KURALLAR PİRAMİDİ

Yavuz Alogan

        Beş yıl kadar önce Sayın Reis’in Mecelle’den yaptığı bir alıntı siyasî İslam’dan beslenen çevrelerde küçük bir fırtına kopardı.

        Bana ilginç geldiği için kaydetmişim.

         Mecelle kuralı şöyleydi: “Ezmânın  tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.”

        Yani içtihat oluşturan hükümlerin ve yorumların zamanın koşullarına göre yenilenmesi gerekir.

        Sayın Reis, bu kuralı, Sosyal Doku Vakfı Başkanı’nın “Kadınlar dayak yiyorlarsa şükretsinler” sözlerine tepki olarak hatırlatmış, “Siz İslam’ın 14-15 asır önceki hükümlerini kalkıp da bugün uygulayamazsınız,” demişti. “İslam’ın uygulanması yer, zaman ölçüsüyle değişiyor. Şimdi birçok hoca efendi beni tefe koyup çalacak, o ayrı mesele. Rabbim sizi tefe koymasın” (Oda tv. 09.03. 2018).

        Hoca efendiler Reis’i tefe koymuş olacaklar ki günümüzün MİT başkanı ilahiyatçı İbrahim Kalın, hemen bir düzeltme yaparak, “İçtihadi hükümler değişir fakat Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu hükümler sabittir,” dedi (agy).

        Aşağının radikalizmi ile yukarının pragmatizmi arasındaki çelişkiyi açığa vuran bu tartışma hemen unutuldu. Aşağısı İstanbul Sözleşmesi gibi konularda  netice alarak ağırlığını hissettirmeyi, yukarıdan radikalizm beklemeyi sürdürdü. Yukarısı da  aşağıya tavizler vererek, zaman zaman söylemine ruhâni bir çeşni katarak pragmatizmini sürdürdü.

        Türkiye’de siyasî İslam’ın bir kurallar piramidi şeklinde yapılandığını anlıyoruz. Ümmet olarak yeniden tarif edilen millet evreler hâlinde bu piramidin içine konuluyor. Tabanda her biri ayrı yorumları temel alan tarikat ve cemaatlerin kendi müritlerine dayattıkları sabit kurallar var.  Yukarıya doğru çıkıldıkça bu kurallar biraz gevşiyor. Piramidin orta seviyelerinde kültürel bir direnç var. Bu direnç her seviyede verilen dinî eğitimle, okullara ve hastanelere sevk edilen imamlar ordusuyla ve yüzde 95’i iktidarın borazanı olan medya aracılığıyla kırılmaya çalışılıyor.

Başka deyişle orta kesim sürekli aşağıya, piramidin tabanına doğru itiliyor. Tabanın büyük bölümüne 7. yüzyıl hâkim, yukarıya doğru çıkıldıkça, Emile Zola’nın 19. yüzyılı ve 20. yüzyılın can çekişmekte olan modernizmi yer alıyor.   

        Piramidin en tepesinde, yönetici seçkinler katında ise tam bir serbestlik var. Bu katta ezmâ tagayyür ettikçe, yani zamanlar değiştikçe, ahkâm da tagayyür ediyor, yani hükümler değişiyor.

        Mesela faizle ilgili nass enflasyonu ve dövizi fırlatıp yurttaşı  açlığa  itince,  Maliye Bakanı Şimşek’in  ağzından “rasyonel zemine döneceğiz” diyerek hederodoksiyi terk edip ortodoksiye dönebiliyor, maliyeyi ve Merkez Bankası’nı anında  küresel finans baronlarının yönetimine bırakabiliyor. “Kabullendik,” diyor, kendisi farklı düşünse de Maliye ve Merkez Bankası’nın işine karışmayacağını söylüyor.

Başarırlarsa sahiplenecek, beceremezlerse kovacak. Ağır bir bedele yol açtıklarında  ben yapmadım onlar yaptı diyerek yola devam edecek. “Hep muzaffer daima” olarak duruma nezaret edecek,  80 milyonun hayatını şahsının deneme tahtası olarak kullanacak.

        Aynı esnekliği anayasa konusunda da gösterebilir. İlk dört maddeye dokunmayabilir.

Nitekim Saray’ın hukuk müderrisi, eski TKP’li Mehmet Uçum’un   anayasayla ilgili sosyal medya paylaşımı  Cumhuriyet’in niteliklerine fazla  dokunulmayacağını gösteriyor. Devlet ve toplum katında defalarca ihlal edilen, siyasî toplumun hiçbir kesiminin telaffuz edemediği “laiklik” ilkesinin anayasada ölü bir ibare olarak kalmasında sakınca görmeyebilirler. Cumhuriyet’in niteliklerinden biri olarak “Atatürk milliyetçiliği”nin yerine, “kurucu lider Atatürk” gibi bir ifade koyabilirler. Uyuşturucu ve aldatıcı etkisi muazzam olur.  

Kendi anayasalarına ileride, ezmânın tagayyürüne göre,  diledikleri maddeyi ekleyebilir, hoşlanmadıkları ifadeleri çıkarabilirler. Böyle düşünüyorlar, çünkü bunu yapabildiklerini defalarca gördüler. Karşılarına çıkan olmadı, hatta çoğunluk olup bitenin farkına varmadı ya da tepki gecikmesiyle atı alan Üsküdar’a geçtikten sonra uyandı.  Nice asker sivil cumhuriyetçi yavaşlatılmış karşıdevrimi aval aval seyretmekle yetindi, hatta akıl öğretip yol gösterenler oldu. Saraygillerin zamana oynama, kanıksatarak kabul ettirme alışkanlığı var.

        Gelinen noktada, başta anayasa olmak üzere mevcut kanunların Türkiye Cumhuriyeti’nin dışa bağımlı bir İslamcı Ortadoğu sultanlığına dönüşmesini önleyecek gücü tamamen kaybettiğini anlıyoruz.  Millî birliği ümmetin dinî kurallarda birliği olarak anlayan Saray Rejimi piramidin tabanını sağlam tuttuğu, kerameti kendinden menkul yasa koyucu rolünü muhafaza ettiği sürece, ülke içinde ve uluslararası alanda manevra alanını genişleterek yoluna devam edecektir.

Saray Rejimi’nin yere tebeşirle çizdiği kendi meşruiyetinin sınırları içinde politika yaparak,  adına “demokrasi” dediği  seyirlik oyuna iştirak ederek netice almanın neredeyse imkânsız olduğu kanıtlandı.

Bugünkü hassas denge zamanla elbette bozulacaktır. Piramidin giderek güçlenen en gerici tabanı ahkâmın tagayyürüne zamanla direnmeye başlayacak, iktidardan giderek daha büyük bir pay isteyecektir. İşte o zaman şimdi keskin hatlarla bölünmüş olan iç cephe iyice ufalanacak ve sahici bir beka sorunu ortaya çıkacaktır.

        Henüz ele geçirilmemiş ya da kuşatılarak çaresiz bırakılmamış kesimleri, Kemalist Aydınlanma’ya bağlı  yurttaşların öncülüğünde harekete geçirmekten başka çare yoktur. Dini siyasetten arındırıp modern toplumdaki  yerine iade etmek gerekir. Yeniden bir kurucu irade örgütleyip ülkenin kimliğini saptayacak, ulus-devlet’i ve onun esas teşkilatını yeniden kuracak, anayasa yapacak bir Kurucu Meclis toplanmadıkça, Toplum Sözleşmesi yenilenmedikçe, sahici bir “değişim” olmayacaktır.  Veryansın, 16. 06. 2023