“TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM!”

Yavuz Alogan

Tarih bazen toplumların önüne  küçük ve önemsiz görünen fakat aslında büyük ve önemli olan bir basamak ya da bir tür sıçrama tahtası koyar. Bu aynı zamanda çeşitli renkleri ve görüşleri açığa çıkaran bir turnusol kâğıdı ya da farklı grup ve bireylerin istikametini gösteren bir tür pusula gibidir.

Danıştay 8. Daire’nin “Andımız” konusunda aldığı karar bütün bu özellikleri taşıyor.  Burada, “Türklük” kavramını (kavramın bütün etnik grupları kapsaması, 1924 Anayasası’ndaki yorumu vs); ya da “Kardeşim ben Çerkes, Arnavut,  Kürt, Gürcü vs olarak neden Türküm diyeyim” muhabbetini; ya da gâvurların neden “Ben İngiltereliyim, İspanyalıyım, Fransalıyım vs” demediklerini, bir yana bırakıyorum. Bunlar yeterince konuşuldu, biliniyor.

Gördüğümüz şudur: ümmetçi gericiler ve etnik ayrılıkçılar “Andımız”a karşıdır; laikliği ve ulus-devlet’i savunanlar, etnik ve mezhebî her türlü  bölünmeye karşı çıkanlar ise “Andımız”ı savunmaktadır. Çözüm sürecinde emperyalistlere ve ayrılıkçılara yaranmak için kaldırılan “Andımız”  29 Ekim 2013 günü Zonguldak’tan Erzurum’a kadar Türkiye’nin her yerinde kitlesel olarak okundu. İzmir’in Gündoğdu Meydan’ında “Andımız”ı okumak için bir milyon kişi toplandı.

Bu “Andımız” meselesi siyasî parti programlarının, sağcılığın, solculuğun, ülkücülüğün, dindarlığın üzerinde ve ötesindedir. Ülkenin bekasıyla ilgilidir. “Andımız” mevzisinde yenilgiye uğrayanlar, “tevhid-i tedrisat”ın, laik ve bilimsel eğitimin yeniden uygulanmasını savunamazlar. Kimse “Çanakkale’de omuz omuzaydık,” “Mustafa Kemal  Elmalılı  Hamdi Yazır’la birlikte Cuma Hutbesi yazdı” diye atıp tutmasın! Bu türden anakronizm -zamanı şaşırma- beni hep güldürmüştür. Siz de gülün! Ülkenin birliğini ümmet-i Muhammed’in tevhidinde arayanlar ile özgür yurttaşların ulusal birliğinde bulanlar arasında 1800’lerin sonundan itibaren oluşan, Kemalist Devrim Kanunları’yla çözülen ve AKP iktidarında hortlayan  çelişki uzlaşmaz bir çelişkidir.

Hatırlayalım: “Çözüm süreci”nde siyasî iktidarın temsilcileri “Kürtler vardır” dediler. Sonra “Türkler yoktur” dediler. Yüz yıldır kendisini Türk olarak tanımlayan kitleler, “Peki biz kimiz?” diye sordular. “Boşnaksınız, Abhazasınız, Çerkezsiniz, Pomaksınız, Arnavutsunuz, Taciksiniz, Acemsiniz, Arapsınız, Lazsınız, Çingenesiniz  siz; ‘Türküm’ derseniz ırkçı olursunuz, yoktur böyle bir şey,” dediler.  “Kürtler ve bütün diğerleri, otuz altı kısım tekmili birden Ümmedi Muhammed’in parçasıdır, anasırı İslamdır,” dediler. En önemlisi, şöyle dediler: “Ulus yoktur, Ümmet vardır ve o ümmete Millet denir.”

“Andımız” konusunda söylenenler; kıytırık bir meslek örgütüyken AKP döneminde  Millî Eğitim Ordusu’na hükmeden  Eğitim Bir-sen’in genel başkanının, Sayın Bozdağ’ın ve mevcut Adalet Bakanı’nın sözleri, en geniş iktidar çevresinde  ümmet  konusunda  bir görüş değişikliği olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Mesele özünde ideolojiktir, diye boşuna yırtınmıyoruz. Eğitim Bir-sen, Danıştay 8. Daire Kararı’nı “antidemokratik ve evrensel hukuka aykırı” buluyor, “Karara tepkisiz kalınmamalı, andımızın kaldırılması kararının arkasında durulmalı, insan hakları ve demokrasi alanında elde edilen toplumsal kazanımlar kararlılıkla korunmalıdır” diyor ve hükümeti göreve çağırıyor.

Bu noktada, emperyalizmin ulus-devletleri etnik ve mezhebî olarak bölme; güçlü devletlerin, orduların, sendikaların, meslek örgütlerinin olmadığı, daraltılmış yönetim birimlerinin anonim şirket gibi yönetildiği tek bir küresel kapitalist piyasa kurma  planı ile Türkiye’deki ümmetçi gericilik ve etnik ayrılıkçılık birleşiyor. “Andımız’ın kaldırılması toplumsal kazanımdır” diyorlar.

Biz de bu 29 Ekim’de onlara Türkiye’nin bütün meydanlarından Anayasal hakkımızı kullanarak ve tarihten gelen eşsiz meşruiyetimize yaslanarak şöyle diyoruz: “Türküm, doğruyum, çalışkanım!” Aydınlık,  21. 10. 2018

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *