Yavuz Alogan
Doğrudan 2053 hedefine yönelen Sayın Kurucu Başkan’ın cesareti ve karizması kuşku götürmez. Bir devletin kuruluş ilkelerini, Devrim’le oluşan yasalarını açık şiddet kullanmadan yıpratıp ortadan kaldırmak ve ideolojik bir hegemonya kurmaya teşebbüs etmek az iş değildir.
Elbette cesaret ve karizma yeterli değil. Çağın ruhunu (küreselleşmenin getirdiği fırsatlar) kavramış olmak, dengeleri kullanmak da önemlidir. ABD-FETÖ’ye yaslanarak Türk Ordusu’nu Devlet’in bir bileşeni olmaktan çıkarıp kendi emir-komutası altında yeniden tertiplemek, mevcut anayasayı fiilen ihlal edip kendisini Kurucu İrade yerine koyarak anayasal rejimi değiştirip bunu halka referandum yoluyla kabul ettirmek, tarikatları ve cemaatleri denetleyerek Millî Eğitim’i ideolojik aygıta dönüştürmek, cesaretin yanı sıra politik esneklik, sezgi ve sabır gerektiren işlerdir. Ülkenin jeopolitiğini Atlantik ve Avrasya arasında bir pazarlık konusu hâline getirerek iktidar süresini uzatmayı başarmak da büyük bir beceri gerektirir.
Voleybol Topu Olarak Karizma
Karizma içe dönüktür. Dışarıda kimse sizin karizmanızı iplemez. Hatta biraz komik olursunuz. Wiesbaden’e dikilen dört metrelik heykeliniz oralarda alay konusu olur. Rusya, Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e kadar olan bölgeyi kendisine yönelik bir tehdit olmaktan çıkararak emperyal hâkimiyet alanına katmakla, Çin ise Akdeniz’de limanlar edinip birikmiş sermayesini azami güç sağlayacak şekilde değerlendirmekle ilgilenir; her ikisi de silahlı Çeçen ve Uygur mücahitlerin İdlib’de yok edilmesini, Türkiye’de cihatçıların yeşermesine uygun ortamın tamamen kurutulmasını ister. ABD ekonomik şantajla Fırat’ın doğusundaki tahkimata sizi razı etmeye çalışır. Son tahlilde emperyal güçler, oyunlarını, havuç-sopa manevralarını Karizma’nın hareket alanına, iktidarda kalma arzu ve mecburiyetine uyarlamayı tercih ederler. Güçlü anayasal kurumlara yaslanmayan, ekonomiyi küresel serbest piyasa ilişkilerine terk etmiş karizmanızla voleybol topu gibi oynarlar.
İçeriden Kuşatma
Max Weber’e göre karizmatik lider gayet sıradan biri olabilir. Önemli olan, böyle bir liderin sıradan insanlardan ayrılmasına, olağanüstü niteliklere sahipmiş gibi muamele görmesine yol açan süreçtir. Bu süreç 12 Eylül rejiminin “Türk-İslam” sentezine yol vererek Aydınlanma düşüncesinin bütün faillerini kamusal alanın dışına atmasıyla başlayan süreçtir. Bunu çok güçlü bir içeriden kuşatma süreci izlemiştir. Bu süreçte siyasî partiler dönüştürülmüş, sendikalar pasifize edilmiş, yerlerde sürünmesine rağmen PKK/HDP ayağa kaldırılarak solcu gibi duran liberallerin desteğinde siyasî bir özne hâline getirilmiştir. Rusya’da Bolşevikler tarafından yok edilene kadar varlığını sürdüren liberal Kadetler gibi, Türkiye’deki FETÖ-Entel Liboş-PKK ittifakı da her defasından yeniden hayat bularak siyasî ve entelektüel varlığını yenilemektedir. Karizma bütün bu unsurları kendi oyununun aktörleri gibi değerlendirerek elinin altında, konjonktüre göre masaya süreceği birer kart olarak tutmaya çalışır.
Karizmanın Yerleşmesi ve Dönüşmesi
Karizma bir kez yerleştiğinde, siyasetin bütün aktörleri tarafından değişmez ve yeri doldurulamaz bir oyun kurucu olarak algılanır. Siyasetin aktörleri varlıklarını sürdürmek için oyuna katılmak, Karizma’nın kurduğu oyunun sınırları içinde rekabet etmek mecburiyetinde kalırlar. Aksi hâlde görünmez olurlar.
Fakat yine Max Weber’e göre, başarılı olması hâlinde karizma rutinleşme yönünde hareket eder. Rutinleşme süreci içinde Karizma giderek geleneksel ya da “akılcı-yasal otorite”ye dönüşür. Bu dönüşüm sürecinin de başarıyla tamamlanması durumunda, toplumsal ve siyasî muhalefetin rejimi/sistemi değiştirme şansı ortadan kalkar. Böylece muhalifler mevcut sistemin içinde majestelerinin muhalefeti, majestelerinin solcuları sağcıları devrimcileri ulusalcıları liberalleri vs olurlar. Muazzam altüst oluşlar gerçekleşmedikçe, sistemi değiştirme imkânı kalmaz.
Sonuç
Bizim Karizma’ya dönecek olursak, başarısına tam bir inanç ve güvenle “akılcı-yasal otorite”ye dönüşme sürecinin henüz başlangıç evresinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu evrede Karizma büyük bir cesaret kazanmıştır; yeni saraylar yaptırır, devlet dairelerine resimlerini astırır, kendisini bütün bir İslâm âleminin sözcüsü ve lideri gibi görür, Alparslan’ın ve Mustafa Kemal’in ruhunu kendi şahsında birleştirir. Dolayısıyla bu evrede “Niye böyle yapıyor?” diye sormak, “Akılcı davranmıyor” diye yakınmak, “Öyle değil, böyle yap” gibi tavsiyelerde bulunmak somut durumun vahametini kavrama yeteneğinin zayıflamasıyla ilgilidir.
Muhalefet anlayışını ve yöntemlerini değiştirmek, devrimciliği yeniden tanımlamak gerekir. Bütün bu olup bitenler aynı zamanda bizlere, kurumları ve muhafızlarıyla birlikte eski rejimin yeterince bilinçli, cesur ve dirençli olmadığını göstermiştir. Aydınlık, 31. 08. 2018