Yavuz Alogan
Devlet teorisiyle ilgili düşünceler zihnimi kurcalamaya devam ediyor.
Akaryakıta yapılan aşırı zam otomobil trafiğini neredeyse yok ederek bisiklet sürücüsüne rahatlık sağladığı için konuya odaklanmak daha kolay oluyor. Bomboş yollarda Devlet’i düşünerek pedal basıp gidiyorsunuz. İleride bir gün şehir trafiğinde otomobil kesinlikle yasaklanacak, bisiklet ve toplu ulaşım çağı başlayacaktır!
Aslında Devlet de bisiklet gibi bir aygıt. Sürücü/iktidar sürekli pedal basarak hareketi sağlar. Her ikisinde de denge/fren mekanizması var. Bisikletin dengesini, son tahlilde, sürücünün beyincik bölgesi ile iç kulak hücrelerinin elektrifikasyonu; Devlet’in dengesini ise anayasa, kuvvetler ayrımı ve kamuoyu baskısı sağlıyor.
Bisiklet yalpalamaya başladığında sürücü fren yapıp durur. Devlet yönetim krizine girdiğinde siyasî iktidar olağanüstü hâl ilan eder ya da erken seçime gider.
Menzile bir an önce ulaşmak için fren teli kopmuş bisikleti var gücüyle pedal basarak zorlayan sürücü ya düşüp kafasını kırar ya da birileri bisikleti ele geçirip tamirciye götürür. Krize rağmen Devlet’i 2023 ve 2053 hedeflerine zorlayan, ülkeyi olağanüstü yönettiği için olağanüstü hâl de ilan edemeyen, kazanamayacağı seçime girmek istemeyen, ağzını her açtığında halkın yarısının asabını bozan siyasî iktidar ya milleti iç çatışmaya sürükler ve/ya da yabancı güçler Devlet’i ele geçirip diledikleri gibi restore ederler.
Farkındalık çok önemli
Devleti yönetenlerin kamuoyunun baskısını aktaran kanalları açık tutmaları gerekir(di). Bütün aktarım kanallarının tıkanması gözü kapalı bisiklet sürmeye benzer. Kriz devletinde siyasî iktidar sadece anket sonuçlarına bakarak yönünü tayin edemez. Sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının, özerk üniversitelerin, özgür medyanın baskısını hissetmelidir. Bunların hepsini bölerek baskı altına almışsa farkındalığı azalır, ne kendi durumunu ne de toplumun öfkesini idrak edebilir.
Daha kötüsü, toplumun siyaset alanını parselleyen mezheplere, tarikat ve cemaatlere, etnik gruplara, hemşeri derneklerine bölünmüş olmasıdır. Kapılarını bu oluşumların bir kısmına açık, bir kısmına kapalı tutan siyasî iktidar Devlet’in krizini artırır. Kamuoyunun baskısı şöyle dursun, kamuoyunun kendisi bile yoktur artık. Ortaçağda kamuoyu mu vardı?
Neyse, uzatmayalım…
İnsan bazen hakikati şimşek çakışı kadar kısa bir anda olanca parlaklığıyla görebiliyor. Geçenlerde dört adet normal Ayaş domatesini (Ankara-Ayaş arası bir saat!) 57 TL’ye satın almak için bir marketin kasasında beklerken, düzgün giyimli orta yaşlı bir adam içeri girip bir poşet dolusu patatesi öfkeyle tezgâha boşalttı. “Alın patateslerinizi!” diye bağırdı. “Utanmıyorsunuz bu fiyata bunları satmaya!” Sonra ardında derin bir sessizlik bırakarak çıkıp gitti.
O anda, anket şirketine dönen sendikaların lafa başlarken kullandıkları klişe aklıma geldi: “Dört kişilik bir ailenin aylık mutfak masrafı…” Son zamanlarda ne zaman gıda maddesi, mesela 65 liraya peynir, daha önce 4 lirayken bu kez 16 liraya tam buğday ekmeği alsam, bu söz aklıma geliyor: “Dört kişilik bir ailenin…”
Hiçbir kazan bu kadar basıncı kaldırmaz. Hiçbir barometrenin ölçemediği, iktidarın ve muhalefetin aynı mesafeden kör baktığı, anlamadığı bir basınç bu… Hakikat Ânı geldiğinde patlamanın düzgün olması ve netice alması için çalışmak gerekir.
Sahici köşe yazarlarının dediği gibi, “Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere…” yazılarıma kısa süreliğine ara veriyorum. Yine veryansıntv’de görüşmek üzere…
Kitap önerisi:
Değerli dostum Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu’nun beklenen kitabı “Atatürk Cumhuriyeti’ni Yeniden Kurmak” Pankuş Yayınları’ndan çıktı. Kitap, 182 sayfalık yoğun bir Cumhuriyet tarihi olmanın yanı sıra, Atatürk Cumhuriyeti’nin yirmi yıl süren tasfiyesinde siyasîlerin ve askerlerin rolünü anlatıyor ve ülkenin yeniden ayağa kalkarak Kuruluş İlkeleri’ne dönmesi için bir program sunuyor. Özellikle gençlerin okuması gerekir… Kitabın 89. sayfasından bir cümle: “… niteliksiz ve öngörü yeteneğinden yoksun koltuk düşkünü politikacılar ile ABD’den bağımsız tehdit değerlendirmesi yapamayan askerlerin ülkeye verdiği zararı tazmin etmek kolay olmayacaktır.” Veryansın, 22. 05. 2022
“… niteliksiz ve öngörü yeteneğinden yoksun koltuk düşkünü politikacılar ile ABD’den bağımsız tehdit değerlendirmesi yapamayan askerlerin ülkeye verdiği zararı tazmin etmek kolay olmayacaktır.”
Evet, 1940’lardan bu yana bu tip yetersiz ve dirayetsizlerle sahsi ikbali icin vatani satan(sivil ve asker) serefsizler memleketi bugünlere getirdiler.
Bir yolu olsa da bu cümleyi her yere assak, herkesin hergün okumasini saglasak…
Önümüzdeki sürec bunu görebilenlerle digerlerinin(göremeyenlerin ve görüp de kisisel cikarlari icin hainlik edenlerin) arasindaki savasima taniklik edecek.
Op. Dr. Murat Yildirim Barlan (Avusturya-ADD eski baskani)