SARAYIN MERKEZ MEDYASI

Yavuz Alogan

         Yaygın, etkin ve güçlü yayın şebekelerine merkez medya ya da anaakım medya deniyor.  Gâvurca “mainstream” sözcüğünden türetilen “anaakım” lafı biraz karışık çağrışımlı olduğu için “merkez medya” demeyi tercih ediyoruz.

Haber ajansları, gazeteleri, televizyon kanalları ve internet ağları olan merkez medyanın, verdiği haberlerle, seçtiği filmlerle, yaptığı dizilerle, eğlence programlarıyla ve ünlü yorumcularıyla kamuoyunu tıpkı bir anafor gibi içine çekerek sürüklemesi, dikkatini dağıtması, oyalaması, eğlendirip avutması; ve en önemlisi, geniş halk kesimlerinin düşünce ve davranışlarını devletin ve hâkim ideolojinin istediği yönde sevk ve idare etmesi beklenir.  Geniş halk kitleleri merkez medyanın istediği yönde tüketirler (reklamlar) ve sisteme rıza üretecek şekilde düşünürler (haber ve yorum imalatı).

AKP bu işi becermek için elinden geleni yaptı fakat son perdede feci şekilde çuvalladı. Yanlış anlaşılmasın, başlangıçta çok başarılıydı. Önce kendi burjuvazisini yarattı, sonra devletin sopasını eline alarak kendisine biat etmeyen muhalif medyayı terbiye etmeye başladı.  Medya tehlikeyi gördü, terbiyeli bir tutum takındı; “tamam,” dedi, “artık muhalefet etmeyeceğim.” Fakat AKP bununla yetinmedi. Bu kez devletin sopasını kendi burjuvazisine gösterdi ve onu itip kakarak, fırçalayarak paraları bir havuza akıtmaya, biat etmeyen medyayı parayla satın almaya zorladı.

  Merkez medyayı ele geçirdiler, onu partinin merkez medyası hâline getirmeyi başardılar. Medya emekçilerinden oluşan çok geniş bir kadroyu, program yapımcısı, sunucusu, yorumcusu, köşe yazarı ve muhabiriyle tasfiye ettiler. Bazı dik başlı medya yıldızlarını hain, casus, FETÖ’cü, PKK’li diye suçladılar, mallarına mülklerine el koydular, bazılarını arada bir tutukladılar, diğerlerini adliyenin kapısına bağladılar.

 Buraya kadar her şey mükemmeldi. Fakat bununla yetinmediler, ileriye doğru bir sıçrama daha yaparak “Kamuoyunun ve ilgili makamların zamanında ve doğru bilgilerle aydınlatılması için gerekli bilgi akışını sağlamak ve bunların kamuoyu üzerindeki etkisinin belirlenmesine ait hizmetleri yapmak” için doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlı bir T.C. İletişim Başkanlığı kurdular.

Tırnak içindeki yeri dikkatle okuyunuz. Burada diyor ki doğru bilgiyi ancak ben bilirim, ben dağıtırım ve bilginin kamuoyu üzerindeki etkisini belirleyerek bilgi akışını ben denetlerim.   Kurumun başına genç ve dinamik bir Joseph Goebbels getirdiler.

Aslında Goebbels benzetmesi uygun düşmüyor, geri alıyorum. Gerçi Goebbels de doğrudan Führer’e bağlıydı fakat basit bir memur değildi; üstün yetenekliydi; kitleleri coşturan müthiş bir ajitatör, güçlü bir demagog, yalan imalatçısı, Nazi ideolojisinin gözü kara partizanıydı. Bu özellikleriyle kıyas kabul etmez. Bizim örneğimizde, merkez medyayı sürekli denetim altında tutan, alternatif medyayı ise cezalarla, yasaklarla yıldıran, icabında yok eden bir emir kulu, bir tür tekil siyasî komiserlik makamı söz konusu.

Olay Tv hadisesinde kurumun nasıl işlediğini gördük.  Patrona bir liste gönderiliyor ve mevcut yayın kadrosunun listede yer alan isimlerle değiştirilmesi isteniyor. Yayın yönetmeni, “Cavit Bey çok ağır baskı altında olduğunu, devam edemeyeceğini söyledi” diyerek durumu özetledi.  Burada Olay tv’nin yayın çizgisini konuşmuyoruz. Üzerinde durulması gereken, basın yayın hürriyeti ve iktidarın  bir televizyon kanalına müdahale yöntemidir. Demek ki sadece yandaş kanallara değil, diğerlerine de şunu kovun bunu alın diye listeler gidiyor.  Merkez medyada yandaşlara program kontenjanı ayrıldığını, yapay kavgalarla tiyatro oynandığını görüyoruz.  Bugün Olay Tv’ye yapılan yarın herkese yapılabilir. Oh ne güzel, bizim gibi düşünmeyen bir kanal kapatıldı diye zil takıp oynayacak hâlimiz yok herhalde.

Neyse, konuyu dağıtmayalım. Saray’ın el atmasıyla birlikte geniş medya âlemi kurdun saldırısına uğramış koyun sürüsü gibi dağıldı. İlk şok atlatıldıktan sonra internette, televizyon şebekelerinin kıyısında köşesinde farklı siyasî çizgilerde alternatif ve muhalif medya kanalları oluşmaya başladı. Eski medya patronları mücadele etmemişler, AKP’nin medya havuzunda biraz çırpındıktan sonra paraları alıp sıvışmışlardı.  Alternatif medya baskı altında, yokluklar ve zorluklarla yayın yapmaya başladı.

Çok acıklı gelişmeler oldu. AKP’nin medya düzeni içinde varlığını sürdüremeyeceğini anlayan bir tv kanalı “Erdoğan’ı gördükçe ona âşık oldum” diyen, bir zamanlar adını nefretle andığı işadamını “vatansever” ilan ederek durumunu kurtarmakla kalmadı, Türkiye’nin bir numaralı kanalı olacağız diye hamle bile yaptı. Havuza girmek, reklam pastasından istifade etmek istiyor… Olabilir. Reis’in vefalı olduğunu, kendisiyle birlikte yürüyenleri asla yarı yolda bırakmadığını biliyoruz, iyi şanslar diliyoruz. (Bu paragrafı okuduktan sonra “Yavuz Bey, siz ne kadar şerefsiz (!?) bir insansınız” diye başlayan komik mektuplar yazarak beni gülme krizine sokacak olan değerli arkadaşlara zihin açıklığı diliyorum!). Gerçek tabak gibi ortada duruyorsa, bize düşen, onu dile getirmektir.  

Şimdi diyeceksiniz ki bunca başarıya rağmen AKP medyada nasıl çuvalladı? Çuvalladı, çünkü Saray’ın merkez medyası tutmadı. Daha doğrusu işlevini yerine getiremedi, yani “merkez” olamadı. Alternatif medya, zorluklara rağmen yavaş yavaş merkez medya işlevini üstlenmeye başladı. Özellikle büyük kentlerde yaşayan, eğitimli, batı kültür kuşağı içinde yetişmiş, Cumhuriyet’in Devrim Kanunlarını anlamış, laisizmi özümsemiş, toplam nüfusun yarısını oluşturan kitle, alternatif medyaya merkez medya rolü yüklemeye başladı.

Düşünün, son kırk yıl içinde TRT dahil her türlü medya kurumunda çalışmış, üstelik 12 Eylül rejimine de ucundan direnmiş, tecrübe edinmiş, meslekte yetişmiş, dil bilen, dünyayı tanıyan, kitap okuyan, evrensel kültüre açık, genç ve dinamik, geniş bir profesyonel program yapımcısı, haberci (muhabir), yorumcu, gazeteci, yönetmen, köşe yazarı kadrosunu biçiyorsunuz ve bu kadronun yerine kendi adamlarınızı geçiriyorsunuz. Bu adamların liyakatini tartışacak değilim, bize yakışmaz, zaten görüyorsunuz.

Bu durumda nüfusun yarısının tasfiye edilen medya kadrosunun peşinden gitmesi, doğru haber yorum için alternatif medya kanallarına yönelmesi, gerçekleri sosyal medyada, internette araması ve Saray medyasının “merkez” olma özelliğini giderek kaybetmesi doğaldır.

Bakın ben size bir şey söyleyeyim: kısmî ve kusurlu da olsa özgürlüğü tatmış insanları asla köleleştiremezsiniz. Öyle bir an gelir ki taraftar zannettiğiniz insanlar bile sizden kaçmaya ya da direnmeye başlarlar.     

Çin’deki gibi bir “Çin Güvenlik Seddi”yle interneti sansürlemeniz ya da Rusya’daki  “Roskomnadzor” sistemiyle  internet kullanıcılarını tam bir denetim altına almanız ya da Kuzey Kore’deki gibi interneti sadece seçilmiş kişilerle sınırlamanız ya da İran’daki gibi tamamen kapatmanız mümkün değil. Gençlerin izlediği YouTube’u ve Wikipedia’yı bile kapalı tutamadınız.  İletişim Başkanlığı fazla ileri gidemeyecektir. Çünkü burada İran, Rusya, Çin, Kuzey Kore, Katar ve Suudi Arabistan’daki gibi bir halk yok.

 Evet pek çok sıkıyönetim, OHAL, sansür, gazete kapatma, yazar tutuklama olayı gördük. Fakat çok özgür dönemler de yaşadık. TRT gibi kurumların, üniversitelerin anayasal özerklik güvencesine sahip olduğu zamanları gördük; halkımız örgütlenme, gösteri, ifade ve basın yayın özgürlüklerini yaşadı.

AKP, karşıdevrimini tamamlayamadı. Halkı ikna edecek ideolojik aygıtlara ve/ya da zorlayacak baskı aygıtlarına sahip olmadığı kesinlikle, döne döne kanıtlandı. Yıktığı kurumların yerine yenilerini koyamadı. Kendi kurucu kadrolarını kaybetti, yolsuzlukları, şatafatı ve patavatsızlığıyla kendi tabanını bile yabancılaştırdı.

 İktidarda geleceği olmayan bir partinin fazla ısrarcı olması kendisine zarar verir.  Saray’a yaptırılan deney başarısızlığa uğramıştır.  Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in dediği gibi, “iktidarların kansız, kavgasız, entrikasız el değiştirmesi çok önemlidir.” Kurucu meclisler oluşur, her şey konuşulur, çözümlenir, kararlaştırılır fakat devlete yapışıp debelenerek ülkenin bekasını tehlikeye atmak asla affedilmez. 

Anadolu Selçuklu mimarî üslubunu yansıtan Saray ve diğer külliyeler elbette Kültür Bakanlığı’na devredilecek, bundan sonraki cumhurbaşkanları hiç kuşkusuz Mustafa Kemal’in Çankaya Köşkü’nde ikamet edecektir.   Biz AKP’yi muhalefette, yine yüzde 3-7 bandında görmek isteriz. Saray’dan beklenen, AKP’nin kurucularından Cemil Çiçek’in dediği gibi, “topyekûn tevbe-i nasûh” etmekten ibarettir.  Sayın Çiçek, hitap ettiği kişinin karakterini çok iyi bildiği için, “Tövbe edip aynı günahları işleyeceksek bu kabul edilir olmaz” diyerek muhatabını ikaz etme ihtiyacı da hissetmiştir.  Veryansın, 27. 12. 2020

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *