Yavuz Alogan
Terör olayının yarattığı kriz ortamında devleti yönetenlerin söz ve tavır birliği içinde olmaları, muhalefet partilerini, medyayı ve bütün yurttaşları yorum yapmadan, sadece doğrulanmış verilerle ve tek merkezden bilgilendirmeleri gerekir.
Güvenlikten sorumlu bakan kendi siyasî konumunu güçlendirmek, şahsını parlatmak için olaydan yararlanmaya, siyasî toplumun bütün öbekleri boş sözler ve saçma yorumlarla birbirini suçlayıp rakiplerini terör olayıyla ilişkilendirmeye çalışıyorsa, bir bütün olarak ülke terörün manipülasyonuna açık hâle gelir.
Başka deyişle: iktidarından muhalefetine kadar bütün siyasî toplum terör olayının yarattığı etkiyi kendi siyasî menfaatleri doğrultusunda kullanmaya çalışırsa, ülkenin siyasetini biçimlendirmek için terörü kullanan yabancı istihbarat örgütleri neler yapmaz?
Terör örgütleri günümüzde hibrit savaşın en önemli araçlarından biridir. Bilinen terör örgütlerinin üstlenmediği, arkasında karışık ve birbiriyle çelişen izler bırakan, irtibatları birbirinden çok farklı odakları işaret eden, yakalanan failinden hiçbir bilgi alınamayan (çünkü kendisi de eylemi kimlerle nasıl yaptığını bilmiyordur) bir terör eylemi kesinlikle hibrit savaşın bir parçasıdır.
Hiçbir yabancı istihbarat örgütü içeride ve kilit noktalarda işbirlikçileri olmadan ülkenin en büyük kentinin kameralarla donatılmış en kalabalık caddesinde bu tip bir terör eylemi düzenleyemez.
İstihbarat denilen sürekli faaliyet kesintisiz bilgi akışını ve takibi gerektirir. Terör eylemi denilen olay ise istihbarat akışının kesildiği, takibin kesintiye uğradığı kısa bir zaman diliminde gerçekleşir. Olay dışarıda kararlaştırılmış, örgütlenmiş olsa da, vanayı kısa süreliğine kapatan elin içeride aranması gerekir.
Bakan Soylu, 200 terör olayını engelledik, sınır ötesinde, dağda, şehirde mücadele ettik, bir tanesini kaçırdık, dedi. İşte o “bir tanesi”ni nasıl ve neden kaçırdığınızı anlarsanız, terör olayını kökünden çözmüş olursunuz. Aksi hâlde bir taneye birkaç tane daha eklenir.
Olaydan sonra, akışın kesintiye uğradığı âna kadar alınan istihbaratla faili yakalıyorsunuz. Aslında istihbarata da gerek yok. Şehrin göbeğinde binlerce kamera her şeyi görmüş. Bırakıyor, koşuyor, plakası belli taksiye biniyor, iniyor, başka eve geçiyor, önceden bildiğiniz, takip ettiğiniz fakat terör olayının hemen öncesinde gözden kaçırdığınız ya da hareket tarzını değerlendiremediğiniz adamların gelip kendisini Yunanistan’a kaçırmalarını, yanında bir tabanca, mermiler ve para dolu bir zarfla bekliyor. Olaydan on saat sonra da yakalanıyor. Kendisini sorgulayanların istediği şekilde ifade verecektir.
Terörle mücadele teknik bir uygulamadır. Devletin emniyet ve istihbarat örgütlerinin veri analizi ve karar alma süreçleriyle ilgilidir; kusursuz eşgüdümü ve yapıların sızdırmazlığını gerektirir. Ülke içindeki siyasî çekişmelerle hiçbir şekilde ilişkilendirilmemesi, siyasî malzeme olarak kullanılmaması gerekir.
Fakat siyasî iktidarın alenen “çözüm süreci” arayışına girdiği bir sırada, Selahattin’i mi yoksa Apo’yu mu, yoksa onun kardeşini ya da büyükannesini mi kullanalım, Diyarbakır Meydanı’nda kimin mektubunu okutalım ya da televizyona çıkaralım diye düşündüğü; PKK’nin siyasi uzantısı HDP’nin Amerika ve Avrupa bizi kınar, “demokrasi” görüntümüz bozulur, ayrıca yol olur, ileride bizi de kapatırlar diye Yüce Meclis’te ülkenin gelmişine geçmişine, ilkelerine temellerine, birliğine bütünlüğüne meydan okuyan bir “dış güç” olarak muhafaza edildiği; siyasî partilerin HDP’nin desteğini yaklaşan seçimlerde kilit önemde gördükleri; üstelik Saray’ın ilkesiz ve deneysel dış politikası yüzünden Türkiye’nin ABD ve Rusya’nın her türlü şantajına, tehdidine ve yönlendirmesine açık kaldığı; dünyanın bütün istihbarat örgütlerinin istasyonlarını kurup dikkat kesildikleri; milyonlarca aç ve yoksul Afgan ve Suriyeli göçmenin şu ağır ekonomik kriz koşullarında kusursuz bir iç savaş potansiyeli taşıdığı; sınırlardan girip çıkanın belli olmadığı şartlarda “iç cephe”yi güçlendirip terörü önleyeceksiniz, öyle mi?
İçişleri Bakanı sokak röportajında ayaküstü ABD’yi suçlayıp “mesajı aldık” gibi esrarengiz laflar etti; Akit gazetesi ana muhalefet partisi başkanını olaydan haberdar olmakla, tarih vermekle suçladı; Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’nı terör partisiyle işbirliği yapmakla suçlarken iktidarın küçük ortağı eşzamanlı olarak hem HDP’nin meşru olduğunu iddia etti hem de bu partinin kapatılmasını istedi; 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında patlak veren ve failleri yakalanmış olmakla birlikte hiçbirinin mekanizması ve bağlantıları tam olarak açığa çıkarılmayan terör olaylarının ardından AKP’nin yeniden seçimleri kazanmasının yarattığı kuşkular yeniden canlandı ve bu kargaşa sürerken Saray yanlış bilgiler yayılmasın, yönlendirme olmasın diye sosyal medyayı kapattı!
Zafer Partisi haklı olarak (tek başına!) Davutoğlu’nu Haziran-Kasım 2015 döneminde olanları açıklamaya çağırdı. Partinin sözcüsü “Patlamadan sonra Şişhane’nin önünde kimi infaz ettiniz?” gibi esrarengiz bir laf ederek kuşkuları artırdı. Siyasilerin birbirine “Terörü lanetlemedin, hadi lanetlesene terörü!” gibi çocukça ifadelerle saldırdığı, teröre karşı acil önlem olarak saksıların kaldırılıp ağaçların söküldüğü başka bir ülke var mıdır?
Böyle bir ortamda terörle mücadele edilebilir mi? Sokakta metroda her pakete, her çantaya korkuyla bakan yurttaşın devlete ve siyasî partilere güveni kalır mı?
Birbiriyle çelişen bunca yorum ve iddia havada uçuşurken İstiklal Caddesi’ndekine benzer birkaç olay daha olsa ne olur? Sıradan yurttaş sonsuza kadar korku çekmektense korkulu bir sona razı olur.
“Bir tuğla çekersek devlet yıkılır” sözü bu ülkede çok tartışıldı. İnsanlar devletin tek bir tuğlayla ayakta durabilecek kadar zayıf olduğunu düşündüler. Yine de 90’lı yıllardaki devlet bugünkünden daha sağlamdı. Şimdi o devletin yerinde yeller esiyor. Başka bir devlet var. Yapı zaten işlemiyor. Bütün tuğlaları çekseniz ne olacak? Merkezileştikçe kendi içinde farklı menfaat odaklarına doğru dağılan bu tek parti devleti bir süre sonra tam bir yönetim krizine girecek ve ülkenin hiçbir sorununu çözemeyecek. Son bir gayretle seçimleri kazanıp diktatörlüğünü pekiştirmek istediğini herkes görüyor.
Mevcut idarî sistemin ve bütün ülkeyi örümcek ağı gibi saran ideolojik yapının içinde seçim kazanacak hiçbir parti tek başına şu yirmi yılın bıraktığı enkazın ve yarattığı kargaşanın üstesinden gelemez, terör potansiyelini ortadan kaldıramaz. Bunun için Devlet gerekir. Bir Kurucu Meclis’in Toplum Sözleşmesi’ni yenilemesi, Aydınlanma Devrimi’ni temel alarak kamucu bir anlayışla modern devletin bütün kurumlarını yeniden inşa etmesi gerekir. Veryansın, 18. 11. 2022