine doğru ilerleyebilir mi? Tam bir hegemonya kurabilir mi?
Bu soruların yanıtı halkımızın ferasetine ve cesaretine, siyasî toplumun ve Devlet bürokrasisinin paragöz olmayan, mafyalaşmamış kesimlerinin tarihin uğultusuna kulak vererek kendi içinden bir Kurucu İrade çıkarabilme kapasitesine bağlıdır. Veryansın, 25. 06. 2021