
Yavuz Alogan
“Çürüme” sözcüğü meramımızı anlatmaya yetmiyor. Bir yaprak da sessizce, hatta hoş kokular yayarak çürüyebilir. Eski dilde “tefessüh” sözcüğü, içten içe bozulmuşluğu, iğrenç biçimde kokuşmuşluğu da içerdiği için mevcut durumu daha iyi anlatıyor. Tefessüh edene mütefessih deniyor.
Düzen partileriyle birlikte bütün bir yönetici sınıfın tefessüh ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunlar ülkenin nimetlerini yağmalarken kendi aralarında dalaşıyorlar, buna “demokrasi” diyorlar. Tıkındıklarını sindiremedikleri için tefessüh ederken kusuyorlar, kokuşmuş organizmalarıyla toplumu zehirliyor, kendileriyle birlikte basit ahlakı (“etik değerler” ifadesi çok iddialı olur), asgari siyasî namusu, en temel vatanseverlik duygularını da çürütüyorlar.
Ben bunların işlerini uzun zaman anlayamadım. Okuyorum, anlatıyorlar fakat anlamıyorum. Milletvekili, belediye başkanı, hatta partinin il ya da ilçe başkanı olan adamların ve kadınların ister muhalefette ister iktidarda olsunlar servet sahibi olabilmelerini aklım almıyor.
Sonunda, anlayamadığım şeyin sistemin işleyişi değil, bu işleri yapan adamların ve kadınların karakteri olduğunu fark ettim. Sistemin boşluklarına var güçleriyle dalarak kendini kaybetmiş kumarbaz tutkusuyla vatandaşın alın terini gasp ediyorlar.
Halkın elinde halkı temsil eden keskin ve acımasız bir kılıcın olmadığı yerde hukuk işlemez, adalet sağlanmaz.
Belediyelerin dingonun ahırı gibi serbestlik içinde her önüne gelenin çalıp çırptığı birer yolsuzluk merkezine dönüşmesinin başlangıç noktası 1984’te Turgut Özal’ın belediyelere şirket kurma ve işletme imkânını bağışlamasıyla başladı. Bu girişim 1982 Anayasası’nın yerel yönetimlerle ilgili 127. Maddesine eklenen “büyük yerleşim yerleri için özel yönetim biçimleri getirilebilir” hükmüne dayanıyordu.
2002’den itibaren AKP bürokrasiyi azaltmak, süreci hızlandırmak gerekçesiyle ihale kanununa el attı. Bir ülkede ihale kanunu 200 kere değişir mi? Değişti! Üstelik uluslararası kuruluşlar, hatta Sayıştay bile, “Türkiye’deki kamu ihalelerinde şeffaflık yok / işe ve kaliteye göre değil, şahsa ve şirkete göre ihale hazırlanıyor / kamuyu zarara uğratanlar ödüllendiriliyor, kamuyu korumaya çalışanlar cezalandırılıyor” diye bağırıp çağırırken değişti.
Yirmi yıldan fazla bir süreden bahsediyoruz. Muhalefet bunu görmedi mi? Gördü. Fakat onlar da yararlanıyorlardı. İktidarın ve muhalefetin yağmada mutabakat ve yolsuzlukları karşılıklı görmezden gelme ilkesi, Saray’ın seçmen tabanı kaymaya başladığında, akıbet ufukta göründüğünde, AKP 2024 yerel seçimlerinde hezimete uğradığında bozuldu ve Saraydevleti CHP’li belediyelerin üzerine çullandı. Her iki taraf da paniğe kapılmıştı. Ana muhalefet partisinin belediye başkanları ve yöneticileri tutuklanmaya, adliyede kurulan borsalar harıl harıl çalışmaya, servet el değiştirmeye, sıkışan muhalifler iktidar partisine sığınmaya başladı; partiye sadakat, ilkeler, laflar vaatler, servet edinme umuduyla ya da mevcut serveti kaybetme kaygısıyla çiğnendi.
Tevfik Fikret’in “Doksanbeşe Doğru” şiirinde dediği gibi: “Bir devr-i şe’âmet: Yine çiğnendi yeminler; çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi [Bir uğursuz dönem gene: Gene çiğnendi nice yeminler; çiğnendi, yazık, milletin yüce umudu!] …
Neyse, uzatmayalım.
Bu köşede hep Saray iktidarının sona doğru kaçınılmaz biçimde kusursuz bir diktatörlük denemesinde bulunacağını fakat devletin baskı aygıtları üzerinde tam bir ideolojik hâkimiyet kuramadığı için bunu beceremeyeceğini yazdım. Şimdi biraz şüpheliyim.
Saray baskı aygıtlarının tamamına ihtiyaç duymadan, sadece birkaç yargıç ve savcıdan oluşan adlî araçlarla siyasî toplumu, muhalefet partileriyle ve muhalefetin elindeki belediyelerle birlikte baskı altında tutup yönlendirebiliyor.
CHP’yi üniter ulus-devleti yok etme, Türk milletinin egemenliğini kaldırma yolunu açacak komisyona katılmaya mecbur etti. CHP yönetimi “önce seçim, sonra komisyon” diyerek manevra yapmayı bile beceremedi. Beceremedi, çünkü Saray muhalefetin elindeki belediyeleri ateşe verdi, topuklu topuksuz efeler kaçışarak saf değiştirmeye, belediye kadroları itirafçı olmaya, içeri düşenler serbest kalmak için haraç ödemeye başladı. Mevzubahis olan servet ve tahliye ise parti ilkeleri ve vatan teferruattır! Kadın, kendi partisine seçmenine ihanet ederek AKP rozetini taktığı anda, şirketi borsada rekor kırdı. Daha ne olsun! Sopanın yanında havuç!
Ve nihayet Reis’in en korkunç (!) rakibi İmamoğlu “ısrarcı değilim, başka cumhurbaşkanı adayı çıkarsa onu desteklerim” mealinde konuşarak havlu attı. Peki çıkabilecek mi? Hiç sanmıyorum. Biraz daha konuşmasını bekleyecekler. O da konuşacak. Ne de olsa her kilide uyan maymuncuk; cezaevinde aynı anda hem Kuran hem Nutuk okuyor; Eyüp Camii’nde Yasin Suresi’ni müzikal olarak terennüm ederken, Şişli Meydanı’nda Bella Çav şarkısını solcu gibi duran kitleyle beraber söyleyebiliyor. The Economist’e yazdığı makalede, “Suriye’de Esad rejiminin çöküşüyle ivme kazanan bölgesel dönüşüm, Ortadoğu’da barış, uzlaşma ve yeniden yapılanma sürecine anlamlı ve yapıcı bir katkı sağlanması için önemli bir imkân sunuyor” diyerek dış politikadan da anladığını gösteriyor, dışarıya mesaj veriyor. Fakat nafile!
Özgür Özel, meydanlarda, “Cumhurbaşkanımız’ı çıkaracağız, yiğidim aslanımı Cumhurbaşkanımız yapacağız!” diye gırtlağını paralarken, adam ansızın “Ben oyundan çıkabilirim” diyebildi. Müstesna bir karakter! Saray’ın CHP içinde çok başlılık yaratarak partiyi kargaşaya sürükleme taktiğine bundan daha büyük bir katkı olabilir mi?
Bunlar gevşek adamlar. Saray çevresi ilk Kurultay’da CHP delegelerine kupon arazi, kat yat, arsa otel, fesatlı ihaleler, gazete kâğıdına sarılmış Amerikan dolarları, hatta cep telefonu, dizüstü bilgisayar dağıtarak partinin başına kendi adamlarından birini geçirmeyi bile düşünüyor olabilir. Bu âlemde her şey olabilir.
CHP, içinden çıkamıyorsa topluca belediyelerden çekilip, komisyondan çıkıp, mitinglerde topladığı kitleyi meydanlarda tutarak yeni bir cumhurbaşkanlığı adayıyla bir hareket yaratmayı, seçimi zorlamayı bu aşamada başaramazsa çözülmeyi önleyemez.
Özgür Özel, “Yarın 12’de öyle bir açıklama yapacağım ki AKP çökecek” dedi fakat açıklamasında bilinmeyen, en azından tahmin edilemeyen bir şey söyleyemedi. Ardından Saray, Beyoğlu Belediye Başkanı’nı 44 çalışanıyla gözaltına aldı. Yerel seçimlerden bu yana 56 belediye başkanı AKP’ye geçmiş. Panik hâlinde atıp tutmanın, “eylem” yapıyorum diye kitlenin gazını almanın bir mücadele yöntemi olmadığın anlıyoruz.
Ahlaki üstünlük sizdeyse, psikolojik üstünlük sizdeyse, çoğunluk enerjisi sizdeyse, seçimleri zorlamak için her ne yapacaksanız şimdi yapacaksınız. Birkaç ay sonra yapamayabilirsiniz. Partiyi icabında tasfiyelerle arındıracak, ideolojik temellerini onaracak, yeni bir programla ortaya çıkacaksınız. Aksi hâlde Saray eşzamanlı operasyonlar ve komplolarla sizi dağıtmayı sürdürecek.
Partiniz CHP tarihinin en büyük saldırısı altında. Gericilerin derdi sizin şahıslarınızla değil, partinizin tarihsel geçmişi, kuruculuk vasfı ve misyonuyla ilgili. Sizden değil CHP’nin kurucu kimliğinden korkuyorlar. Bir sembolü yok etmeye çalışıyorlar. Ve bu sembolü günümüzde maalesef çok yetersiz adamlar temsil ediyor. Saray CHP’yi imha etmedikçe, Cumhuriyet değerlerine açtığı savaşta kesin sonuç alamayacağını düşünüyor. CHP sadece bu yüzden önemli. Mitinglerde toplanan kitlenin ve her türlü muhalif odağın bu gerçeği idrak etmesi, parti yönetimine baskı yapması gerekir.
Sermayeyle bütünleşmiş yönetici sınıfın ve siyasî toplumun açgözlülüğü sistemin yapısal bozukluğundan, yozlaşmışlığından kaynaklanıyor. Saray, bizzat yarattığı bu feci yozlaşmayı en ince ayrıntısına kadar biliyor, siyasî hedeflerine ulaşmak için onu en yararlı biçimde, aşırı özgüvenle kullanıyor
Neyse, uzatmayalım…
Gündemar Kamuoyu Araştırma Platformu’nun 20-26 Temmuz arasında Türkiye genelinde 60 ilde 2 bin 256 kişiyle yaptığı araştırmaya göre “Terörsüz Türkiye” (komisyon) sürecine destek veren CHP seçmeninin oranı sadece yüzde 11 (bu oran DEM için yüzde 86, MHP için yüzde 45, AKP için yüzde 35, İYİP için yüzde 8).
Sadece bu veriler bile toplam muhalefetin içinde bulunduğu krizin aslında önderlik krizine, örgütsüzlük ve cesaret krizine indirgendiğini gösteriyor. Veryansın, 17. O8. 2025