
Yavuz Alogan
Charlie Chaplin (Şarlo) hayatta olsaydı abartılı jest ve mimiklerle abuk sabuk konuşan Trump’ı mükemmel canlandırırdı. Adam bir garabet yumağı, gelmiş geçmiş ABD başkanlarının en tuhafı. Yerleşik ABD sistemi karşısında sergilediği çaresizliği, küfürbaz Amerikan bıçkınını oynayarak gözden kaçırmaya çalışıyor.
İran’ın nükleer tesislerini vurmakla övünüyor fakat ciddi ABD medyası ve Pentagon “tesisler fazla zarar görmedi” diyor. “Gördü, gördü, yerle bir oldu,” diye ısrar ediyor, Trump. “Yine yaparlarsa yine vururum,” diyor. Savaşın parodi hâli. Pentagon ve neocon medyanın İsrail’in yanında İran’a karşı kesin sonuçlu savaş istediğini anlıyoruz.
Katar’ı kibarca vurduğu, vurmadan önce haber verdiği için İran’a teşekkür etti. İsrail’e küfretti, sonra İran’a dönerek, ikiniz de birbirinizi çok güzel dövdünüz, hadi artık barışın mealinde laflar etti. Fakat en komiği, ateşkesten sonra söylediği sözlerdi: “Tebrikler dünya, şimdi barış zamanı!”
İnsana ister istemez İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain’in 30 Eylül 1938 günü Heston hava alanında toplanan gazetecilere elindeki kâğıdı sallayarak, “Size barışı geri getirdik, artık yataklarınızda huzur içinde uyuyabilirsiniz” diye seslenişini hatırlatıyor. O sırada Hitler’in panzer birliklerinin Polonya’ya girmesine ve II. Dünya Savaşı’nın başlamasına sadece bir yıl kalmıştı. Elbette kıyas kabul etmez. Chamberlain daha gelişmiş, tahsil terbiye görmüş kibar bir emperyalistti.
Emperyalist ülkeler sermaye birikiminin sınırına dayandıkları ve anlaşarak paylaşamadıkları zaman savaşırlar. Paylaşım savaşlarında haklı haksız ayırımı yapılmaz, devletlerin başındaki şahsiyetlerin de önemi yoktur; önemli olan, büyük güçlerin sistemi, ekonomi politiği, hegemonya mücadelesindeki imkân ve kabiliyetleridir.
III. Dünya Savaşı silahların karşılıklı yıkıcı gücü nedeniyle şimdilik tekno-hibrit vekâlet savaşları tarzında, zayıf ülkeleri tahrip ederek sürüyor.
Trump’ı neoconların küresel stratejilerini değiştirecek, MAGA’nın ima ettiği gibi üretim ve sermaye birikimiyle ABD’nin küresel rekabet gücünü artıracak sahici bir Başkan, hatta ulusalcı bir lider gibi görenler, bu Amerikan maçosunun enformasyon teknolojisinin devleri, silah endüstrisi, petro-kimya tröstleri ve Pentagon’dan oluşan karar verici Amerikan gücünü aşabileceğini, hatta aştığını sanıyorlar.
Ne yapacak Trump? Ucuz iş gücü ve elverişli lojistik arayışıyla Tayland ve Güney Kore’den Çin ve Hindistan’a kadar dünyaya saçılmış ABD şirketlerini toplayıp, bir zamanlar ağır sanayinin gelişip güçlendiği fakat günümüzde metruk hâle geldiği için “Pas kuşağı” (Rust Belt) diye anılan, Pittsburgh’tan Detroit’e uzanan bölgeye mi yerleştirecek? Roosevelt’in New Deal’ı (1933-38) gibi bir tür Keynesçi (kamu ağırlıklı) iktisat politikasına mı dönecek? “İzolasyonist” dış politika mı izleyecek? Yoksa tekno-hibrit vekâlet savaşlarıyla ve askerî gücünü kullanarak esas rakibi Çin’in sanayi üretimini besleyen enerji kaynaklarının vanasını ve enerji nakil yollarının denetimini ele geçirmeye mi çalışacak?
İkincisi, neoconların stratejisi.
Savaşa hazırlanan Avrupa, Lahey’deki son NATO zirvesinde Trump’ın taleplerini kabul ederken ve kendisini pohpohlarken aslında neoconların “güçlü NATO saldırgan ABD” çizgisini desteklemiş oldu. Oysa Trump savaşları sona erdireceğini iddia ediyor.
Establishment denilen ABD kurulu düzeninin kuralsız savaş ve ülkelere pervasızca müdahale ihtiyacının gereklerine uygun, ABD iç hukukunu ve uluslararası hukuku, bütün o BM kurallarını, silahsızlanma anlaşmalarını vs umursamadan kırıp dökerek mesafe alacak, kafadan biraz çatlak, cahil bir kibir abidesine ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacı Trump’ın şahsında karşılıyorlar. Neoconlar, İran-İsrail füzeleşmesinde apaçık görüldüğü gibi, onu her adımında yontacaklar, hizaya sokacaklar, ABD’nin küresel güç mücadelesinde başa güreşen emperyalist bir ülke, hatta bir ülke değil bir dünya sistemi olduğunu ona her fırsatta anlatacaklar ve MAGA’nın içini kendi politikalarıyla dolduracaklar, işi bitince ya da iyice zıvanadan çıkınca da onu gönderecekler. Sonunda “biz yapmadık, Trump yaptı” diyebilecekleri pek çok ulusal ve uluslararası suç işleyecekler.
Çin’de kapitalizmin kaydettiği başarılı gelişmenin iki dayanağı vardı: birincisi Deng Şiaoping’in “Dört Modernleşme” teorisinin gerektirdiği şekilde “demir pirinç kâsesi”nin (1949’dan beri iş güvencesi temelinde bütün çalışanların haklarını düzenleyen kurallar bütünü) kırılması ve yok edilen tarım kolektiflerinden milyonlarca işçinin endüstri merkezlerine ve serbest bölgelere sürülerek yerli ve yabancı şirketlere en ağır biçimde sömürtülmesi (1979’dan sonra Çin’in birkaç yıl % 9,5 büyümesinin sırrı!); ve ikincisi, ithal edilen ya da kopyalanan üretim teknolojilerinin üstün bir başarıyla geliştirilmesi ve Çin’in politik hedeflerine uyarlanması.
ABD birincisini yapamaz, kendi işçi sınıfını ucuz işgücü olarak vahşi sömürüye açamaz. Askere bile alamadığı kendi yurttaşlarını fabrikalarda köle emeği olarak istihdam edemez. Bunun yerine, başta silah endüstrisinde olmak üzere teknolojik alyapısını geliştirmeye ve korumaya, bilgi tekelini elinde tutmaya, “Harvard Mültecisi” dediği Çinli öğrencileri bile geri göndermeye çalışacak.
ABD silah satacak, ülkeleri birbirine kırdırarak bölgesel stratejik hedeflerine ulaşmaya, Çin’in ticaret ve enerji yollarını denetlemeye çalışacak. Başarıp başaramayacağını bugünden bilemeyiz.
İnsanlığı Amerikan emperyalizminden ve NATO saldırganlığından kurtaracak olan, tekil ülke halklarının küresel düzeyde neoliberalizme karşı verdikleri ve verecekleri toplumsal kalkınma, refah ve eşitlik mücadelesidir. İdeolojik ve siyasî düzlemde Latin Amerika ülkeleri Simon Bolivar’ı, Arap ülkeleri 20. yüzyılda en somut ifadesini Baasçılık’ta bulan Arap milliyetçiliğini, Türkler ise yeniden Kemalizm’i keşfedip benimsediklerinde, dünya yeniden kurulacaktır.
Bunu tahayyül edemeyenler, Tahran’a Moskova’dan kargo uçakları indi, Çin savaş gemisi Hürmüz Boğazı’na yaklaştı, Trump İsrail’i azarladı diye umuda kapılırlar; Trump’tan, Putin’den, Şi Jimping’ten meden umarlar ve her defasında hayal kırıklığına uğrarlar; bir araba aykırı laf eden Trump’ın neden neocon siyasetlere doğru çekildiğini, Putin’in Suriye ve İran’daki hava savunma sistemlerini neden çalıştırmadığını, Çin’in BOP’a karşı neden sessiz kaldığını anlayamazlar.
Bu saatten sonra dünyayı ancak diktatörlere itaat etmeyen, sömürüye ve aşırı gelir eşitsizliğine karşı mücadele eden, başkasının savaşında kırılmak, nükleer felakete uğramak istemeyen halk kitlelerinin mücadelesi değiştirebilir. Veryansın, 29. 06. 2025