Yavuz Alogan
Son günlerde sık kullanılan “normalleşme” sözcüğü en tehlikeli dönemece girmekte olduğumuzu gösteriyor.
Normalleşme, mevcut durumun anormalliğini ima eder.Bir anormallik olacak ki normalleşmeden söz edilebilsin.
Peki anormallik nerede?
Kısaca belirtmek gerekirse, anormallik, AKP’nin bütün kurumlarıyla birlikte Devlet’i ele geçirerek onu kendi parti programına tabi kılmış, siyasî iktidarın Anayasa’yı fiilen (de facto) ilga ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayacağını alenen ilan etmiş, Devrim Kanunları’nı yürürlükten kaldırmış, kendi seçmen kitlesini sosyal yardım adı altında konsolide etmiş, halkı ideolojik olarak uzlaşmaz çelişkilerle bölmüş olması gibi şeylerin toplamıdır.
Anormallik, Saray’ın kurduğu Devlet yapısındadır. Bu yapının nihai hedefi tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır: şeriat kurallarının hâkim olduğu bir Ortadoğu diktatörlüğü…
Bu sistemin en tepesinde nihai karar verici olarak Saray oturuyor. Onun hemen altında Saray’ı meşru kabul eden siyasî partilerin seçimlerle sandalye edindikleri göstermelik (yetkisiz ve tamamen etkisiz) bir meclis yer alıyor.
Türkiye’deki anormallik şeklen meşruti monarşiyi andıran, Rusya’daki oligarşik yapıyı taklit etmeye yönelenrejimden kaynaklanyor.
Bu kadar anormal bir durumun Özgür Özel ile Sayın Saray karşılıklı hediyeler alıp vererek görüştüler diye normalleşebileceğini iddia etmek saflık değilse kasıtlı bir tutumdur.
Bu görüşme sahici bir normalleşmeye açılan kapı ya da bir başlangıç bile olamaz. Olsa olsa anormalliği meşru göstermek olabilir. Muhalefetin iktidara tam bir meşruiyet kazandırmasına “normalleşme” dedikleri gayet açıktır. Başka deyişle Özel, her bakımdan daralmış, sıkışmış, suçlanmış, kendi partisini bile yönetemeyen Reis’i bu görüşmeyle temize çekmiş, “normal” göstermiş oluyor.
Özgür Özel’in görüşmeye giderken yanına Sayın Reis’in iktidara geldikten sonra “monşerler” diyerek tasfiye ettiği geleneksel diplomatlar arasında yer vermediği, yurt dışı gezilere çıkarken yanında bulundurduğu eski ABD ve İsrail Büyükelçisi Namık Tan’ı alması başlıbaşına bir mesaj değeri taşımaktadır. Toplantıda not tuttuğu anlaşılan Tan’ın aklımda kalan en belirgin tutumu, Monrö’yü savunan amirallere TSK’nın NATO’ya bağlı olduğunu hatırlatması ve ABD’nin Karadeniz’e çıkma hakkını savunmasıdır.
Namık Tan mesajı sadece Sayın Reis’e değil Atlantik tarafına da veriliyor ve CHP’nin dış politikada izleyeceği yörüngeyi ortaya koyuyor. Yani diyor ki dümeni Atlantik istikametine kıran Saray’ın yoluna taş koymayacağım.
Özel’in Sayın Saray’la ne konuştuğunu bilemeyiz. Ancak bu ziyaretin Saray’ın sıfırdan anayasa tasarısı açısından da önemli bir başlangıç olduğunu söyleyebiliriz. Önümüzdeki günlerde, Numan Kurtulmuş ve Saray danışmanı Uçum’un tanıtımını yaptıkları, “bürokratik oligarşinin, seçkin zümrelerin iradesini değil millî iradeyi esas alacak, atanmışlar tarafından değil seçilmişler tarafından yapılacak anayasa”tasarısı ile Kaboğlu’nun “Türkiyelilik/eşit yurttaşlık/özerklik-Avrupa yerel yönetimler şartı” anayasasının bir şekildemeczedildiğini, birleştirildiğini görebiliriz. Laiklik gibi kökünden sökülmüş ilkelerin ve kurucu olarak Mustafa Kemal isminin kâğıt üzerinde kalması tarafları ziyadesiyle tatmin edecektir.
“Normalleşme”dedikleri süreç, MHP’nin AKP’nin yamacındaki yerini CHP ve onun kuyruğu DEM’ebırakmasına da yol açabilir. Merkez’e yaklaşamayacağı anlaşılan İYİP, MHP ve ZP’yle bir blok oluşturabilir ya da AKP’ye yanaşabilir (mesela)… Buna rağmen AKP-CHP “normalleşmesi” Saray’ın tasavvur, emperyalistlerin teşvikettiği Anayasa’nın meclisten çıkmasını ve yeni bir Çözüm Süreci’nin başlamasını sağlayabilir. Eksik milletvekili oylarırüşvet ve transferle tamamlanabilir.
Anayasa tartışmaları 2017 Referandumu’nun hemen öncesinde başlar gibi oldu fakat millî anayasa için mücadele süreci, hareketin içinden yapılan tek bir provokasyonla önce kesintiye uğradı, sonra yok oldu. Bir bütün olarak toplumun kendi geleceği ile Anayasa arasında bağlantı kurma imkânıböylece elinden alındı. Günümüzde topluma yayılmış bir anayasa bilincinden ve millî anayasa için mücadele potansiyelinden söz edemeyiz. “Normalleşme” denilen sürecinmevcut bilinçsizliğin daha da derinleşmesine hizmet edeceğini anlıyoruz.
Seçilmiş meclisin anayasa yapamayacağı, anayasaları ancak yine seçimle kurulan kurucu meclislerin yapabileceğidefalarca ifade edildi. Sadece ben bile naçizane bu konuyu son on yıl içinde pek çok kez yazdım.
Fakat CHP-AKP “normalleşmesi” devam ederse, bunuyapacaklar. Milletvekilleri bağlı kalacaklarına yemin ettikleri anayasayı ilga ederek, gayrımeşru bir tutumla kurucu sıfatını üstlenecekler, yeni bir anayasa yapacaklar.
Mevcut Meclis’in yapacağı anayasa tarihe “partiler anayasası” olarak geçse yeridir. Siyasî partiler kendi aralarında bir karar vererek parti programlarında yer alan bazı maddeleri birleştirecekler, sahici olmayan bir anayasa yazacaklar.
Anayasalar daima toplumda hegemonik olan gücün ideolojik rengini taşır. Gericilerin bir ara “2023 Anayasası” dedikleri müstakbel metin Saray Rejimi ile Yeni-CHP’nin ve emperyalist güçlerin yozlaşmış siyasî toplum üzerindeki ideolojik hegemonyasını yansıtacak, böylece “normalleşme”nin şahikasına ulaşılacak.
Yeni anayasalar daima tarihsel dönüm noktalarında ortaya çıkarak yeni devletin şeklini, organlarını ve bütün diğer yasaların çerçevesini belirler. Durduk yere anayasa yapılmaz.Daha kestirme bir ifadeyle, anayasalar daima bir hegemonya mücadelesinin neticesini ortaya koyar; politik ya da toplumsal devrimle ya da siyasî iktidarın ideolojik anlamda el değiştirmesiyle ortaya çıkar. Bu anlamda ülkemizde tam bir toplumsal mutabakat (Toplum Sözleşmesi) sağlanıncaya kadar daha pek çok anayasanın yazılacağını, referandumların yapılacağını, anayasa tartışmalarının asla sona ermeyeceğinisöylemek abartma olmaz.
“Normalleşme” dedikleri süreç devam ederse mevcut sorunlar daha tehlikeli hâle gelecek, potansiyel İç Cephe savaş koşullarında iyice dağılacak. Gericilerin ve işbirlikçilerin yeni anayasası yürürlüğe girdiğinde, AKP’nin 2002’de başlattığıideolojik hegemonya mücadelesinin CHP’nin katkısı ve siyasî toplumun rızasıyla başarıya ulaştığını anlayacağız. Böylece bir dönem kapanacak ve mücadele şartları değişecek.