Yavuz Alogan
Oy almak için vatandaşa yalan söylemeyi suç sayan ve bu suçun derecelerini belirleyen yasalar olmalı.
Muhtemelen dünyanın her yerinde politikacılar seçimler sırasında biraz yalan söylüyorlardır. Bu yalanların düzeyi de herhalde seçmen kitlesinin kültürel yapısına, algı düzeyine, “kurtarıcı” arayışının şiddet derecesine, seçim sonuçlarına bağlanan umutların büyüklüğüne göre değişiyordur. Gelecek korkusu içinde kurtuluş umudu arayan insanlar söylenen her yalana inanma eğiliminde olurlar.
Sesli aldatma kısmen kabul edilebilir. Mesela Ankara’da bir partinin propaganda minibüsü Çankaya’da bangır bangır “İzmir Marşı”nı, Etimesgut’ta “Çırpınırdı Karadeniz” türküsünü, Pursaklar’da “Mehter Marşı”nı çalabilir. Bu o kadar önemli değil. Sesli propaganda neticede insanların dikkatini çekmeyi, rol icabı onlardanmış gibi görünmeyi amaçlıyor.
IMF’ye Hayır!
Fakat Sayın Reis, 5 Haziran günü Sakarya mitinginde “Türkiye ekonomisi tüm başlıklarda gelişmiş ülkelerden bile çok ileri seviyede” derken yalan söylemiş oluyor. Halkı alenen aldatmaya yönelik bu türden ifadelerin bir yaptırıma tabi olması gerekmez mi? Yalan çünkü! İktisatçılar seçimlerden sonra Türkiye’nin IMF’ye kapılanacağını, kamucu/toplumcu bir iktisat politikası uygulanmadığı taktirde krizin faturasını halkın ödeyeceğini söylüyorlar.
Ürdün halkı bile bu kadere razı olmadı. IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikasına karşı geçen pazartesi günü Amman’da 200 bin kişi ayaklandı; gösteriler diğer şehirlere yayılınca, başbakan istifa etti. Dış basın ayaklanmanın işsiz gençleri, kadınları, dükkân sahiplerini, aileleri, Bedevileri ve ileri teknoloji kullanan şirketlerin çalışanlarını meydanlarda birleştirdiğini bildiriyor. Halk temel tüketim mallarındaki fiyat artışlarını, dolaylı vergilerin % 20-40 oranında artırılmasını protesto ediyor. Sendikalar Birliği Başkanı Ali Obus, devletin “bağımsızlığını korumasını ve IMF taleplerine boyun eğmemesini” istemiş (The Guardian, 03.06.18).
Ülkemizde seçimlerden sonra başa geçecek Reis her kim olursa olsun, IMF reçetelerini kabul ederse patlak verecek isyanı kimse durduramaz. Bu yüzden, özelleştirilen bütün kilit sektörlerin kamulaştırılması, planlı karma ekonomiye geçilmesi, eğitimde ve askeriyede reform yapılması ve mevcut anayasanın değiştirilmesi şarttır. OHAL baskısı altında IMF ilaçlarını halka yutturma devri geçti.
Yol Haritası
Oy uğruna en vahim aldatma Türk Ordusu’nu kullanarak yapılan aldatmadır. Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’yla Membiç konusunda “yol haritası” yaptıklarını açıkladığı gün, hükümet sözcüsü “Kandil’e her an girebiliriz,” dedi. New York Times, “Planın ayrıntılarını her iki taraf da açıklamadı,” diye yazdı ve anlaşmanın seçime birkaç hafta kala Sayın Reis’in elini güçlendirdiğini belirtti (The agreement hands a significant gain to President R. T. Erdogan of Turkey just weeks ahead of presidential elections” (NYT, 04.06.18). Bunun karşılığında ABD’ye ne verildi? Fırat’ın doğusundaki PKK tahkimatına razı mı olundu? Bilmiyoruz, göreceğiz… Dış politikayı seçimlere alet etmek ülkenin bekasıyla oynamak değil midir? Seçimlerden hemen önce “millî hisler”i coşturarak oyları AKP’ye yönlendirecek bir askerî zafer bekleniyor.
Kandil’in çoktan Sincar’a nakledildiğini herkes biliyor. ABD’nin hedefinde olan İran, kendi sınırlarına bitişik Kandil bölgesinde bir NATO ordusunun yollar açıp karakollar kurmasını nasıl karşılayacak?
İki Program
Türkiye anayasal krizi hissetmiyor. Seçimlerden sonra hissedecek ve siyasî kriz iktisadi krize eklenecek. “Millet İttifakı”nın parlamenter sisteme dönülmesi için üzerinde mutabakata vardığı bir plan yok. Cumhurbaşkanı ile meclis arasındaki uyumsuzluk ittifakları ve partileri bölecek. Seçimler ve referandumlar süreci başlayacak. Bizleri bir dizi siyasî ve iktisadi deprem bekliyor. Sonunda kendimizi ya IMF ve NATO’nun kucağında bulacağız ya da “planlı karma ekonomi”ye geçerek “İstiklal-i Tam” ilkesine sahip çıkacağız. Demek ki Türkiye’nin önünde iki ittifak, on siyasî parti, fakat sadece iki program var. İkinci programı tek başına temsil eden Vatan Partisi müfrezesidir!
Bu arada Sayın Muharrem İnce sekiz köşeli kasketi başında o kadar güzel zeybek oynuyor ki hayran olmamak elde değil. Nazım’dan dizeler okuyor, bisiklete de biniyor (seleyi biraz yükseltmesi lazım!). Sayın Akşener de “Tülbent devrimi” öneriyor: “Tülbent, masumiyetin gücüdür! Sen de katıl bize! Bileğine, başına tülbent bağla!” Çok güzel! Ben şahsen hiç kimseyi ve hiçbir şeyi masum göremiyorum. Bir yerimize tülbent bağlayacağımıza neler olup bittiğini görmek için başımıza örülen çorabı çıkarsak daha iyi olmaz mı? Aydınlık, 08. 06. 2018