Yavuz Alogan
Bazı sosyalist arkadaşlar Andımız konusunda Sayın Reis’le aynı çizgide buluştular. “Bu kadar tantanaya ne gerek var?” mealinde yazdılar. Sayın Kurucu Başkan ise “Yaşananlar bir histeri olayıdır, psikiyatrinin konusudur” dedi.
Ülkemizde saflar sürekli dağılıyor, bölünüyor, şaşırtıcı biçimde yeniden oluşuyor. Galiba bir tür kimlik bunalımı yaşıyoruz. Bir ülkede insanlar Kuruluş’tan neredeyse bir asır sonra hangi toplumun ferdi olduklarını tartışmaya başlamışlarsa; yüzbinlerce yetişkin insan ilkokul öğrencilerinin andını kitle hâlinde okuyor, ülkenin hükümdarı da bunu “histeri” olarak tanımlıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir.
Bazı sosyalist arkadaşların Andımız’ı tuhaf bulmaları yabancılaştıklarını gösteriyor. Bizler Andımız’ı okuyan kitleyle aynı kültür kuşağından geliyoruz, aynı eğitim süreçlerinden geçmişiz; aynı beğenilere, benzer estetik değerlere sahibiz. Hepimiz ilkokuldayken sallana sallana “yaassam, küççüklerimi koorumak, büyyüklerimi saaymak” diye müzikal bir tempoyla kim bilir kaç kez Andımız’ı okuduk. Öncesinde de İstiklâl Marşı’nı okurduk. Enternasyonal’i ya da “Hêr ne peş dewr û dem ya ve ye” marşını bize çok sonra öğrettiler. Andımız bizim ilk göz ağrımız, neredeyse ilk sosyal deneyimlerimizden biridir. Bir çocuk andının yıllar sonra canlanıp yüzbinlerce insan tarafından meydanlarda bağıra bağıra okunmasının bir sebebi olmalı. Acaba nedir?
Marksizmin inceliklerine vâkıf olduğunu varsayan, sosyalizmin ve faşizmin tarihiyle derin analojiler yapabilen, işçi sınıfını bilinçlendirerek devrimci mücadele sürecinde ona önderlik etme özlemiyle tutuşan yüreğini ancak birahanelerde soğutabilen sevgili kardeşlerimizin “Andımız” denilen bu çocuksu şiiri milyonlarca yetişkin insanın meydanlarda toplanıp avaz avaz okumasındaki hikmeti, bu enteresan olayın tarihî ve güncel sebeplerini düşünmeleri gerekmez mi?
Elbette olayın, “Siz andımızı öpüp başınıza koyun” dedirtecek bir yönü de var. Zira önümüzdeki yıllarda çok daha beter, yaban ve yabancı “tantanalar”la karşılaşmanız muhtemeldir. Günümüzde Cuma çıkışı kitleler Tevhid Bayrağı açıp “Şeriat isteriz!” diye nümayiş yapmıyor; Çorum, Sivas, Maraş gibi olaylar yaşamıyoruz, çünkü bu türden eylemlerin potansiyel failleri iktidarın ve paranın rehaveti içinde yaşıyorlar. Ancak bütün topluma ve ülkenin her yerine çok yaygın ve derin biçimde serpilen şeriat tohumları önümüzdeki yıllarda rüzgâr ters yönden esmeye başlayınca öyle bir yeşerebilir ki kopacak tantanayı Sayın Reis ve onun kravatlı ofis memurları ve danışmanları bile durduramaz. O gün gelirse, sosyalist kardeşlerimiz Andımız’dan, 29 Ekim, 19 Mayıs, 23 Nisan, 10 Kasım “tantanası”ndan başka sığınacak yer bulamayacaklardır.
Bu saflaşma yeni değil. Elli sene önce, 3 Mayıs 1969 günü Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in tabutu Maltepe Camisi’nde musalla taşına konulduğunda ben oradaydım, 18 yaşındaydım. “Allahsızın namazı kılınmaz!” diye bağıran bir kalabalığın nasıl ayaklandığını, İsmet İnönü’nün “Namaz kılınmadan camiden ayrılmam” sözü üzerine patlak veren kavganın Maltepe Köprüsü’ne kadar dalgalar hâlinde nasıl yayıldığını gördüm.
İmran Öktem, Allahsız mıydı? Kimse böyle şeyleri açıklamadığı ya da sormadığı için bilmiyoruz. Fakat laik devletin muhafızı olduğunu, siyasîleri göreve davet ettiğini biliyoruz. Şöyle demiştir: “Türkiye’de İslam devleti ve hilafet rejimi kurmak, Türk milletini dinî esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan bir avuç mistik meczup ruh hastası ve dini kazanç metaı haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın varlığını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirgânlar daima hüsrana uğrayacaklardır.”
Bu anlayış bütün kurumlarıyla Devlet’e yeniden hâkim olana kadar Andımız Türkiye’nin bütün meydanlarında kitle hâlinde okunacaktır. Buna “tantana” diyenler hiç öngörmedikleri bir mücadeleye şimdiden hazırlansalar iyi ederler. “Histeridir, psikiyatrinin konusudur” diyenler ise Cumhuriyet’in temellerini yıkarak yarattıkları ofis ve danışmanlar rejiminin vebalini taşıyacaklar, hesabını vereceklerdir. Aydınlık, 05. 11. 2018