BİLİNÇ PATLAMASI

Yavuz Alogan

Sözlük anlamıyla bilinç; insanın kendisini, çevresini ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama ve fark etme yetisidir. İnsanı diğer yaratıklardan ayırarak insan yapan şey, bilinçtir. Eski dilde buna “şuur” deniyordu. Sağduyuyla çok yakından ilişkilidir. Eğer bilinciniz yerindeyse sağduyulu düşünme imkânına sahip olursunuz.  Yani doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir; gerçekçi, akla uygun, isabetli kararlar verebilirsiniz. Kavramın vicdanla da yakın ilişkisi vardır. Mesela “delikanlılık şuuru” diye bir deyim vardır; herhangi bir olaya ahlak, mertlik, insaf ölçüleriyle yaklaşmayı anlatır.

         Mesela 8 Mart gecesi medyanın görmediği bir olay yaşanmış ve İstiklal Caddesi’nde, dünyanın neredeyse bütün başkentlerinde olduğu gibi yürüyüş yapan genç ve yaşlı kadınlar biber gazı ve copla dağıtılmışlarsa ve siz sosyal medya ortamında bu olayla ilgili olarak “Sorospu çocukları!” ya da “İzinsiz gösteri yapmasalardı” ya da “provokatörler” diye yazmışsanız, orada sadece bilinç kaybı yoktur, delikanlılık şuurunda da ağır bir zafiyet vardır. Bu zafiyet yerleşirse, giderek her kitle hareketini provokasyon olarak görürsünüz. Aşırı baskı altında kalan fakat siyasî yönelimi olmayan gruplar en aykırı sloganlarla en aşırı tepkileri verirler.  Toplumun bütün ezilen kesimleri bu türden tepkiler verebilir.  Sadece aşırılığı görüp ardında yatan sebebi unutmak da bir bilinç sorunudur.  

         Pek çok bilinç türü vardır: yurttaşlık bilinci, Cumhuriyet bilinci, sınıf bilinci, politik bilinç, toplumsal cinsiyet bilinci. Saymakla bitmez.  AKP’nin on yedi yıllık iktidarında (düşünün ki bu parti iktidara geldiğinde on yaşında olan çocuk bugün yirmi yedi yaşında!) bütün bilinç düzeylerinde bir seviye kaybı oldu. Altmışlı, 70’li, hatta 80’li 90’lı yılları yaşamayanlar kıyaslama yapamadıkları için bunu göremeyebilirler fakat gerçek budur. Kültürel kaynaklarımız azaldı, algı kapasitemiz daraldı; daha az kitap okuyor, internete daha çok takılıyoruz; sosyal hayatımız sanallaştı. Devrimci siyaset dediğimiz şey birkaç argümandan ve slogandan ibaret kaldı. Eylem dediğimiz şey az katılımlı toplantıların ve basın açıklamalarının fotoğraflarını medyada paylaşmaktan, çarpıcı konuşmalar yapmaktan, derin analizler ya da güzel makaleler yazmaktan ibaret oldu. Üstelik sayımız azaldı ve pek belli olmuyor ama azalmaya devam ediyor. Siyasî ideolojinin hegemonya alanı içinde birbirini görmeyen küçük adacıklar hâline geldik.

         Hekim ağır yaralıyı muayene ederken önce bilincinin açık mı,  kapalı mı olduğuna bakar.  Kapalıysa, durum vahimdir. Kalp atıyor ama bilinç kapalıysa, bilinci açmaya çalışır. Bilinci açacak ki hastaya neresinin ağrıdığını, hangi uzvunda his kaybı olduğunu sorabilsin. Türkiye’de 2007’de, 2013’te kitlelerin bilinci açıldı. Fakat galiba biz bu bilinci açık tutmayı başaramadık. Bunu neden yapamadığımızı ve bu noktaya nasıl geldiğimizi sürekli sorgulamak durumundayız.

         En ağır kayıp bilinç kaybıdır.  Siyasî toplumda meydana gelen bilinç kaybı bazı durumlarda anlatarak, yazarak çizerek giderilemeyecek bir düzeye geriler. Kitleselleşemeyen her siyaset, ne kadar iddialı olursa olsun, zamanla gerçek hayattan kopar ve aynı görüşleri papağan gibi tekrarlayarak insanları bıktırmaya başlar. Teoriden kopan ve kitleselleşemeyen siyaset zamanla tekerlemeye dönüşür.  “Kırkının da kulpu kırık kırk küp” diye analiz yapar; sizin gibi düşünmeyenlere “Şemsi paşa pasajında paçası büzüşesiceler” diye saldırıp durursunuz.

         Bilinç patlaması durduk yerde olmaz.  Tarihsel olayların kitleleri harekete geçirmesi gerekir. Bu da birden bire olmaz. Geçiş dönemleri vardır. İnsanlar eskisi gibi yaşayamayacaklarını, aldatıldıklarını, seslerini çıkarmazlarsa daha fena ezileceklerini ancak belirli bir süre içinde anlayabilirler.

         Yarın sabah güneşin doğacağını nasıl öngörüyorsak, AKP’nin üç vakte kadar gidici olduğunu da aynı şekilde öngörebiliyoruz. Bakın buraya yazıyorum: eğer AKP’nin gidiş süreci içinde bir bilinç patlaması yaşanmaz, o patlamanın içinde kitleleri yönlendiren bir irade oluşmazsa, mevcut iç ve dış sorunlar o kadar farklı gelişmelere yol açabilir ki Reis’i bile mumla arayacak hâle gelirsiniz. Aydınlık,  10. 03. 2019