KADER UTANSIN

Yavuz Alogan

Her yönüyle bakmaya çalışıyorum ama 14 Mayıs seçimlerini kader seçimi olarak göremiyorum.  2017’de doğan ve giderek büyüyüp serpilen çocuğa elbirliğiyle yeni bir don biçmeye çalışıyorlarmış, donun biçimini rengini, kumaşının kalitesini tartışıyorlarmış gibi geliyor bana. Üstelik bu don biçme görevini sadece muhalefetin değil, bizzat Saray’ın da üstlenmiş olması bana çok enteresan geliyor.

        2017 referandumu Türkiye’nin kader seçimiydi. Rejim değişti. Daha önce askerî ya da sivil ara rejimler olmuş fakat rejimin temeline kimse dokunamamıştı. Bu sefer rejimi temelden itibaren değiştirdiler. Üstelik bunu zorla değil, bizzat çıkardıkları yasalarla, insanları asmadan kurşunlamadan yaptılar. Herkes aval aval baktı, üzerine bir bardak su içti. Rejim değişti.

Topluma millî anayasa bilinci aşılamaya çalışan unsurlar korkaklık, kararsızlık ve aşırı konformizm yüzünden kımıldayamadılar; hareket esrarengiz biçimde bölündü, sonra daha da esrarengiz biçimde sönümlenip kayıplara karıştı. Oysa halkın en ileri kesimleri anayasa mücadelesine hazırdı. Sonuç böyle oldu. Kader utansın!

2017 referandumuyla devlet yönetimi parlamentodan, parlamento seçmenden, siyasî toplum ve partiler halktan koptu.  Sosyal sınıflar ve meslekî gruplar kendi sendikalarından ve derneklerinden zaten kopmuşlardı. Toplum, örgütsüz “fakir-fukara-garip-guraba” ile Saray’ın beslediği görgüsüz yeni yetme burjuvazi olarak bölündü, ortaçağdan kalma tarikat ve cemaatlerle çarpılarak kimliğini, belleğini ve şuurunu kaybetti, milyonlarca Afgan ve Suriyeliyle karıştı.

Şimdi neyi seçeceğiz?

Kral yetkilerine sahip bir cumhurbaşkanı ile yetkisiz etkisiz bir meclis seçeceğiz. Kral yetkisine sahip cumhurbaşkanının yenisi ya da eskisi, çevresine topladığı “sürpriz isimler”le, daha şimdiden ana hatları ortaya konulan birbirinden farksız politikaları hayata geçirmeye çalışacak; hayata geçiremedikleri yerde hayat onlara geçirecek!

Dış politikada hangisi kazanırsa kazansın Atlantik’e tam teslimiyet, Sevilla haritasının kabulü (Mavi Vatan’ın müstevliye terki), Karadeniz’de NATO’nun yeni stratejisine tam uyum ve Kıbrıs’ta utangaç teslimiyet görülecek.

Ekonomide ise Saray kazanırsa heteredoksiden ortodoksiye dönüş; Saray da kazansa muhalefet de kazansa IMF ve Dünya Bankası’na, Londra bankerlerine tam teslimiyet olacak.  Saray kazanırsa, asalak sınıfın daha da zenginleştiği; muhalefet kazanırsa, paranın akış istikametinin yıllardır mahzun muhalif müteahhitlere, yeni yandaş işadamlarına doğru hafiften yön değiştirdiği görülecek. Mevcut sistemin gerçeğine ulaşmak için parayı, servetin el değiştirmesini, zenginleşme trendini takip ediniz!

Siyasî partiler ve ittifaklar seçim öncesi mevzilendiler.

DSP’yi yutarak bu talihsiz partinin artıklarını sırtlayan AKP, domuzbağcılarını  ve Erbakan’ın oğlunu bağrına basarak MHP’yi ve BBP’yi  kol boyu mesafede tuttu; kendisine her türlü hizmeti ve desteği veren Vatansever Doktor’un partisini ise istiskal etti (“istiskal” sözcüğünün anlamı için hemen bir sözlüğe başvurunuz lütfen; “kovulsama”  ya da “aşağılama” sözcükleri anlamı tam vermiyor!).  

İYİP’le fermuar yapan CHP ise AKP’nin yavruladığı üç laiklik karşıtı küçük partiyi Yüce Meclis’e taşımak üzere sırtına aldı, iki büklüm yürüyor. HDP, pardon Yeşil Sol Parti,   çevresinde vızıldaşan solculardan sıyrılarak Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi karakterleri sırtladı, “inkâr ve bastırma siyasetine karşı Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü̈, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun bir anayasanın yazımı”na hazır olduğunu ilan etti.

Bütün bu gelişmeler, Yüce Meclis’in her bir oturumunun fevkalade seyirlik manzaralarla rengârenk bir karnaval havasında şenleneceğini gösteriyor. Kıyamet Anayasa tartışmaları başladığında kopacak.

 Laiklik karşıtı akımların mümesilleri ve her türlü bölücü düşünce sahipleri Yüce Meclis’e iyice yerleşecek. Bu seferki daha önce görülmemiş, hayal bile edilmemiş bir Meclis olacak. Cumhuriyet karşıtı bütün akımlar yüzlerini Atlantik sistemine dönerek kaynaşacaklar, şenlenerek coşacaklar, boğuşacaklar. 

Fakat daha önemlisi, FETÖ’nün ve PKK’nin ideolojik ve fiziki varlığı hissedilecek.  Ve en vahimi, bu varlık kusursuz bir demokrasi kisvesine bürünerek halkın huzuruna çıkacak. Halkın en geri kesimleri demokrasiyi şeriatçı örgütlerin özgürleşmesi, etnik kimliklerin yurttaş kimliğini parçalaması olarak anlayacak. Demokrasinin gerçekte ne olduğunu anlatmak şimdikinden çok daha zor olacak.

Fakat anlatacağız!

HDP Cengiz Çandar’ın ismini ortaya attığında, bu partiyi hâlâ solcu ve demokratik-tik zanneden eski arkadaşlarımın sosyal medyaya yansıyan düş kırıklığı bende gülme krizine neden oldu. Yıllarca toplumda hiçbir karşılığı olmayan solcu entel/dantelleri, Yeşeren HDP neden Meclis’e taşısın?  Önümüzdeki dönemde Cengiz Çandar’ın bağlantılarına ve yeni “çözüm süreci”nde  her türlü “âkil adam”ın inisiyatifine ihtiyaçları var.

Büyük kentlerden sıkıyönetimin kalktığı 1986’da sosyalist solun örgütlenmesine izin verildi. O zamandan bu yana geçen 37 yıl içinde toplumun hiçbir kesiminde etki yaratamayan (nasıl yaratsın ki sendikalar ölü, işçi hareketi yok!) solcu partilerin neredeyse tamamının içinden PKK’nin siyasî uzantıları geçti; kimisine yerleşti, kimisini böldü, en kullanışlı unsurları sırtına alıp parlamentoya taşıdı.  Buna rağmen sosyalist solun bir bölümünün, kamucu, laik ve antiemperyalist bir çizgide birleşen Sosyalist Güçbirliği’nin,  PKK’nin demokratik-tik  uzantısından silkinerek kurtulma ve  örgütlenme çabası takdire şayandır.

Neyse, uzatmayalım…

Dediğim gibi Çengiz Çandar ismi beni çok güldürdü. Bıyıklarıyla ünlenen Erkan Baş’ın, elinde kalem önünde kâğıtlarla TİP’e verilen oyların neden boşa gitmeyeceğini, ifadesiz yüz hatları ve donuk bakışlarla kendisini süzen Uğur Dündar’a anlattığı tv. programı da beni çok eğlendirdi.  

Bıyık deyip geçmeyin, bir zamanlar bıyık devrimcilikte çok önemliydi.  İlk gençlik dönemimde bıyıklarım devrimciliğimle orantılı gelişmediği için çok üzülür, hayatım pahasına aradaki açığı kapatmaya çalışırdım.

Fakat şunu itiraf etmeliyim ki Vatansever Doktor Doğu Perinçek’in bir tv ekranında kendini ispatlamak için Kelime-i Şahadet getirmesi beni güldürmedi. Acıdım sadece. İnsan boşa giden bunca zamana ve emeğe üzülüyor ister istemez. Aydınlık hareketinin cefakâr emektarları utanmasın, kader utansın!

Türkiye, Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyet düşmanları olarak bölünmüştür, saflar kesin hatlarla belirlenmiştir. Memleket hufre-i inkıraz (uçurumun kıyısında) ve pençe-i izmihlâl’dir (çöküşün pençesinde). Bundan sonra birbirini izleyen pek çok seçim, sayısız kriz, pek çok isyan, ayaklanma ve elbette devrimler olacak. Tarih devam ediyor çünkü, burada durmuyor.

Saray’ın yirmi yıllık hegemonyası kırılacak ve halkın hakikatleri görebileceği yeni ve zorlu bir dönem başlayacak. Bugün ortalıkta horoz gibi şişinerek dolaşan kuklalar tarihin aynasında gerçek boyutlarını görecekler, halk onları yakından tanıyacak.

Çok büyük mücadeleler olacak Türkiye’de.  Buna bütün varlığımla inanıyorum. Şu puslu sisli pazar gününde siz de inanın. Veryansın, 09. 04. 2023