Yavuz Alogan
AKP’nin 25 yıl belediye başkanlığı yapan eski çevre ve şehircilik bakanı Ankara Kitap Fuarı’na gelmiş, bir standa yaklaşarak 100 lira uzatmış ve “Bu paraya kaç tane ediyorsa verin” demiş.
Böyle şeyler beni hiç şaşırtmaz. “Evladım, şuradan 300 gram roman, yarım kilo tarih, 600 gram bilimkurgu sarıver” de diyebilirdi. Ne de olsa tüccar kökenli. Kitapları mal olarak değerlendirmesi gayet normal. Nitekim fuardaki gençlere nasihat ederken, “Önceliğiniz ders çalışmak olsun” demiş.
Bunlar pratik insanlar. Seçim zamanı halkın çocuksu yanına hitap ediyorlar. Seçim şarkısında şöyle deniyor: “Birlik, dirlik, sevgiyle / Kenetlenir gönüller / Başkent şimdi seninle.” Sayın Özhaseki, üzerinde “Hizmetleriyle tanınmış, tecrübesiyle onaylanmış” yazan dev posterlerden bize “Tebessüm, bilgi, tevazu ile” bakıyor. Ankara’yı, “dünya başkenti” yapacak!
Yanlış anlaşılmasın, böyle şeyler yazarak, seçim zamanı halkla temas eden siyasetin ne kadar kof ve içi bomboş olduğunu kanıtlamaya çalışıyor değilim. Propagandanın kitlenin bilinç düzeyine ve algı kapasitesine uyarlanması, seçim zamanı her siyasî partinin seçmen kitlesinin bütün eğilimlerini kapsayacak şekilde esneklik göstermesi gerektiğini elbette biliyorum. Mesela ortodoks komünist TKP, Güngören’de türbanlı bir kardeşimizi “türbanlıdır, kadındır, komünisttir” diyerek aday gösterdi. CHP de yıllar önce “çarşaflıdır, kadındır, sosyal demokrattır” diyerek kara çarşafa parti rozeti takmıştı. Müthiş bir sentez ve esneme kabiliyeti! Bu türden esnekliği ideolojik hegemonyaya teslimiyetle açıklıyoruz.
Bu esneklik seçim zamanı bütün partilerde görülüyor. Mesela AKP’nin İzmir adayı, “Bugün insanların özgürce içkilerini içebildiklerini ben biliyorum” dedi. Sayın Binali Yıldırım, “Tekirdağ’da 2 rakı fabrikası vardı, bizim zamanımızda 18 tane oldu” diye övündü. Oysa Sayın Reis, Nisan 2018’de Yeşilay Ödül töreninde “Belediye Başkanlığımdan bu yana bulunduğum her yerde alkolü ben kaldırdım” diye övünmüştü.
Seçim zamanı olmasaydı, Cumhurbaşkanımızın sayın eşi bir laboratuvarda mikroskopla hücre incelerken fotoğraf çektirir miydi? Bu fotoğrafı poster yapıp, altına “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diye yazarak her yere yapıştırsalar, AKP’nin oylarında artış olur mu? Sosyalistler olarak topluca cumaya gitsek, halkımız bize oy verir mi? Kongrelerde, İzmir Marşı yerine, “Sordum sarı çiçeğe, annen baban var mıdır?” diye topluca ilâhi söylesek mesela…
Saçmaladığımın farkındayım ama elimde değil, şartlar zorluyor… Bu arada ilginç bir olay oldu. Sayın Reis kanaat önderleriyle Saray’da bir toplantı yaptı. Yayını keserek anında Reis’in her toplantısına bağlanan medya nedense bu kapalı oturuma ilgi göstermedi. Bu da seçim dönemi esnekliği bağlamında ele alınabilir. Naklen verseler, laikler bozulabilir… Toplantıda sarıklı cüppeli kanaat önderleri, “Medrese mezunlarına diploma verilsin” şeklinde kendi kanaatlerini açıklamışlar. Sayın Reis de “Adımlarımızı hep sizlerle danışarak, sizlerin görüşlerini, desteklerini, fikirlerini alarak attık” demiş.
Vatan Partisi’nin esneklik göstermemesi beni sevindiriyor. Partinin adayı Prof. Dr. Tülin Oygür, geçenlerde, “Ankara’nın tam ortasına bayrak dikeceğiz!” diye meydan okudu. Ankara’nın son 20 yılda akıl almaz bir yozlaşma yaşadığını söyledi. “Ankara sanatın, kültürün, bilimin izine rastlanmayan; yoksullaştırılmış, kimliği elinden alınmış, açıkça ihanete uğramış bir başkenttir” dedi. Her kelimesine katılıyorum. Hakikati dile getirdi! Devrimci hakikati dile getirir, karışık mesaj vermez! Peki hocamız böyle şeyler söyleyeceğine tesettürlü bir fotoğraf çektirip basına dağıtsa Vatan Partisi daha çok oy almaz mı? İdeolojik hegemonyaya doğrudan meydan okuyacak yerde, hem öyledir biraz da şöyledir diyerek lafı dolandırsa…
İlkeli siyaset uzun dönemde etkili olur; esneklik ideolojik hegemonyayı güçlendirir. Üstelik ideolojik hegemonya kendiliğinden zayıflarken onu güçlendiren bir söylem tutturmak, yıkılacak binanın altında durmak gibi trajik bir durum yaratır. Aydınlık, 04. 03. 2019