BU KADARI ÇOK FAZLA!

Yavuz Alogan

                Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlama törenlerinde Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçerek Vahidettin Köşkü’nü selamlayan gururumuz TCG Anadolu Gemisi’nin ABD’nin USS Wasp (LHD-1) gemisiyle Doğu Akdeniz’de eğitim tatbikatı yaptığını Millî Savunma Bakanlığı’ndan değil, ABD kaynaklarından öğrendik.

         Türkiye’nin BRICS’e resmen katılım başvurusu yaptığını Dışişleri Bakanlığı’ndan değil, yabancı kaynaklardan (Bloomberg) öğrendik. Dışişleri Bakanı Fidan, “Henüz bir şey yok, süreç devam ediyor” derken, Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov  “Türkiye tam üyelik başvurusunu sundu, değerlendireceğiz,” dedi.

         Dış politikadaki kararsız dengenin kusursuz bir kaosa doğru ilerlediğini anlıyoruz.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Dokuzuncu Doğu Ekonomik Forumu’na katılmak üzere geldiği Vladivostok’ta Rus medya grubu RBC’ye mülakat verdi. Türkiye’nin BRICS’e başvurusu konusunda sorulan soruyu, “BRICS’te belirli örgütlere üye olanlarla ilişki kurulmasını yasaklayan bir kural yok,” diye cevapladı. Fakat üyeliğin önemli bir şartı vardı: “Avrupa Birliği’nin Ukrayna’da öne sürdüğü değerleri değil, üyelerin ortak değerlerini paylaşmak” (DW, 06. 09. 2024).

         Yani diyor ki önce Batı’dan ellerinizi yıkayın, öyle gelin.  Ukrayna işgali karşısında Kiev’e açık destek verdiniz, Kırım’ın ilhakına karşı çıktınız, BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamalarda Rusya’nın işgalini kınadınız, Kiev ordusuna insansız hava araçları verdiniz, Ukrayna donanmasına gemi inşa ediyorsunuz, demek ki bizimle ortak değerleri paylaşmıyorsunuz.

         Lavrov, hafiften dalga geçiyor maalesef: “Bir ülkenin yönetimi belirli bir adım attığını söylediğinde, bunun ciddi niyetlere dayandığını varsayıyorum” (agy.)  Lavrov, NATO ve AB’nin Türkiye’ye “Rusya karşıtı yaptırımlara katılması yönünde açık bir talimat” verdiğini söylüyor.

         Peki Türkiye bu talimata uyuyor mu, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılıyor mu?

         Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Türkiye’nin yaptırımlara katıldığını, talimatlara uyduğunu söylüyor.  Rus Haber Ajansı Tass’a mülakat veren Yerhov “Türk bankalarının Rusya’ya mal transferi yapan firmalara zorluk çıkardığı vakalar daha da sıklaştı; bu müşteriler aktif şekilde tespit ediliyor, onların transferleri engelleniyor ya da hesapları tümden kapatılıyor,” dedi (BBC, 05. 09. 2004).

         Bunlar manşete çekilecek haberler. Ya da tekzip edeceksiniz! “Hayır,” diyeceksiniz, ABD Büyükelçilik yetkililerinin Türk firma ve finans kuruluşlarını kapı kapı dolaşarak Rusya’yla alışverişi kesmeleri için savurdukları tehditleri reddediyoruz!

         Ruslar Şanghay İşbirliği Örgütü konusunda da Türkiye’yle hafiften dalga geçiyorlar.  Mesela Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, “Gerçekten de Türkiye’nin ŞİÖ’ye katılmak istediğini biliyoruz fakat NATO üyesi olarak Türkiye’nin temel yükümlülükleri ve pozisyonu ile ŞİÖ’nün temel belgelerinde yer alan dünya görüşü arasında bazı çelişkiler bulunuyor” (Sputnik, 12. 07.2024) diyerek durumu özetledi. Bu sözlerden önce Sayın Reis, NATO zirvesine gidip alınan bütün kararları imzalamış; giderken “Biz NATO’nun belkemiğiyiz,” dönerken ise “Biz Şanghay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) katılacağız,” demişti. Bu kadarı çok fazla!

         Türkiye’nin Rusya ve Çin’e siyasî ve iktisadi entegrasyonunu savunan arkadaşlar siyasî iktidarın BRICS ve ŞİÖ niyetlerini duydukça seviniyorlar. Türkiye şöyle yapmalı böyle etmeli, oradan çıkıp buraya girmeli, şu yolu açmalı, şuradan oraya dolanmalı gibisine nasihat vermeye devam ediyorlar.

         Bu arkadaşlara “Türkiye” derken neyi kastettiklerini sormak lâzım. Şimdiki Türkiye’yi kastediyorlarsa, bu Türkiye’nin mevcut hâliyle Batı’dan tamamen koparak eksen değiştirmesi sadece ve sadece AKP’nin başlattığı karşıdevrimin tamamlanmasına yarar. Çünkü gerek Rusya, gerekse Çin, Türkiye’nin Batı’dan kopuşunun ancak siyasî İslâm’ın tam hegemonyasıyla, İran’dakine benzer bir rejimle (buna “gelenekselliğe dönüş” diyorlar) mümkün olabileceğine inanıyor. Özellikle Ruslar bunu defalarca ifade ettiler.

Bunu mu istiyorsunuz? Yükselen Avrasya’daki şanlı yerini almış, dinî esaslarla yönetilen, cehaletin ve eşitsizliğin dibine yolsuzluğun tavanına vurmuş, bütün ümmeti Batı’ya karşı birleştirmekle görevli bir Ortadoğu Türkiyesi!

Kemalist restorasyondan geçmedikçe, misak-ı millî temelinde İç Cephe’yi kurmadıkça, yurttaşlar için eşit adaleti, tedrisatı tevhit edilmiş bilimsel laik eğitim kurumlarını ve silahlı kuvvetlerini geri almadıkça; özetle, siyasî partileri ayıklayarak Cumhuriyet ilkelerine bağlı Devlet’i yeniden kurmadıkça, Türkiye’nin Batı’dan Doğu’ya doğru atacağı her adım mevcut rejimi, gericiliği ve istibdadı güçlendirecektir.  Önce Devlet olun, ümmet değil millet olun, sonra nereye nasıl gireceğinizi düşünürsünüz!

Siyasî İslâmcı’nın Batı kültürüne düşmanlığı antiemperyalizm değildir. Ümmet bilinciyle antiemperyalist olunmaz. Kendi ülkesini darül harp olarak gören ümmetçide ulusal bilinç yoktur. Bu yokluğu MHP’nin arkasına saklanarak gizlemeye çalışıyorlar.  Fakat bütün bunlar BRICS ve ŞİÖ için sorun değil. Atlantik sisteminin tuzağına düşen, ekonomiden teröre kadar her yanından bağlanmış şantaj altındaki rejim, kendi tabiriyle “kıyam”ı göze alıp öteki tarafa doğru hamle yapabilirse karşı devrimini tamamlayabilir, ömrünü uzatmış, hatta iktidarına hanedan özelliği katmış olur. Putin de buraya gelip, Çeçenistan’da yaptığı gibi Kuran’ı öper. Bunu mu istiyorsunuz?

Bir yere girmeyi çok istiyorsanız, mevcut şartlarda kiminle nasıl gireceğinizi, girişinizin uzun vadeli muhtemel sonuçlarını düşünmek zorundasınız.  Yoksa “Baba beni lunaparka götür” diye mızıldanan aptal çocuktan farkınız kalmaz. Önce rejim değişecek, iç ve dış güvenlik sağlanacak, liyakat temelinde demokratik karar mekanizmaları oluşacak. Hangi ittifak sistemi içinde hangi uluslararası kuruluşlarla birlikte olacağınızı ondan sonra düşüneceksiniz. Böyle olmaz!  

Neyse, uzatmayalım… Zaten çok uzadı, gözleriniz yorulmuştur, bundan sonrasını okumasanız da olur.

Öfke kontrolümün mükemmel olduğunu düşünürüm. Bugüne kadar dramatik sonuçlar doğuracak şekilde kendimi kaybettiğim anlar olmuştur fakat çok azdır. Lakin şu iki olay beni çileden çıkardı.

Birincisi, kılıç çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan atan teğmenlere soruşturma açılmasıdır.

Ne soracaksınız?

“Mustafa Kemal’le iltisakınız nedir?” Ya da “Siz kimin askerisiniz?”  Ya da “Mevcut başkomutanınızı çok üzdünüz, size biat ettirmek için o kadar uğraştı adamcağız, şimdi olur mu kadın başınıza kılıç çekip slogan atmanız?” Böyle mi diyeceksiniz? Cumhurbaşkanı, “Birkaç tane kendini bilmez” dediği teğmenler için “bunlar da temizlenecek” dedi. Razı mısınız? Temizleyecek misiniz? Nereye kadar temizleyeceksiniz? Geriye ne kalacak?

Slogan olayıyla neredeyse eşzamanlı olarak Konya 3. Ana Jet Üssü Komutanı Tümgeneral, subay astsubayı, uçağı helikopteri arkasına toplayarak partili cumhurbaşkanına resmen biat töreni düzenledi.  Devre arkadaşları sosyal medya paylaşımlarının altına “Emeklilik sonrası ön hazırlık,” “Korgeneralliği garantiledi” gibi şeyler yazdılar.

İnsan utanıyor. Bu nasıl bir laubalilik ve laçkalıktır. Tümgeneral’e de soruşturma açacak mısınız? Emirle mi o töreni düzenledi? Ordu’ya giren siyaset, cemaat seviyesinden tümen seviyesine çıkmış, fakat “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” denildiğinde disiplin bozuluyor, öyle mi?

Ordunun geleneğiyle oynadınız, yapısını bozdunuz, kurumlarını aldınız. Günün birinde mutlaka ortaya çıkacak ağır bedelin en büyük payını tarih kesinlikle sizden, sizin en sorumlu kadrolarınızdan tahsil edecektir.

İkinci delirten olay, akıllara durgunluk veren Polat ailesi vakası. Uluslararası mahkemelerin ve AYM’nin kararlarına rağmen suçsuz insanları cezaevinde yıllarca tutarken, kara para akladıkları herkesin malûmu olan bu aileyi, 40 yıl hapis cezası istedikten sonra nasıl tahliye edersiniz? Dalga mı geçiyorsunuz?  Hadi diyelim emir büyük yerden geldi, ucu yukarılara uzanıyor diye tahliye ettiniz, bu insanların kaldıkları yerden “enerciiii” diye devam edip kendilerini teşhir etmelerini, rol model pozunda sırıtıp kırıtarak, meydan okuyarak konuşmalarını, konvoy düzüp gösteri yapmalarını niye engellemiyorsunuz?  Bu nasıl bir ahlaksızlıktır! RTÜK, İletişim Başkanlığı vb. bu işlere bakmıyor mu?

         Size faşist demedik. Çünkü faşizm sizin aklınızın ermeyeceği kadar sofistike (gelişmiş, karmaşık) bir olaydır. Diktatörlük de kuramadınız yirmi yıl boyunca. En basit diktatörlük bile modern idealleri, kurumsallığı gerektirir. Sadece Cumhuriyet’i yıktınız, küpünüzü doldurdunuz.  Fakat milletin mâşerî şuuruyla, toplumun vicdanıyla, adalet ve eşitlik duygusuyla böylesine pervasızca oynamayacaktınız. Bunun affı, cezasının temyizi yoktur! Bu kadarı çok fazla!  Veryansın, 08. 09. 2024