DENEME BALONU

Yavuz Alogan

         Bu kavram (Trial Balloon) İngiliz siyaset tarzından türemiştir.  Kabine, kamuoyunun tepkisini öngöremediği bir uygulamaya girişeceği zaman havaya bir deneme balonu salar.  Balon yükselir. Siyasî partiler ve toplumun örgütlü kesimleri balonu görür ve tepki gösterir.  Hükümet bu tepkileri değerlendirir. Tasarıdan vazgeçer ya da onu uygulamaya koyar.

Siyasî toplumun belirli bir konuda tepkisini ölçme, bir tasarıyı test etme yöntemidir.  İktidar partisi bu yöntemi, niyetlerini ortaya koymak ya da kamuoyunu oyalamak için de kullanabilir.

         AKP uzun iktidar döneminde bu yöntemi defalarca uyguladı. Bir tasarının ucunu gösterdikten sonra tepkileri değerlendirip onu ya rafa kaldırdı ya da bir adım ileri götürdü.  Her defasında bir adım attı, sonra bir adım geriledi, ardından üç adım atarak hedefine ulaştı ya da yaklaştı.

         Taşıdığı öneme göre balonu her defasında bizzat Sayın Reis, bir bakan, sıradan bir parti yetkilisi ya da bir köşe yazarı uçurdu.

         Mesela “çılgın proje” bunun bir örneğidir.  Balon salındıktan sonra tartışmalar çevre felaketinden Montrö sözleşmesine kadar çeşitlendi ve tasarı askıda tutuldu.  Gezi Parkı’nın üzerine 31 Mart 1909 gerici isyanının anısına Topçu Kışlası’nı bindirme fikri de bir balon olarak salındı, tepkiler karşısında beklemeye bırakıldı.

         Saray son viraja girerken deneme balonlarının sayısı doğal olarak artacaktır.

         Mehmet Barlas’ın “CHP kapatılabilir (mi acaba)?” mealindeki çıkışı mesela tipik bir deneme balonudur. Geçirdiği muazzam dönüşüme, hücrelerine kadar değişmiş olmasına rağmen Atatürk’ün kurucu imzasını taşıyan bu partiyi Sayın Saray’ın siyasî hayattan silmek istediği anlaşılıyor. Bunun için adamının eline bir balon veriyor.  Şimdi tepkilere bakacak. Yer yerinden mi oynayacak? Mesela CHP’liler  topluca  Anıtkabir’e gidip çelenk bırakarak protestoda mı bulunacaklar, yüz binlerin katıldığı yürüyüşler mitingler mi yapacaklar? Yoksa parti sözcülerine bir iki nutuk attırmakla mı yetinecekler? Tepkiler zayıf kaldığına göre, Saray bu konuyu gündemde tutacak, daha cüretkâr balonlar salmaktan çekinmeyecektir.

         Hayrettin Karaman’ın “Alevi’ye kız verilmez” fetvası, tehlikeli bir suç olmanın yanı sıra, CHP’yi hedef alan bir başka deneme balonudur.  Yani diyor ki kız bile verilmeyecek Alevi’ye seçimlerde oy hiç verilmez.

         Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi kapatılsın önerisi de bir deneme balonuydu. Tepki gösterildi mi?  Cüppe giyip yürüyüşler mitingler yapıldı mı, imza kampanyaları oldu mu? Olmadı…

         Fakat son zamanların en büyük deneme balonu 28 Şubat generallerinin tutuklanarak cezaevine konulmalarıdır.  Saray bu deneme balonuyla bir dönemin tabutuna çaktığı çivilerin sağlamlığını test etti. Yakınmaları ve itirazları değerlendirdi ve bütün çivilerin gayet sağlam olduğunu gördü.

         Siyasî toplum ve medya 80 yaşını geçmiş, ayakkabısını bağlayamayan, ancak ilaçlarla ayakta durabilen emekli generallerin tutuklanmasını kınadı. İnsan haklarından, vicdansızlıktan, hukuksuzluktan söz ettiler. Üstelik generaller darbe de yapmamış, hatta darbeye teşebbüs bile etmemişlerdi; önerileri dönemin hükümeti tarafından onaylanmış, bizzat zamanın başbakanı tarafından imzalanmıştı.

         Dönemin koşullarını analiz eden, generallerin 18 maddelik programını hatırlatan bir iki itiraz olduysa da duyulmadı. Siyasî partiler ve muhalif medya 28 Şubat’ın programına ve içeriğine fazla bulaşmadı.  

28 Şubat generalleri, “Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetleri”nin “yasal ve idari yollarla mutlaka” önlenmesini talep etmişler; tarikatların mevcudiyetini men eden 677 sayılı yasanın ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun uygulanmasını istemişler; ülke sorunlarının Millet kavramı yerine Ümmet kavramı bazında ele alınmasına itiraz etmişlerdi. 

         Yani Anayasa’daki laiklik ilkesine riayet edilmesini, mevcut yasaların uygulanmasını talep etmişlerdi.

         Muhalif medya ve siyasî partiler, generallerin tutuklanması üzerine   28 Şubat’ın 18 Madde’sini, savunmak şöyle dursun, hatırlatmaktan bile kaçındılar. Yorumlar, “yaşlı insanları nasıl hapsedersiniz, bu ne kindarlık” düzeyinde kaldı. Saray’dan af talep edenler oldu.

Cezaevindeki generallere bir şey olmaz. Kışla düzeninde yaşamaya, karavana yemeye, kampette yatmaya alışıktırlar. Gençliklerini hatırlamışlardır.  Son tahlilde olan size bize, ülkeye olur.

         Muhalefet konuyu geçiştirirken, iktidar medyası bütün kanallardan saldırı başlatarak olayın üzerine çullandı. 28 Şubat’ı, “demokrasi”ye yönelik bir saldırı ve komplo gibi gösteren, “Demokrasiye Vurulan Darbe, 28 Şubat (TRT),” “28 Şubat Post Modern Darbe Belgeseli (TRT Haber),” “Kardeşliğe Operasyon 28 Şubat (A Haber)” gibi uzun program ve dizilerle dönemin bütün olaylarını hatırlattı ve bugünün ışığında kendi kafasına göre yorumladı.

         Neyse, uzatmayalım.

         Özetle, 14 generalin cezaevine konulması çok etkili bir deneme balonuydu. Saray tek bir siyasî partinin ve muhalif medya organının bile   Anayasa’da yer alan laiklik ilkesini kuvvetle savunmadığını, toplumun hiçbir kesiminden yüksek bir ses çıkmadığını ve çıkmayacağını gördü. Hatta laiklikten, tevhid-i tedrisat kanunundan vs söz edenlerin biraz yadırgandığını, “Sırası mı şimdi bunun?” ya da “Geçmiş olsun, boş konuşuyorsun” gibisine bir tutumla kınandığını da gördü. Atı alan Üsküdar’a geçmiş, İzmit’e doğru gidiyor, hukuk altın çağını yaşıyor…  Sabah şerifleriniz hayırlı olsun, gibi bir durum!…

İktidarı ekonomiden ve yolsuzluktan yakalayarak lezzetli  ve coşkulu bir muhalefet yapma imkânı varken, üstelik CHP yönetiminin tarikat ve cemaatlerle, bölücülerle “helalleştiği” bir sırada, laiklik gibi alengirli konulara girmek suyu bulandırmak gibi anlaşılıyor.

AKP ilk seçimlerde kalsa da gitse de bunun sonuçları olacak. Hep birlikte göreceğiz.

         İleride tarih bu dönemi nasıl yazacak? Elbette bu, tarihi kimin yazacağına bağlı. Demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti gibi şeyler bu saatten sonra gökten zembille inmez. Her toplum layık olduğu rejimle yönetilir.

         Bu güneşli pazar gününde toplumumuzun neye layık olduğunu, bu gidişle akıbetinin ne olacağını herkesin düşünmesini dilerim. Veryansın, 14. 11. 2021

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *