Yavuz Alogan
Batık devletlerle ilgili bir makalede şöyle deniyor: “Devletin zayıflamasına yol açan unsurlar bir ormanda biriken kuru yapraklar gibi yapısal tehdit oluşturur. Hangi kıvılcımın onları ne zaman tutuşturacağını kimse bilemez” (S. D. Krasner ve C. Pascual, “Addressing State Failure,” Foreign Affairs, 2005, 84,4).
Son beş yılda Saray Rejimi’ne dönüşen AKP iktidarının yirmi yılda biriktirdiği kuru yapraklar üç kümeye ayrılabilir.
İdeolojik hegemonya girişiminin halk arasında yarattığı uzlaşmaz çelişkiler millî birlik duygusunu zayıflatarak yurttaşta kimlik kaybına yol açmıştır; abartılarak uygulanan neoliberal iktisat politikaları yüzünden ekonomi yönetilebilir olmaktan çıkmış, yağma Hasan’ın böreğine dönüşmüştür; nüfusu ümmetleştirme girişimi göçmen akınıyla birleşerek denetimsiz bir kargaşa ve öfke yaratmıştır.
Bildiğimiz Türkiye’nin bir seçimlik canı kalmıştır.
Seçimlerden çıkacak sonuç her ne olursa olsun, bu üç kuru yaprak kümesinin tutuşma ihtimali ortadan kalkmayacaktır.
Saray’ın dünya çapında itibarlı lider rolü oynayarak, askerî bir başarı şansı arayarak ve muhalif medyayı tamamen susturarak seçim kazanmayı deneyeceğini, kaybetmesi hâlinde çatışma çıkarmaktan çekinmeyeceğini, çatışmayı da kaybetmesi hâlinde yargılanmamak için ülkeyi terk edeceğini anlıyoruz.
İngiliz haber ajansı Reuters’te yer alan bir analizde şöyle denildi: “Ukrayna’daki tahıl ihracatı anlaşmasının doruk noktası olduğu bir dizi diplomatik kazanım [kazanım!], Erdoğan’a Türkiye’nin ekonomik sorunlarından bir miktar mola imkânı ve gelecek yıl düzenlenmesi planlanan seçimlerdeki kampanya stratejisi için yol haritası sunuyor” (Reuters, 08. 08. 22).
Yani diyor ki ona uluslararası alanda biraz daha rol verirsek iktidarda kalma çabasına katkıda bulunmuş oluruz, zira Erdoğan ülkesini bize doğru gelen barbar göçmen akınlarına kalkan yaptı; Abdülhamit Han gemisini Kıbrıs güneyindeki 6. Parsel’den uzak tutup Antalya Körfezi’nde dolaştırarak Seville Haritası’na boyun eğdiğini gösterdi. Sırada Kıbrıs’ın statüsü ve “çözüm süreci” gibi netameli konular var. Ayrıca ülkenin yetişmiş insan gücünü, hekimini, mühendisini, bilim adamını hortum gibi çekiyoruz, bırakalım Erdoğan Türkiye’nin posasını yönetebildiği kadar yönetsin.
Böyle düşünüyorlar…
Seçim başarısına tahvil edilecek bir askerî başarı şansının ise olmadığı anlaşılıyor. Tahran Zirvesi’nde İran-Rusya’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunması Saray’ın “biriket evler” ve 30 km’lik tampon bölge tasarımını sonu belirsiz bir maceraya dönüştürdü; ABD güçleri YPG/PKK ile ortak tatbikat yaparken, Suriye Ordusu’nun Rus helikopterlerinin devriye gezdiği Tel Rıfat ve Mümbiç çevresinde ülkesini savunmak için hareketlendiği görüldü; ve Soçi Zirvesi’nde Putin askerî harekât yapacak yerde Reis’in Esad’la anlaşmasını, mesela Adana Mutabakatı’nı yenilemesini istedi.
Bazı köşe yazarlarının ima ettiği gibi Rus Otokratı’nın Reisimizi “fırçaladığı”nı sanmıyorum. Putin, Türkiye üzerinden Rusya’nın dışarıya açılması önerisine pek yüz vermemiş olsa da, Karadeniz ve Türk Boğazları’nın stratejik önemi nedeniyle Rusya, Saray’ı hiçbir konuda fazla zorlamak istemez. Bir yerde sıkıştırırken, başka yerde mutlaka bir kapı açar.
Muhalif medyanın ve sosyal medyanın susturulmasına gelince, Saray bunu elbette yapabilir. “Kabul edenler etmeyenler kabul edilmiştir” yöntemiyle istediği yasayı çıkarıp herkesi susturabilir.
Sayın Fahrettin Altun geçen çarşamba günü (10. 08. 22) “Yeni Medya ve Dijital Terörizm Çalıştayı”nda konuştu. Elleri titreyerek, çevreye tedirgin bakarak ve sürekli yutkunarak Sayın Reis’in yerli ve yabancı medyaya karşı bir “Hakikat mücadelesi” verdiğini iddia etti, “Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz, yalan terörünü etkisiz hâle getirecektir,” dedi ve söz ustalığıyla, muhalefetin de teröristten farksız olduğunu ima etti. Muhalefetin Türkiye’ye yönelik sistematik saldırıları sahiplendiğini, dezenformasyonu yaygınlaştırdığını ve bütün bunları siyasî amaçlarla yaptığını söyledi.
Sayın Başkan konuşurken, Orwell’in 1984’ünden türetilmiş bir parodi (ciddi bir konuyu gülünç bir etki yaratarak aktarma sanatı) izliyormuş gibi oldum, kendimi “terörist” gibi hissettim ve toplantının sonunda kendisine çini bir tabak hediye edilirken çekilen toplu fotoğraf -nedense- beni güldürdü. Allah da Sayın Başkan’ı güldürsün! Bu türden “devlet ciddiyeti fotoğrafları” eskiden kimseye komik gelmezdi. Neden acaba?
Özetle belirtmek gerekirse, emperyal güçlerin şantajı altında dışarıya doğru boynu bükük duran, içeriye doğru ise kefen giymiş savaşçı gibi diklenen Saray’a seçim stratejisini takviye etmek için uluslararası alanda prestijli roller verilebileceğini; ancak Reis’in seçmenin gözünü kamaştıracak bir askerî zafer algısı yaratmasının pek mümkün olmadığını; fakat muhalif ve sosyal medyayı susturma, zayıf ve etkisiz kalan baskıların dozunu artırma girişiminde bulunabileceğini anlıyoruz.
Gericiliğin, yağmacılığın ve göçün vahşi bir ormana çevirdiği Türkiye’nin tabanında biriken kuru yaprakların oluşturduğu, tutuşmak için tek bir kıvılcım bekleyen yapısal sorun kısa dönemde her ne olursa olsun devam edecektir. Veryansın, 12. 08. 2022