Yavuz Alogan
Sosyal patlamalar, içe doğru ve dışa doğru olmak üzere ikiye ayrılır.
İçe doğru patlamada bireyler ya da küçük gruplar bardağı taşıran son damlanın yarattığı bir umutsuzluk anında yok etme dürtüsüyle harekete geçerek kendilerini ve yakın çevrelerini tahrip ederler. Bu patlamanın arkasında kadere isyan ve toplumdan intikam alma duygusu vardır. Bütün insanlar yola devam ederken kişi gerilerde kalmıştır, uzaklaşanlarla aradaki mesafeyi kapatma şansı yoktur. Dünya dönmekte fakat o durmaktadır. İçe doğru patlamanın esas nedeni insanın çaresizliğidir. Sessizce ya da gösteri niteliğinde intihar, tekil ya da seri cinayet, kundakçılık gibi olaylar içe doğru patlamanın belirtileridir.
Dışa doğru patlamada da umutsuzluk, isyan ve intikam duyguları vardır. Fakat patlamanın biçimi, yöntemi ve hedefi farklıdır. Yüz binlerce insan topluca harekete geçer, hareket hâlinde örgütlenir. Yürüyüş güzergâhını belirlemek, olabildiğince düzgün saflar hâlinde birbirini çiğnemeden ilerlemek kendiliğinden bir asgari örgütlenmeyi gerektirir. Hareket hâlindeyken kendi sloganlarını bulurlar, hedeflerini belirlerler. Dışa doğru patlama, hızını aldıktan sonra kendiliğinden sönümlenebilir, bireysel ya da grupsal eylemlere bölünerek şuursuz linç kalabalıklarına dönüşebilir ya da Devrim olur. Devrim’in olabilmesi için önceden kitlelere nüfuz etmiş bir önderliğin kararlı eylemi gerekir.
Örgütlü, örgensel (organik iç bağlantıları olan) toplumlarda dışa doğru sosyal patlama olmaz. Mesela “genel grev” benzeri toplumsal direniş hareketleri bu kategori içinde yer almaz. Bunlar iç disiplini olan, düzgün ve mantıklı taleplerle harekete geçen, manevra kabiliyetine sahip, geri çekileceği ya da ileriye doğru gideceği zamanı belirleyebilen hareketlerdir.
Dışa doğru sosyal patlama, kitlelerin taleplerini dile getirebilecekleri legal örgütsel yapıların, arzuhâlini anlatacak millet meclislerinin olmadığı; siyasî toplumun halktan koptuğu, medyanın toplumun sorunlarına sırtını döndüğü, sürekli yalan söyleyerek halkı çocuk gibi avutmaya çalışan baskıcı iktidarların hüküm sürdüğü ülkelerde olur. Devlet’in baskı aygıtlarının kendi içinde ideolojik olarak bölündüğü, siyasî iktidarın ideolojik aygıtlarının ise bütün toplumu kapsamadığı ülkelerde dışa doğru sosyal patlama iç savaşı tetikleyebilir.
İçe doğru patlama zamanla dışa doğru patlamaya dönüşebilir. Fakat aşırı derecede yozlaşmış toplumlarda içe doğru patlama, sosyologların “anomi” dedikleri sürekli bir duruma da yol açabilir. Anomi hâlindeki toplum, kendi tarihinden ve kültüründen gelen değerleri kaybeden, farklı değerler üzerinden birbiriyle çatışan, yabancılaşmış gruplara ayrışan, normların kaybolduğu; bireylerin, ideolojik grupların, sınıfların toplumun içindeki yerlerini ve sınırlarını karşılıklı olarak görme yeteneğini, gerçeklik duygusuyla birlikte kaybettikleri toplumdur.
Böyle bir toplumda, borcunu ödeyemeyen çiftçi bankanın önünde üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verir, aile reisi severek evlendiği hamile karısını sokağın ortasında 32 yerinden bıçaklar, oğluna pantolon alamayan baba intihar eder, bunalıma giren çocuk para vermeyen anasını yumruklar, sevgilisine küsen genç Boğaz Köprüsü’nden atlar, sokağa bırakılan işçi tarikata kapılanır. Şizofrenik durumlar da olabilir (mesela adam yirmi kitap yazmış, kimsenin haberi yok; anlaşılmadığından şikâyetçi!)
Doktorunu vuran çocuğun şu sözleri herkese -gençlerin dediği gibi- “kapak olsun”: “Okulda ve çevrede zengin insanların gösterişli hayatından çok etkilenmiştim. Bu etkiden nasıl kurtulacağımı doktora söyledim. Dalga geçtiğini sandım. Sinirlendim, ateş ettim, kaçtım.” Çocuğun Sinir Hastalıkları Uzmanı’na değil, sosyalizme ihtiyacı varmış. Sağlık ya da İçişleri Bakanlığı bu ihtiyacı karşılayamazdı.
Sonuç olarak, sahici mücadele bu kez kolay değil. Kendi kafamızın içinden başlayarak hayatın her alanında Devrim yapmamız gerekir. Aydınlık, 05. 10. 2018