PİNOKYO’NUN BURNU

Yavuz Alogan

         Sahici bir Devlet’in, yabancı ülke elçilikleri ile siyasî partilerin genel başkanları ve belediye başkanları arasındaki ilişkileri denetlemesi ve yasayla düzenlemesi gerekir.

         İleride Türkiye’yi toparlayacağına inandığım Kurucu Meclis’in Anayasa’yı hazırlarken siyasî partiler ve dernekler kanununu da yeniden yazacağına, STK’ların, siyasî parti ve belediyelerin yabancı ülke elçilikleriyle ilişkilerine kurallar getireceğine inanıyorum.

         CHP ve İYİP’in genel başkanları ABD ve İngiltere büyükelçileriyle partilerinin genel merkezinde düzenli olarak buluşuyorlar, kapılar kapanıyor ve saatlerce konuşuyorlar. Vatan Partisi gibi küçük bir partinin Genel Merkez’inden Çin Büyükelçi çıkıyor, Rusya Büyükelçisi giriyor, İran Büyükelçisi kapıda bekliyor.

         Ne konuşuyorlar? Neyi takip ediyorlar?

         Siyasî partiler elbette programlarında alternatif dış politika önerebilirler, iktidara geldiklerinde ülkenin dış ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerini medya organlarına açıklayabilirler. Fakat fiilen dış politika icra edemezler, yabancı ülke elçileriyle alternatif dış politikaları kapalı kapılar ardında tartışamazlar, birlikte plan program ve kendi aralarında pazarlık yapamazlar, elçiliklerin gönüllü ticaret ataşesi ya da askerî ataşesi gibi davranamazlar. Sahici bir Devlet’in, askerî uzmanların ve meslekten diplomatların raporlarını temel alan ve esasları yasama organında belirlenen tek bir millî dış politikası olur. 

         İstanbul’un Belediye Başkanı şöyle diyor: “Yani bir İBB Başkanı’nın karla mücadele kadar dünyanın bu tarz ülkelerinin büyükelçi ya da başkonsolosluklarıyla kurduğu ilişki de o kadar görevi ve sorumluluğudur.”

Bütün cümleleri gibi bu cümlesi de bozuk. Yani diyor ki karla mücadele etmek benim için neyse, yabancı misyon şefleriyle ilişki kurmak da odur. Acaba İngiliz’den güç alarak CHP’yi kendi adaylığına mecbur etmeyi mi tasarlıyor?

         Büyükelçi’yle ilişkisinin “hususi tarafı” varmış.

         Bu nasıl bir görgüsüzlüktür!

         Sen kimsin? 

Büyükelçilerle ilişki kurma görev ve sorumluluğunu hangi yasanın hangi maddesinden alıyorsun? Bu görev ve sorumluluğu sana Chatham House mı verdi?

         Sen İstanbul’un canına okuyan Laz müteahhitler topluluğunun bir mensubu, Samanyolu tv’nin eski spor muhabiri, ilçe belediye başkanlığı yapmış birisin. Senin bu ülkenin tarihi, coğrafyası, iç ve dış politikası hakkında anlamlı ve düzgün tek bir laf ettiğini duyan olmuş mu? AKP’den bezmiş bıkmış İstanbul halkının sana razı olması senin müktesebatını değiştirir mi? Rand Raporu’nun seni “2023 genel seçimlerinde Erdoğan’ın en zorlu rakibi” olarak ilan etmesi, gerçekten öyle olduğunu gösterir mi, daha şimdiden aday gibi davranmana meşruluk kazandırır mı?

İngiltere’nin eski büyükelçisine 11 Nisan 2020’de tivit atıyor: “Türkiye sevginizden hiç şüphemiz yok, Mr. Moore! Organize kötülük her yerdedir, ancak Türk insanı her zaman kimin dostu olduğunu bilir!”

Bu ne samimiyet?

Sevgiye, muhabbete bakar mısınız? Mr. Moore şu anda İngiliz İstihbarat Servisi MI6’nın başkanı.  Bizi seviyormuş!

Türkiye’de görev yapan yabancı misyon şefleri kendi ülkelerine döndüklerinde istihbarat örgütlerinin başına geçiyorlar. Sadece bu  bile yabancı diplomatların Türkiye’deki görevlerini başarıyla yaptıklarını, siyasî toplumun şu ya da bu kesimini yönlendirerek netice alabildiklerini gösterir.

Osmanlı’nın “Avrupa’nın Hasta Adamı” olarak tanındığı dönemde İngiltere’nin İstanbul’a gönderdiği 23 yaşındaki  “tam yetkili” Ortaelçi  Sir Stratford Canning, 15 yıl  boyunca (1842-57) Osmanlı’nın dış politikasını yönlendirdi ve Devlet-i Aliyye’nin yeniden yapılandırılmasını bir sömürge valisi gibi yönetti. Kazandığı büyük başarı ona “Ambassador par  excellence”  (eşitler arasında en  başarılı  büyükelçi) unvanını kazandırdı.

Çöküş döneminde Osmanlı yabancı ülke elçiliklerinden yönetildi.  İngilizci, Fransızcı, Rusçu Tanzimat paşaları türedi.  Muhipler ya da yâranlar, emperyalist ülkelere bağlı dernekler kurdular, etkileri Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde, Kurtuluş Savaşı sırasında bile hissedildi.

 Günümüzde onların yerini parti başkanları ve belediye başkanları aldı. Büyükelçileri partilerinin genel merkezinde, balıkçı lokantalarında ağırlayıp saatlerce diplomasi yapıyorlar.

Cumhuriyet Devrimi, Osmanlı’nın son dönemine hâkim olan  köpeksi diplomasi tarzına son verdi. Uzun NATO döneminde Türk Hariciyesi, Fatin Rüştü Zorlu’dan Turan Güneş’e kadar kuyruğu dik tutmuş, hataları her ne olursa olsun son tahlilde İttifak içinde ülkenin haklarını muhafaza ve menfaatlerini müdafaa etmiştir. Diplomatik ilişkiler balıkçı lokantalarına, partilerin kapı arkalarına düşmemiştir.

Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere, ülkemizin hiçbir döneminde bugünkü kadar rezil bir sorumsuzluk, cıvıklık; dış politikanın belediye başkanlarının “mahrem” ilişkileri seviyesine düştüğü, egosu şişkin küçük parti başkanlarının uluslararası ilişkileri bizzat yönettiklerini zannederek fiilen diplomasi icra ettikleri bir durum yaşanmadı.

Günümüzde Türk Hariciyesi’nden söz edilebilir mi?

Neyse, uzatmayalım…

Hem sağcı hem solcu, hem cumhuriyetçi hem cemaatçi, hem Atatürkçü hem Abdülhamitçi olan; hem dinî  hem de laik göndermelerle konuşan, emperyalist ülkelerden destek almak için birbiriyle yarışan ilkesiz politikacı esnafının Türkiye’nin siyasî toplumundan ebediyen silinmesi gerekir. Beka sorunudur!   

Emperyalist ustaların keresteden yonttuğu Şaakaşvili ya da Zelenskiy gibi Pinokyolar bizim bünyemize uymaz. Büyük karışıklık çıkar, kimse altından kalkamaz. Türkiye Cumhuriyeti dağılan bir imparatorluğun bağımsızlık ilan eden bir eyaleti olarak emperyalizmin eliyle kurulmadı. Misak-ı Millî’yi esas alan bağımsız bir ulus-devlet olarak, savaşla ve devrimle kuruldu. Muazzam bir teşkilatlanma ve planlama geleneğine, eşsiz bir birikime sahiptir.   Yıkılırsa, aynı Devrim İlkeleri temelinde yeniden kurulur! Başka bir şeye dönüşemez.

Masalda Geppetto Usta’nın tahtadan yonttuğu Pinokyo ne zaman yalan söylese burnu uzar, böylece kendini ele verir. Emperyalizmin keresteden yonttuğu Pinokyoların maalesef böyle bir özelliği yok. Cilalı imajın ardında basit bir tahta olduğunu anlamak için kendi kafamızla düşünmek zorundayız. Veryansın, 30. 01. 2022