BELLEKSİZ DÜNYA

The Sahel, a region in Africa, political map. Ecoclimatic and biogeographic realm of transition between the Sahara to the north and the Sudanian savanna to the south, having a hot semi-arid climate.

Yavuz Alogan

        Klasik sömürgeciliğin tasfiyesi II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızlandı. 1956 Süveyş Krizi dönüm noktası oldu.      Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nı kamulaştırma girişimi üzerine İngiltere ve Fransa, İsrail’i de kullanarak saldırıya geçti.  Fakat ABD ve Sovyetler Birliği, Birleşmiş Milletler’in desteğiyle saldırıyı durdurdu. Avrupalı emperyalistlerin klasik sömürgecilik çağı sona ermiş, ABD öncülüğünde yeni-sömürgecilik dönemi başlamıştı.

        Emperyalizmin bu yeni dönemi, siyasî bağımsızlığını kazanan eski sömürge ülkelerde   dış yardım sayesinde toplumsal ve iktisadi kalkınmanın mümkün olabileceğine dair trajik bir yanılsama yarattı.  İktisatçı Paul Baran, “Büyümenin Ekonomi Politiği” adlı kitabında, sözde bağımsız azgelişmiş ülkelerin iktisadi kalkınma sandıkları şeyin aslında tekelci kapitalizmin bu ülkeleri içten içe çürütmesinden ibaret olduğunu anlattı.

        1960’lı yıllarda bağımsızlığını kazanmayan başlayan Afrika ülkeleri borçlanarak kalkınma yanılsamasına kapıldılar. Bu arada ABD önderliğinde Batı, Soğuk Savaş koşullarında Doğu bloğunun rekabetine maruz kaldı. Taraflar kıtada kendi adamlarını desteklediler, yoksul Afrika ülkelerine yaptıkları yardımları her zaman politik silah olarak kullandılar.

        Afrika ülkelerinin çoğu,  ABD-SSCB rekabetinden kısmen de olsa yararlanırken, siyasî olarak Bağlantısızlar Hareketi içinde yer aldı. Dünya nüfusunun yüzde 55’ini kapsayan 120 ülkenin katıldığı hareketin amacı, “Üye ülkelerin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini, sömürgecilikten, yayılmacılıktan ve ırkçılıktan ve her türlü dış baskı, istila, işgal, dış müdahaleden korumak” olarak tanımlandı (I. Havana Bildirgesi, 1979).

        Soğuk Savaş’tan sonra   Batı kapitalizminin krizi, kapitalist Çin’in yükselişi ve Rusya’nın NATO’nun yayılmasını durdurma çabası dengeleri değiştirdi. Bu gelişme, uluslaşma süreci yarım kalan Afrika ülkelerine yansıdı; etnik çatışmalar arttı, bölgesel ayrışmalar ve sınır ihtilafları keskinleşti, halklar açlıktan kırılırken siyaseti de denetleyen işbirlikçi kara para baronları, savaş ağaları türedi.

Batı’nın hammadde kaynaklarını kesmek için faaliyet gösteren Rus Wagner kuvvetleri ile ABD’nin Blackwater’ı, CIA’sı ve her türlü Batılı örtülü operasyon kuvveti arasında sıkışan, üstelik El-Kaide türevlerinin terör eylemlerine maruz kalan devletlerde iktidar askerî darbelerle el değiştirmeye başladı. Klasik sömürge döneminden sonra Afrika’da 200’den fazla askerî darbe oldu.

        Son günlerde Afrika’nın Orta kuşağı (Sahel bölgesi) Rusya’nın tam desteğiyle, başta Fransa olmak üzere Batı’ya karşı mevzilenmeye başladı.

        Rusya, Sovyetler Birliği dönemini hatırladı.

St.Petersburg’da toplanan Rusya-Afrika Zirvesi’nde (07-28 Temmuz) Putin, geçmişte Sovyetler Birliği’nin Afrika’dan sadece hammadde tedarik etmediğini, aynı zamanda pek çok şirket, enerji santrali ve çelik fabrikası kurduğunu hatırlattıktan sonra, hem ikili  ilişkiler temelinde hem de uluslararası platformlarda  “Bu uygulamaya dönmemiz gerekir,” diye ekledi. Sovyet dış politikasına dönüyor!

        Burada tarihin ironisini görüyoruz.  

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Birinci Sekreteri Nikita Huruşov ile dış politikada emperyalizme karşı sertlik yanlısı Politbüro üyesi Mihail Andreyeviç Suslov mezarlarından kalksalardı,  Putin’in konuşmasını birlikte alkışlarlardı!

        2022’de darbe yapan Burkine Faso Geçici Devlet Başkanı Ibrahim Traore, Putin’i şu sözlerle yanıtladı: “Rusya Afrika için bir ailedir, çünkü onunla aynı tarihe sahibiz.” Traore, II. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın yaptığı fedakârlıkları övdü, “Sekiz yıldır yeni sömürgeciliğin, emperyalizmin barbarca saldırısı altındayız (…) Bizler, Afrikalı devlet başkanları, emperyalistlerin çektiği ipin ucunda dans eden kuklalar olmaya son vermeliyiz,” dedi; ücretsiz tahıl sevkiyatı ve borçları silme vaadinde bulunan Putin’e teşekkür etti.

        Bu gelişmeler Afrika’da yeni bir sayfanın açıldığını gösteriyor. Fakat eski Yüzbaşı Traore’nin şu sorusu çok tuhaf: “Benim kuşağım şunu anlamıyor: Bunca zenginliğe sahip Afrika günümüzde nasıl dünyanın en yoksul kıtası hâline geldi?”

        Bunda anlamayacak ne var? Afrika’nın yakın tarihi, sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte bu soruya verilen yanıtlarla dolu. Burada bir bellek sorunu var.

Kendisini Afrika ulusal kurtuluş mücadelelerinin takipçisi olarak tanımlayan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti Başkanı Patrice Lumumba’nın, Gine-Bissau ve Yeşil Burun Adaları’ndaki bağımsızlık hareketinin önderi Amilcar Cabral’ın, işbirlikçi Rodezya hükümetine karşı gerilla savaşı veren Robert Mugabe’nin, Tanzaya’nın bağımsızlığı için mücadele eden  Julius Nyerere’nin, Kongo’dan kıtasal devrim başlatmak için gerilla örgütleyen Che Guevara’nın, Fidel Castro ve Bağlantısızlar Hareketi’nin mirasını üstlenmiş biri böyle bir soru sormaz.  Rusya’yla ortak tarih icat ederek başka bir ipin ucunda dans eden kukla olmamak için kendi kıtasının direniş tarihine yaslanır.

        Rusya açısından bakıldığında, hammadde kaynakları üzerinden baskı yaparak Ukrayna Savaşı’nı Afrika’ya sıçratma çabası, batılı emperyalist güçlerin stratejik dengesini bozabilecek başarılı bir taktik olarak görünüyor.

         Burada da tarihin ironisi sırıtıyor.  

Devrimi batıya yaymak için  Kızıl Ordu’nun başlattığı Polonya seferinin (1919-1921) ve Almanya’da devrim girişimlerinin başarısızlığa uğramasından sonra Lenin,  sömürge halklarını ayaklandırarak  hammadde akışını zayıflatıp emperyalist kapitalist sistemin boğazını sıkmayı tasarlamıştı.

Tarih Rusya’yı geçmişe doğru çekiyor ama orada sadece bir boşluk var. Pek çok tarihsel gerçeklik inkâr edilmiş, ayaklar altında çiğnendikten sonra unutulmaya bırakılmış.

        Rusya’nın kapitalist sistemle elbette sorunu yok, yaklaşımı tamamen Ukrayna cephesinde rahatlamayı, ülkenin doğusunda ele geçirdiği bölgeleri ve Kırım’ın ilhakını kabul ettirmeyi amaçlıyor. Batı’ya, “Aksi hâlde her yerde savaşmak zorunda kalacaksınız,” diyor.

 Cezayir’in askerî merkez seçildiği anlaşılıyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu,  Batı’nın benzeri görülmemiş baskılarına karşı Rusya ile Cezayir’in “bağımsız bir dış politika izlemeyi ve kendi ulusal çıkarlarını korumayı amaçladıklarını bütün dünyaya” ilan etti. Cezayir Ulusal Halk Ordusu Kurmay Başkanı’yla yaptığı anlaşmanın bir maddesi şöyle: “Rusya, Cezayir’in Kuzey Afrika’nın güvenliğindeki lider konumuyla ilgileniyor ve savaş kabiliyetlerini artırması için Cezayir ordusuna yardım etmeye hazır”  (TASS News Agency, 01.08.23).

        Öte yanda Batı Afrika ülkeleri Burkina Faso ve Mali, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWACS) ya da Fransa’nın Nijer’deki askerî cuntaya silahlı müdahalesi durumunda, bunu savaş ilanı sayarak birlikte direneceklerini açıkladı.

Bölgeye asker göndermesi hâlinde Fransa’daki sporadik (aralıklı) halk ayaklanmalarının yeni bir evreye geçeceğini söylemek yersiz olmaz. Muhtemelen ABD’yle birlikte Fransa, vekâlet savaşı için bölge güçlerini seferber edecek, paralı asker kullanacak. Batı’nın silahı bol, askerî teknolojisi yüksek fakat savaşacak askeri yok. Bölgedeki garibanları kiralayıp teçhiz ederek vekâleten savaştıracak. Aynı durum Rusya için de geçerli.

        Rusya’nın askerî taktik girişiminin, Afrika’da altyapı yatırımlarıyla “yumuşak güç” kullanan Çin’in durumunu zora soktuğunu, onu tutum değiştirmeye, hızlanmaya zorladığını anlıyoruz.

        Netice olarak,  Ukrayna Savaşı sadece Karadeniz’e, Güney Kafkasya’ya yayılma, Pasifik’teki gerilimi artırma eğilimi göstermekle kalmıyor, Afrika’yı da kapsama istidadı gösteriyor.

        Rusya savaş alanını genişletiyor, batı emperyalizmini sıkıştırıyor, nükleer füzeleri da pek uzun mesafelere gidiyor, Stalin’in hediye ettiği toprakları Polonya’dan geri alacağını da söylüyor diye zil takıp oynayanları, Putin’i neredeyse mazlum milletlerin önderi olarak selamlayanları hayretle izliyorum.

        Dünya belleğini kaybetmiş gibi, adım adım topyekûn savaşa doğru ilerliyor. ABD’de Kissinger ya da Trump gibi düşünen ekiplerin, Kremlin çevresindeki aklıselim unsurların, Çin’in bilgeliğinden ve sabrından da yararlanarak bu süreci durdurmaları; Birleşmiş Milletler düzeninin kurumlarıyla birlikte yenilenmesi, dünya kapitalistlerini memnun edecek küresel ticaret anlaşmalarıyla paylaşım sorunlarının çözülmesi,   yeni bir sermaye birikim modelinin icat edilmesi ve nihayet nükleer silahların yasaklanması ve çevre felaketlerinin önlenmesi yönünde ortak girişimde bulunulması, dünya halklarını ve bütün insanlığı açlık sefalet ve imha edici savaşların felaketinden kurtaracaktır.    Bizim gibi ülkelerin savaşan emperyalist güçler arasında taraf tutmadan bu yaklaşımı savunmaları ve yaygınlaştırmaları gerekir.  Veryansın, 04. 08. 2023yalogan@gmail.com