Yavuz Alogan
Sayın Reis’in Arifiye’deki Fırtına Obüsü toplantısında yaptığı konuşmayı yüksek komutanların alkışlaması sosyal medyayı ikiye böldü.
Yukarıdaki cümleyi yazarken az kalsın “kamuoyunu böldü” diyecektim ki artık böyle bir şeyin mevcut olmadığını hatırlayıp “sosyal medyayı böldü” diye yazdım. Ancak tarafsız bir medyanın objektif habercilik anlayışıyla oluşturabileceği, oluştuğu zaman bir baskı gücü yaratabilecek türden bir kamuoyu, eski tabirle efkâr-ı umumiye (toplumun genelinin fikirleri) diye bir şey artık bulunmuyor.
Meraklı yurttaş ancak kaotik sosyal medya ormanında yolunu kaybetmeden farklı trollerin arasından sıyrılıp okuduklarını kendi zihin süzgecinden geçirebilirse, başka deyişle dedektif gibi iz sürmeye hevesliyse objektif habere ulaşabiliyor. Haberleri saptırma konusunda iktidarın merkez medyası ile muhalefetin merkez medyası birbiriyle yarışıyor. Medyatik merkezin ikiye bölünmesi şaşılık yaratıyor.
Neyse, daha yazının başında konuyu dağıtmayalım…
Komutanların toplantıda hazır bulunmaları bence gayet doğal. Fırtına Obüsleri’nin “lansmanı” (!) yapılıyor. Konu, askerî. Sayın Cumhurbaşkanı, silah sanayimizin inkişafından müftehir; yani iftihar ediyor, övünerek anlatıyor.
Doğal olarak Cumhurbaşkanı savunma sanayisinin yakın dönem atılımlarını kahvehane köşesinde deve güreşi muhabbeti gibi anlatan göbekli patronun sözleriyle, “Bir gün Reis beni çağırdı, ‘senin bu işe paran yeter mi len?’ diye sordu; ben de cevaben ‘yetmez ağbi, sen prense telefon edip para iste, seni kırmaz’ diye cevap verdim” şeklinde anlatmıyor; tam aksine, devlet adamı ciddiyeti ve resmiyetiyle anlatıyor. Komutanlar da doğal olarak alkışlıyorlar…
Fakat konuşmanın bir yerinde Sayın Reis, ansızın Cumhurbaşkanı şapkasını çıkarıp parti başkanı şapkasını giyiyor ve “Bay Kemal”e verip veriştirmeye başlıyor. Devlet ricali ve parti kadrolarından müteşekkil hâzirundan fırtına obüsü gibi yırtıcı bir alkış yükseliyor.
Komutanlar ne yapacaklar? Üniformalarının içinde suratları asık kımıldamadan dursalar resmen darbeci gibi görünecekler. Alkışlasalar, AKP’nin muhalefete karşı kullandığı söylemi onaylamış, iktidar partisinin seçim propagandasına bizzat katılmış gibi duracaklar… Üstelik konuşan kişi sadece Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin başkanı, yasama-yürütme-yargının başı, bütün kurumlara atama yetkisine sahip biri değil, ordunun da başkomutanı! İstese o da kendisine Millî Savunma Bakanı gibi armalı apoletli özel bir üniforma diktirebilir, kim ne diyebilir? Komutanlar nezaket gereği alkışlıyorlar mecburen. Alkışın terfi sorunuyla da ilgisi olamaz. Orgeneral olmuşlar zaten, mareşal olacak halleri yok…
Sayın Reis seçim öncesinde Türk Ordusu’nun AKP’nin yanında ve muhalefetin karşısında olduğunu göstermek, böylece halkın yarısına meşum ve tehditkâr bir mesaj vermek istemiş olabilir mi? Bence olamaz, olmamış olmalı. Olması sadece çok ayıp değil, aynı zamanda çok tehlikeli olurdu. Olmamıştır.
Fıkra gibi anlatıyoruz ama aslında bu olay tarihin uğultusunu duyabilenler için trajik bir içerik, uçurum gibi bir derinlik taşıyor maalesef. Aynı zamanda Devlet olarak örgütlenen siyasî partinin henüz olgunlaşmamış niteliğini en ham hâliyle ve Ordu’nun Devlet içindeki yeni konumunu hakikatin en çiğ ışığıyla gözler önüne seriyor.
Neyse, uzatmayalım… Şurada pazar yazısı yazıyoruz.
Fakat şunu belirtmeliyim ki ana muhalefet partisi başkanının tepkisini ben şahsen aşırı buldum. “Cepheden kaçan bol apoletli Ortadoğu askerleri” benzetmesi gayet isabetsizdi. Aklıma Çayırhisar Yedeksubay Okulu’ndaki üsteğmenimiz geldi. Yedeksubay bölüğü yanlış yürüdüğünde bağırırdı: “Mısır ordusu musunuz lan siz? Suriye, Fas ordusu musunuz? Bölük! Kaldır dizleri, salla kolları!” Bazıları Fransız, bazıları İngiliz askerî raconuyla yürüyen Ortadoğu ordularını sanki biraz küçümserlerdi.
Savaşmakta olan ve önünde çok ağır savaş sınavları bulunan bir ordu, alkışlamak zorunda bırakıldı diye bu kadar aşağılanmaz. Cumhuriyeti kuran, devrimleri yapan parti olarak siz laikliği, Kuruluş ilkelerini, Devrim Kanunları’nı savunamadınız, kime ne söylemeye hakkınız var!
Ayrıca bu Cumhuriyet’i 309 Osmanlı paşasından 6’sının dağınık askerleri yeniden tertip ederek, silahları tek tek toplayıp birleştirerek kurduğunu da unutmamak gerekir. Değirmeni yavaş dönen ve ince öğüten tarihin hükmünü henüz icra etmediği bir geçiş döneminde olduğumuzu unutmayalım.
Tırsık ve ağlamaklı yakınmalı bir dönemden asabi ve atılgan saldırgan bir döneme geçiş yapan (sanırım danışmanlarının tavsiyesi, image maker’larının mizansen ve fonetik dersleri sayesinde) Sayın Kılıçdaroğlu zaman zaman ölçüyü kaçırıyor. Öfke elbette bir hitabet şeklidir ama makaraları koyuvermemek şartıyla… CHP’nin şimdiki başkanı, Ecevit’in ve kısmen de Baykal’ın devlet adamlığı formasyonundan yoksun. Parti yöneticilerini denetleme yetkisi, hatta söz söyleme eleştirme özgürlüğü bile olmayan kafası karışık, örgütsüz bir kitleyi temsil ediyor. Eski CHP’nin hangi il teşkilatı parti başkanını Baba filminin müziğiyle, The Democratic Godfather pankartıyla karşılayacak kadar bilinçsiz ve ahmakça bir tutum sergileyebilirdi? Üstelik Denizli gibi bir yerde… Soytarılığın bu kadarı insanın asabını bozuyor.
Neyse, uzatmayalım…
Bu alkış olayından yararlanarak Saray’ın ve Cumhur İttifakı’nın gözüne girmeye çalışan opera-komik vatanseverlerin ajitasyonunu burada uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ne zaman bir taşkın olsa selden kütük kapmak için koşturan, salatalığım mükemmel diyene derhal bir tuzluk uzatan, sürekli pırpır edip bir türlü uçamayan, parti kılığına bürünmüş bu cazgır takımına bu ülkede kimse itibar etmeyecektir. Orduyu kimin iki paralık casus teşkilatının oyuncağı yaptığını, kozmik odayı düşmana kimin teslim ettiğini, kimin askere sürekli hakaret ettiğini unutmuşlar, önlerine geleni orduya ihanetle suçluyorlar. Sevsinler! Her şeyi mükemmel göstermekle görevlendirilmişler, Saray adına gönüllü operasyon yürütüyorlar, dikkati çekmek için arada bir Saray’ı eleştiriyormuş gibi de yaparak insanı güldürüyorlar. Acıklı olan şu ki ne Saray ne de MHP bunları ciddiye alıyor.
Şu kasvetli pazar gününde herkesi seçim ortamının neden bu kadar komik, yamuk ve bulanık olduğunu derin derin düşünmeye davet ediyorum. Veryansın, 15. 01. 2023