RUSYA’NIN SEFERBERLİĞİ, AVRUPA’NIN AÇMAZI

Yavuz Alogan

        Putin kısmî seferberlik ilan ettiği konuşmasında Rusya’nın batı sınırlarını işaretledi. Donetsk, Luhansk, Zaporejya ve Herson bölgelerini ilhak edeceğini, orada duracağını, daha ileri gitmeyeceğini ilan etti. Ukrayna’nın en gelişmiş yüzde 15’i Rusya’nın olacak, buraya yapılacak her saldırıya topyekûn anavatan savunmasıyla karşılık verilecek.

        Bu bölgelerde yaşayan Ukrayna ahalisinin savaşın başlangıcında topluca göç ettiği dikkate alındığında geniş bir alanın askerîleştirildiği anlaşılıyor. Nitekim Putin, konuşmasında bölgede savaşanlara “Rus askeri statüsü” verileceğini açıkladı. Vaşington, Brüksel ve Londra’nın, çatışmaları Rus topraklarına taşıması için Kiev’e talimat verdiğini söyledi ve bunun gerçekleşmesi hâlinde nükleer silah kullanacağını ima etti: “Bu bir blöf değildir.”

Böylece Putin, Ukrayna ordusunun ilerleme ve savaşı Rusya’nın iç bölgelerine taşıma kabiliyetine sahip olduğunu kabul etmiş oldu.

Putin’in açıklamasıyla toplamda Kremlin ilhakçı, saldırgan ve tehditkâr bir görüntü verdi. Propaganda savaşında mevzi kaybetti ve Batı’nın  psikolojik üstünlüğü biraz daha arttı. Savaşın “hibrit” özelliklerini kaybederek konvansiyonel yöntemlerle süreceğini ve nükleer savaşa doğru tehlikeli biçimde tırmanacağını anlıyoruz. Zira Batı’nın Ukrayna’nın doğusunu Rusya’ya bırakmasını, nüfus yapısı değişen  Donetsk ve Luhansk’ta 23-27 Eylül’de yapılacak referandumun şimdiden belli olan sonucunu kabul etmesini gerektiren askerî ve politik bir sebep yok.

Batılı ülkeler Putin’in sözlerini haklı olarak “başarısızlığın kabulü,” “zayıflığın itirafı,” “panik belirtisi” olarak değerlendirdiler.  Çin “dolaylı tutum” bilgeliğini bozmadı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Vang, “İlgili tarafları diyalog ve istişare yoluyla ateşkesi gerçekleştirmeye ve mümkün olan en kısa sürede tüm tarafların meşru güvenlik endişelerini giderecek bir çözüm bulmaya çağırıyoruz,” dedi.

Savaşın bu yeni evresi esas olarak ve kesinlikle Rusya iç cephesini test edecektir. Rus halkının nükleer savaşı göze alıp almayacağını, paradan başka  kaygısı olmayan beleşçi ahlaksız oligarkların savaş yüzünden servet kaybına razı olup olmayacaklarını, kendi içinde tasfiyeye uğradığı anlaşılan Rus ordusunun savaşın başında söz geçiremediği Kremlin’deki hayalperestlere sonuna kadar itaat edip etmeyeceğini, insanlığın en yüksek kültürünün yaratıcısı olan derin Rusya’nın tarihin uğultusuna kulak vererek felaketin eşiğinden dönüp dönmeyeceğini göreceğiz.

        Bu arada İsveç gazetesi Nya Dagbladet RAND Corporation’a ait olduğunu iddia ettiği, 25 Ocak 2022 tarihli gizli bir raporun özetini (executive summary) yayımladı. Batı medyası raporu görmezden geldi. RAND bir açıklama yaparak raporun “sahte” olduğunu iddia etti.

        Sahte midir yoksa sızdırılmış mıdır, bilemeyiz. Fakat üç sayfalık metin Ukrayna savaşının başından itibaren ABD’nin hareket tarzını gerçeğe en yakın biçimde öngörüyor.

        Rapordan Amerikalı stratejistlerin Rusya’ya uygulanan yaptırımların AB ülkelerinde yaratacağı sorunları Ukrayna krizinin tırmanmasından önce analiz ettiklerini öğreniyoruz.   Rapor, Vaşington’un  Avrupa ülkelerinin ekonomilerini tahrip etmek için  Ukrayna’nın saldırgan dış politikasını teşvik ederek Rusya Federasyonu’nu bilinçli olarak “özel askerî harekât”a zorladığını  gösteriyor.

        “Almanya’yı zayıflatmak, ABD’yi güçlendirmek”  başlığı altında, Amerikan ekonomisinin, “özellikle bankacılık sistemi”nin  sürdürülebilmesi için  dışardan kaynak aktarımının “acil bir ihtiyaç” olduğu belirtiliyor.  Bu ihtiyacı “ancak AB ve NATO taahhütlerine bağlı Avrupa ülkeleri, bizim için önemli askerî ve siyasî maliyetler olmadan  karşılayabilir,” deniyor.

        Almanya’nın önceleri  bir engel olarak görüldüğü anlaşılıyor. Brexit’in Almanya’ya artan bir bağımsızlık sağladığı, ABD’nin bu yüzden AB hükümetlerinin kararlarını etkilemekte zorlandığı (Merkel döneminde) kaydediliyor. Esas hedefin Almanya ile Rusya, yanı sıra Fransa arasındaki, ABD’ye yönelik en büyük ekonomik ve politik tehdit olarak görülen işbirliğini engellemek olduğu, gerçekleşmesi hâlinde bu işbirliğinin AB’yi  sadece ekonomik değil aynı zamanda politik bir rakibe dönüştüreceği belirtiliyor. ABD’nin dümen suyundan ayrılarak Rusya’yla yakınlaşan bağımsız bir AB’nin rekabetinden korkuyorlar.

        Bunu önlemek için öncelikle Almanya’nın Rus gazını reddetmesi gerekiyor. Raporda bunun tek yolunun  “her iki tarafı Ukrayna’da askerî çatışmaya çekmek” olduğu belirtiliyor.

        Özetle Rus gazı kesildiğinde Alman ekonomisini, yanı sıra bir bütün olarak AB’yi tahrip edecek “sistematik bir kriz”in başlayacağı, Avrupa ülkelerinin savaşı sürdürmeye mecbur kalacakları, Ukrayna’daki “sürekli eylemlerimiz”in ve  Ukrayna ordusunun  Donetsk üzerinde baskı kurmasının  Rusya’yı askerî karşılığı tırmandırmaya zorlayacağı, böylece Rusya’nın saldırgan taraf olarak görüleceği ve yaptırımların artarak uygulanacağı öne sürülüyor.

        Bu gelişmeler nedeniyle Avrupa ekonomisi “kaçınılmaz biçimde çökecek” ve başka imkânların yanı sıra  9 milyar dolarlık bir kaynak ABD’ye akacak ve Avrupa’daki eğitimli genç nüfus göçe zorlanacak.

        Henüz gerçekleşmeyen son tahmini bir yana bırakırsak, şu ana kadar AB-Ukrayna-Rusya sahasında “sahte” ya da “sızdırılmış” raporun öngörülerinin gerçekleştiği, AB ekonomisinin zorlanmaya başladığı ve Avrupa ülkelerinin çatışmaya giderek daha fazla angaje oldukları, Rusya’nın da daha saldırgan göründüğü açıktır.

        Raporda yeşillerin ve “Avrupa ideolojileri”nin fanatik olmasalar da aşırı dogmatik  ve  tuzağa çekilmeye müsait olduğu özellikle belirtiliyor.  Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock ile ekonomik işler ve iklim bakanı Habeck’in kişisel özellikleri ve  profesyonellikten yoksun oluşları nedeniyle hatalarını zamanında görerek politika değiştiremeyecekleri, yaptırımları katı ve kararlı bir tutumla destekleyerek “savaş partisi”ne dönüşecekleri belirtiliyor.

        Rapor sahte olsa da olmasa da, ABD’nin Rusya’yı kışkırtarak çıkardığı krizden yararlanmaya, krizin maliyetini Avrupa ülkelerine yüklemeye çalıştığı, bu ülkelerin çapsız liderlerini tam bir açmaza sürüklediği   açıkça görülüyor. ABD’nin sinsi saldırganlığı, Rusya’nın telaşı ve Avrupalı liderlerin basiretsizliği insanlığı nükleer savaşa sürüklüyor. Veryansın, 23. 09. 2022   

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *