DÖRDÜNCÜ NESİL DÜNYA SAVAŞI

Yavuz Alogan

Amerikan füze gemilerinin seyir hâlinde olduğu Doğu Akdeniz’de Rusya   25 gemi, 30 uçakla tatbikat yaptı.  NATO  Bulgaristan’da  atışlı askerî tatbikat yapıyor. ABD ve Kanada Ukrayna hükümetini takviye için Donbass bölgesine  asker sevk ediyor. ABD’nin 2. Atlantik Filosu, Soğuk Savaş döneminden daha geniş bir deniz sahasında görevlendirildi (Cem Gürdeniz, Aydınlık, 02.09.18). Bütün bu gelişmeler,  2001’de ABD’nin Afganistan saldırısıyla başlayan dördüncü nesil dünya savaşının kritik bir evreye yükseldiğini gösteriyor. 

Dördüncü nesil savaş, düşman unsurların siyasî, iktisadi, toplumsal ve askerî bütün sistemleri  zamana yayarak bir arada  kullandıkları, terörist gruplar ve paralı askerlerle verilen düşük yoğunluklu savaşların ulusal sınırları aşarak bütün hassas bölgeleri kapladığı yüksek teknolojili bir savaş türüdür.

Rusya ve Çin

Obama döneminin askerî doktrini Pasifik ağırlıklıydı, esas olarak Çin’i kuşatmayı öngörüyordu. Pentagon’un bu stratejiyi revizyondan geçirerek Doğu Akdeniz, Karadeniz, Doğu Avrupa (Ukrayna dahil) ve  Baltık Denizi üzerinden Rusya’nın kuşatılmasına öncelik verdiği görülüyor. Bu saflaşmada belirleyici olan Çin’in tutumudur.

ABD’nin yeni mevzilenmesine karşı Rusya’nın 36 bin tank ve binden fazla savaş uçağıyla 11-15 Eylül’de icra edeceği  Vostok 2018 tatbikatı, bu kuşatmaya verilen bir yanıttır. NATO sözcüsü, Rusya’nın bu tatbikatla “çok geniş çaplı çatışmalara hazırlık yaptığını” söyledi.

Çin’in Vostok tatbikatına  3200 asker ve 30 savaş uçağıyla katılması bu ülkenin Atlantik tehdidine karşı Rusya’nın yanında olduğunu göstermektedir. NATO içindeki bölünmeler, ABD-Avrupa ayrışması vs dikkate alındığında, ABD’nin bu çapta bir askeri tatbikata katabileceği bir ittifak sistemi bulunmamaktadır.

 Çin’in Rusya’yla olan tarihi ve stratejik sorunlarını (bu konuda bkz. Aleksander Dugin, Rus Jeopolitiği, Küre 2005, özellikle s. 186-191) aşabilmesi hâlinde, ABD emperyal gücü  bütün dünyada gerilemeye devam edecektir. Çin’in aksi yönde  hareket etmesi ve 1972’deki gibi bir ABD-Çin yakınlaşmasının gerçekleşmesi  hâlinde ise  Rusya’nın jeostratejik daralmaya uğraması ve  uzun vadede  Çin ile ABD arasında gerilen, iki kutuplu, Soğuk Savaş benzeri bir dünyanın oluşması (denge durumu) mümkündür.

Rusya’nın ABD kuşatmasına direnebilmesi için güneyindeki “bölgesel devletler”i (Suriye, Türkiye, İran) kendi stratejik konseptine dahil etmesi zorunludur. Rusya şimdilik sadece Suriye’yi askerî araçlarla kendi safına katabilmiş,  geçen Çarşamba günü Lavrov “Türkiye ve İran’la Suriye’de nihai amaçlarımız tam örtüşmüyor” demiştir.

Stratejide Kararsızlık

Suriye Ordusu bölgedeki bütün gerici güçleri süpürerek İdlib’de topladı. Bu bölgede BM Suriye Temsilcisi’nin  sözleriyle  “kusursuz bir fırtına” bekleniyor. ABD-AB-Türkiye ile Rusya-İran-Türkiye İdlib’de karşı karşıya geldi.  Türkiye her iki cephede yer alıyor. Hem Rusya’nın Fırat Kalkanı için Suriye hava sahasını Türk uçaklarına açmasını, hem de  ABD’nin koalisyon güçleriyle birlikte Doğu Guta’da kimyasal  saldırı bahanesiyle Suriye’yi vurmasını alkışladı. Bir ayağı Astana’da, bir ayağı Cenevre’de. Sayın Cumhurbaşkanı Cenevre ile Astana’yı birbirine alternatif görmediklerini her fırsatta belirtiyor.

İdlib’den sonra Suriye Ordusu’nun Afrin-El Bab-Cerablus’a yöneleceği anlaşılıyor ve  Türkiye’nin 12 Gözetleme Noktası’nı  zırhlı birliklerle takviye ettiği İdlib’deki bazı silahlı grupları bu bölgeye sevk ettiğine dair haberler geliyor. Siyasî iktidarın cihatçı güçlerle yakın ilişkileri biliniyor. Rusya, Nisan 2016’da, Suriye’de IŞİD’in kontrolü altındaki bölgelere Türkiye’nin yasadışı yollarla silah ve kimyasal madde gönderdiğine ilişkin belgeleri BM Güvenlik Konseyi’ne sunmuştu (Sputnik, 01.04.16).

Ülkemizin bütün aklı selim insanları Suriye’yle ittifak kurması için siyasî iktidara neredeyse yalvardı. Ancak bölgedeki cihatçı örgütlerle yakınlığı olan ve kendisinde Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik’inden bu yana bölgesel bir Sünni misyon vehmeden hükümetin  denge siyaseti zannettiği kararsızlığını sert bir kayaya çarpıncaya kadar sürdüreceği anlaşılıyor.

Bir hükümetin uzun süre izlediği politikayı ansızın 180 derece değiştirmesi çok zordur; az rastlanan bir olaydır. Bu yüzden dış politikada önemli değişikliler daima iktidar değişikliklerinin ardından gelir. Dış politikasında radikal değişiklik yapmak zorunda kalan  bir ülke, önce başındaki iktidarı, en azından dışişleri kadrosunu değiştirmek ve tutarlı/inandırıcı bir açıklama yapmak zorundadır. El altından, gizli diplomasiyle çaktırmadan dış politika değiştirilmez. Türkiye’nin talihsizliği  dördüncü nesil dünya savaşına ideolojik kargaşa ve rejim değişikliği yüzünden oturmamış bir devlet yapısıyla ve askerî uzmanlığa değer vermeyen dar bir siyasî iradeyle yakalanmış olmasıdır.  Aydınlık, 07. 09. 2018