Yavuz Alogan
Dünyayı değiştiren en büyük devrim iletişim devrimidir. İnsanların ceplerinde taşıdıkları, aynı zamanda telefon olarak kullandıkları bir âlet sayesinde dünyanın her yanına ulaşabileceklerine, istedikleri filmi ya da konseri izleyip, sevdikleri şarkıları dinleyebileceklerine yarım asır önce kim inanırdı?
Evlerde kullanılan bütün o müzik dolapları, kaset çalarlar, video seyir âletleri, projeksiyon makineleri birkaç yıl içinde çöp oldu, sinema salonları boşaldı.
Bu gelişme Devlet’in halkı denetleme, onun rızasına sadakatine süreklilik kazandırma gücünde büyük bir gedik açtı. Günümüzde hangi zaptiye herhangi bir haberi, kitabı, fikri, filmi, müziği sonsuza kadar yasaklayabilir ya da kendi ülke sınırları içinde delinemeyecek kadar sağlam internet ağları kurabilir?
Rusya’da 2008’de elektronik medya ve kitle iletişimini denetlemek ve sansürlemek için kurulan Federal İletişim, Bilgi Teknolojileri ve Kitle İletişim Araçlarını Denetleme Servisi (Roskomnadzor/RKN), Ukrayna Savaşı başladığında Anonymous tarafından defalarca heklendi, nihayet Polonyalı programcıların kurduğu internet sitesiyle (Squad 303) aşıldı. Türkiye’de RTÜK’ün engellediği Deutsche Welle (DW), okurlarına özel bir VPN (Psiphon) tavsiye ederek sansürün aşılmasını sağladı. Aşıldı da ne oldu? Çok mu bilgilendik? Hayır! Ama en azından yasaklamanın aşılmasına sevindik- şahsen…
En başarılı sansür ve denetim Kuzey Kore’de. Sıradan yurttaş internete giremiyor. Sadece devletin seçtiği kişiler bu ayrıcalıktan yararlanabiliyor. Sosyal medya diye bir kavram yok. Çin’de ise gayet sıkı bir internet denetimi var. “İnternet Güvenlik Seddi” denilen sistem sayesinde Çin halkı sansürsüz haberlerden, yabancı kültürel etkilerden korunuyor. Fakat sıra Çin sosyal medyası Sina Weibo’ya gelince, Çin denetimi de çaresiz kalıyor. Üç yüz (300) milyon kullanıcısı olan bu dev site Çin halkına geniş bir özgürlük alanı sağlıyor. Bu sosyal medya ağının, bir zamanlar Sovyet yer altı edebiyatının, “Samizdat” geleneğinin, bu kez milyonlarca kişinin katıldığı Çin versiyonu olduğunu anlıyoruz.
Bu arada Hollywood stüdyoları Çin’in uyguladığı sansürü aşmak, milyonlarca Çinli seyirciye ulaşabilmek için, ürettiği filmleri kesip biçerek, eklemeler yaparak alternatif filmler oluşturuyormuş. Ne de olsa büyük pazar, ihmal edilemeyecek kadar büyük kâr!.. Uğruna kendi filmini bile sansürleyebilir yapımcı.
Nitekim yönetmenliğini Bryan Singer’in yaptığı 2018 tarihli Bohemian Rhapsody adlı film bu şekilde sansüre uğratılmış. Film, Freddy Mercury’nin cinsel hayatına ilişkin sahneler kesilerek Çin’de gösterime sokulmuş. Peki biz bunu nereden biliyoruz? Elbette Sina Weibo’dan… Üç yüz milyon Çinli filmin edepli versiyonunu izlediğini, böylece ahlakının korunduğunu anlamış, Freddy’nin eşcinsel olduğunu öğrenmiş.
Fakat daha komiği ve politik olanı, Çin’de gösterime giren Dövüş Kulübü fiminin başına geliyor.
Yönetmenliğini David Fincher’ın yaptığı, baş rollerini Brad Pitt ile Edward Norton’un oynadığı 1999 tarihli Dövüş Kulübü, tüketim toplumuna yabancılaşan insanın kapitalist gerçek dünyadan kaçarak doğal uyaranlarla dolu yapay bir dünyada gerçek varlığını bulma çabasını anlatır. Şizofrenik bölünmeye uğrayan kahramanımız zenginlerin zayıflamak için vücutlarından aldırdıkları yağdan sabun yaparak zenginlere satan bir imalatçıya dönüşür, kanserli hastaların psiko-terapi seanslarına sığınır, geceleri kendisine benzeyen insanların hınçla, ölümüne dövüştükleri kapalı topluluğa katılarak öldüresiye döver ve dövülür. Sisteme olan hınçlarını kendi benzerlerinden çıkarmaktadırlar. Fakat filmin sonuna doğru gizli dövüş kulüplerinin bütün ülkeye yayıldığını, giderek gizli bir yıkıcı örgüte dönüştüğünü anlarız.
Film kapitalizm karşıtı güçlü bir anarşist mesaj içerir. Ülkeye yayılan dövüş kulüplerinden bütün sistemi bombalarla topyekûn imha etme planı çıkar. Edward Norton’ın canlandırdığı Anlatıcı filmin sonunda hayali alter-egosu Tyler Durden’ı (Brad Pitt) vurur. Artık ona ihtiyacı kalmamıştır. Modern kapitalist uygarlığın sonu geldiği için normalleşmiş, uğradığı şizofrenik bölünmeyi aşmıştır. Birazdan muazzam patlamalarla bütün sistem çökecektir.
Çin’in en büyük video dağıtıcısı Tencent Video’nun gösterime soktuğu versiyonda film, binaların infilak etmesinden önce kesiliyor ve ekranda şu yazı beliriyor: “Polis planı hızla çözdü ve bombanın patlamasını başarılı biçimde önleyerek bütün suçluları tutukladı. Duruşmanın ardından Tyler psikolojik tedavi görmek için akıl hastanesine gönderildi.”
Tüketim toplumunun hasta ettiği karakterin sisteme karşı yıkıcı bir eyleme geçerek “normalleşmesi” akıl hastalığı olarak gösteriliyor. Yoksa anormal ve deli olan, normalleşmeyi delilik olarak gören toplumun kendisi midir?
Filmin kesilmesine ve seyircinin yönlendirilmesine Sina Weibo’da tepki gösteren Çinliler, tüketim toplumuna yabancılaşan insanın kişilik bölünmesini, önce kaçarak sistemden kopmasını fakat sonra eyleme geçerek normalleşmesini, gizli örgütlenme, isyan, sistemin çökertilmesi gibi konu başlıklarıyla birlikte düşünmüşlerdir mutlaka.
Neyse, uzatmayalım…
Bizde böyle ince ve kalın denetimler yok. Farkında değiliz ama bizde Devlet tarafından denetlenen hiçbir şey yok. Ekonomiyi yabancılar, kurumları tarikat ve cemaatler denetliyor. Sosyal medyayı da denetleyemiyorlar. Çıkardıkları “dezenformasyon yasası”nı istedikleri gibi kullanamadılar. İki yıl önce, yasanın “lansmanı” sırasında İletişim Bakanı Fahrettin Altun, “Hakikat mücadelesi veriyoruz, Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz yalan terörünü etkisiz hâle getirecektir,” demişti. O sırada çok korktuk ama bir şey yapamadılar. Tam aksine genç ve cesur gazetecilerin açtıkları kapıdan giren sosyal medya tarikat ve cemaatlerin bütün rezilliklerini gözler önüne serdi. Partileşmiş devletin bütün yolsuzlukları binlerce iddianameyi dolduracak şekilde sosyal piyasaya döküldü (Sedat Peker’in anlattıklarını unutmadık!!!). Parti devletinin istihdam ettiği medya trollerinin radarına yakalanan tekil kişiler hakkında tutuklama emri çıkarmanın ötesine geçemediler.
Aslında hayat pahalılığı, “maarif müfredatı,” yabancı istilası, sıfırdan anayasa gibi konularda sosyal medya üzerinden her türlü direniş, boykot ve eylemi örgütleme imkânı var. AKP-CHP’nin dışarıdan dayatılan iktidar programına, birinin ezip ötekinin gaz almasına karşı her konuda bağımsız yurttaş eylemleri örgütlemek mümkün. İnce analiz ve derin yoruma değil, sadece fiili eyleme ihtiyaç var.
Kenya halkının şu günlerde hayat pahalılığına ve vergilere karşı verdiği şanlı sokak mücadelesi yolumuzu aydınlatıyor! Kenyalılar eylemleriyle netice alıyorlar, biz ise başımıza ne gelecek diye bekleşiyoruz. Bakalım şimdi n’olacak diye bekleştiğimiz içindir ki siyasî iktidar en zayıf anında gerçekten varmış, çok güçlüymüş gibi görünüyor.
Neyse, konuyu dağıtmayalım….
Elbette iletişim devriminin yarattığı imkânlar ve etkiler bakımından bir “ara dönem”den (interregnum) geçiyoruz. Geçmiş kapandı fakat gelecek henüz açılmadı. Mevcut aygıtlar ve tekniklerle Devlet, toplumu tam olarak denetleyemiyor ve sosyal medyanın kaotik biçimde Devlet’in iç yüzünü açığa çıkarması engellenemiyor.
Fakat gelişme devam ediyor. Zamanla yapay zekânın toplumları denetlemek için kullanılması, dijital denetim ve merkezî manipülasyon imkânlarının artması, hatta insan DNA’sında biyogenetik değişiklikler sağlayan tekniklerin geliştirilmesi, “internete bağlı beyin” (düşünce süreçlerimizin dijital makinelere bağlanarak denetlenmesi) insanlığı uzun vadede sonsuz bir karanlığa sürükleyebilir. Bu yüzden yaşadığımız dönemin kıymetini bilelim ve değerlendirelim. Aslında her şey mümkün. Veryansın, 23.06. 2024