TROÇKİ VE ERDOĞAN

Yavuz Alogan

Ülkemizin aynı zamanda çok eğlenceli olduğunu kim inkâr edebilir? Sadece tartışma programlarını, sosyal medya atışmalarını izleyerek, hatta köşe yazılarını okuyarak çılgınca eğlenebiliyorsunuz. Umarım bu özelliğimizi kaybetmeyiz.  Emin olun dünyanın başka ülkelerinde böyle bir imkân bulamazsınız, bu tamamen bize özgü bir durum.

         Bazen öyle şeyler okuyorum ki önce hayretten donakalıyor, sonra gülme krizine giriyorum, bir süre kendime gelemiyorum.

         Hürriyet gazetesinin değerli yazarı Abdülkadir Selvi’nin “Sürekli Devrim ve Yeni Yargı Reformu” yazısı beni çok güldürdü. Allah da onu güldürsün!

         Önce inanamadım, daha doğrusu anlayamadım. Yazıyı bir kere daha okuyunca kısa süreli bir zihinsel durgunluk, kısmî beyin felci gibi bir şey yaşadım, sonra gülmeye başladım.

         Sayın Selvi, Cumhurbaşkanımızın   yeni yargı reformunu, Rus devrimcisi Lev Troçki’nin Sürekli Devrim teorisiyle açıklıyor. 

         Yazının ilk cümlesinde mevzuya ani bir giriş yapıyor, “Sosyalist liderlerden Troçki, ‘sürekli devrim’ teorisini ortaya atmıştı,” diyor. Ardından, Sayın Reis’in de “Manifesto” gibi bir açıklamayla hukuk reformunun esaslarını ortaya attığını yazıyor.

“Manifesto” sözü de manidar. “Komünist Manifesto”yu çağrıştırıyor sanki.  Fakat hayır, “Sürekli Devrim” teorisi söz konusu olduğuna göre, Troçki’nin “1938 Geçiş Programı”nı kastediyor olmalı. O da bir tür manifestoydu zira, 4. (Komünist) Enternasyonal’in manifestosu…  Acaba Sayın Reis, elbette sosyalizme değil de muhtemelen siyasî İslam’a geçiş manifestosuyla, yeni bir Enternasyonal mi kurmaya çalışıyor? “Ey Müslümanlar, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok…” Ya da “Yeryüzünün bütün Müslümanları, Sürekli İslam Devrimi’nin lekesiz bayrağı altında toplan, yaklaşan zaferinin bayrağıdır!…”

         Sayın Selvi, daha sonra AKP’nin geçmişte “Sessiz Devrimler” yaptığını belirterek, parti çevresinden ismini sakladığı birinin şu sözlerine yer veriyor: “Biz AK Parti olarak devrimci bir partiyiz. Muhafazakârlığımız kültürel alanla ilgilidir. Ama siyasî anlamda hep devrimci olduk. Biz devrimi AK Parti iktidara geldiğinde bir defalığına yapılmış bir şey olarak görmedik. O nedenle sürekli devrim vurgusu yapıyoruz.”  Acaba Reis’e ait sözler mi? Olabilir…

“Troçki’nin sürekli devrim tezine vurgu yapmamın nedeni o” diye açıklıyor Sayın Selvi.  “Sessiz devrimden sürekli devrime” geçildiğini ilan ediyor.

 Bazı utanmaz Maocular, bunca yıl sonra beni hâlâ “Troçkist,” hatta “Troçkist tasfiyeci” (daha ağır bir ifade!) olmakla suçluyorlar. Troçkizm iktidara gelmiş, “sürekli devrim” yapıyor, haberleri yok!  Neyse artık, olan olmuş!.. Reis bile Troçkist sürekli devrim teorisine geldiğine göre, bu Maocu arkadaşların “Troçki’ye haksızlık etmişiz” diyerek bana özeleştiri vermelerini bekliyorum (!).

Gençliğinde Troçkizm’le çok uğraşmış biri olarak (dile kolay, sadece makaleleri on dört cilt!) hatırlamaya çalışıyorum.  Troçki galiba devrimin demokratik aşamada durmaksızın sosyalizme geçmesini öneriyordu. Yani eski rejimi, Çarlığı devirip feodal ilişkileri hızla tasfiye ettikten sonra durmuyor, üretim araçlarına proletarya adına el koyarak burjuvaziyi tasfiye ediyor ve sosyalizme geçiş sürecini başlatıyorsunuz.   “Süreklilik” buradan geliyor.

Acaba sayın Reis    eski rejimi (laik, demokratik, sosyal hukuk devleti) yıkıp Cumhuriyet’in bekçisi Türk Ordusu’nu hızla tasfiye ettikten sonra durmaksızın, üretim araçlarına tarikatlar ve cemaatler adına el koyarak bütün ulusçuları ve Kemalistleri tasfiye edip şeriata geçiş sürecini mi başlatacak?  

Sürekli devrim formülasyonunda, gördüğünüz gibi, her şey yerli yerine oturuyor (!).

Troçki’nin bir de dünya devrimi perspektifi vardı.  Hayal meyal hatırlıyorum. Şöyle bir şeydi: Sömürge ve yarı sömürge ülkelerde demokratik devrim aşamasında durmayarak sosyalizme geçiş, gelişmiş kapitalist ülkelerde devrim yoluyla doğrudan sosyalizme geçiş, devrimini tamamlamış fakat bürokratik dejenerasyona uğramış ülkelerde (Sovyetler Birliği’ni kastediyor) politik devrim. Bu perspektifi, Stalin tarafından tasfiye edildikten sonra, sürgünde geliştirmişti.

Bu Troçkist formülasyonu da Saray’ın sürekli devrim teorisine uyarlayabiliriz. Batının sömürü sistemi içinde yer alan mazlum ülkelerde “ılımlı İslam” aşamasında durmayarak şeriata geçiş, gelişmiş İslam ülkelerinde doğrudan şeriata geçiş, uluslararası arenada Dârülislâm’ın (şeriatla yönetilen ülkeler) Dârülharb’e (kâfir ülkeler) İslam şeriatını sürekli tebliği ve cihat yoluyla nihayet bütün arzın Tevhit Bayrağı altında teşmili (kapsanması). 

Nasıl ama Troçkist formülasyonlar!  Sürekli devrim dediğin böyle olur.   Sayın Selvi’ye yararlı olabildiysem ne mutlu bana!

“Hiç de eğlenceli değil,” diyebilirsiniz. Aslında eğlenceli olan bu değil, AKP’li yazarların Reis’in ani dönüşünü açıklama çabası. “Ekonomi sıkıştı, dışarıda reformcu görünüp içeride tabanı pekiştirerek laikçiler üzerinde baskı kurmak için son bir manevra yapmaya çalışıyor,” diyemezler.  Mecburen Troçki, sürekli devrim, demokrasi reformu, biz Avrupa’nın içindeyiz gibi dikkati dağıtan, uçuk kaçık enteresan şeyler söylüyorlar. Bütün bunlar siyasî İslam’ın fikrî/ideolojik barutunu tükettiğini de gösteriyor. Düşündüklerini söylemiyor, söylediklerine inanmıyorlar.

         Aslında AKP’nin radikal tabanı “devrim”den kastedileni gayet iyi anlamış.  Partinin Bilecik Kongresi’nde Reis’in çocukluk fotoğrafının yanındaki pankartta şöyle yazıyor: “Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek ve bir devrim, evvela devrimi devirecek.” Necip Fazıl’ın aklı…

         Mustafa Kemal, “Şaşarım aklı perişanına!” derdi.

         Bu güneşli Pazar sabahında ev hapsinde olan herkese akıl fikir ve zihin açıklığı diliyorum.   Veryansın, 07. 02. 2021