YILIN SON GÜNÜ

Yavuz Alogan

         Zaman geçtikçe rakamlar insanın gözünde büyüyor. 2022 mesela, çok büyük bir rakam.

         1950’lerin sonunu, 60’lı yılları hatırlıyorum. Dönemin insanlarını, sokaklarını, mahalle hayatını, kadınların ve erkeklerin kılık kıyafetini, konuşulan mevzuları, şarkıları, eğlenme tarzlarını, vali ya da maarif müdürü türünden genç ama ağır devlet adamlarını, okul koridorlarını, öğretmenleri,  üzerine dantel işlemeli örtü konulan ahşap  mobilyalı radyoları, yeni  kol saatinin ve kırmızı bisikletin önemini, büyüklere Hayat mecmuasını, çocuklara Doğan Kardeş dergisini, Yeni Harman ve Bafra sigaralarını ve daha pek çok şeyi hatırladığımda, kendimi bir zaman makinesiyle geleceğe fırlatılmış gibi hissediyorum ve 2022 rakamı bana  gerçekten çok tuhaf geliyor. Değişimin hızını fark edip geriye baktığımda, birbirini izleyen bunca farklı dönemde yaşadığıma şaşıyorum.

         AKP gibi Cumhuriyet Devrimi’ne düşman, gerici bir siyasî partinin ülkeyi yönettiği, sosyal ve kültürel hayatın bütün gözeneklerine cahil ve çıkarcı kadrolarıyla nüfuz ettiği süreye bakın: 20 yıl! Yani başlangıçta 10 yaşında olan bir çocuk günümüzde 30 yaşında; bilinçli hayatında başka bir yönetici sınıf görmemiş.

         1945 ile 1955 arasında dünyaya gelen, gençliğini 1961 Anayasası’nın   sağladığı özgürlük ortamında geçiren bizim kuşak, ardında uzun kış uykusuna yatmış bereketli kültürel ve ideolojik tohumlar bırakmış olsa da, sahneyi yavaş yavaş terk ediyor.

         Bizim kuşağın en büyük kabiliyetsizliği, dirayetsizliği ve basiretsizliği, 1980’lerde siyasî İslamcılara terk etmek zorunda kaldığı halk mevzilerini, 1986’dan sonra edindiği örgütlenme ve mücadele fırsatlarını değerlendirerek geri alamamış, bu amaçla tertiplenip örgütlenmemiş olmasıdır. 1986’dan bu yana tam 35 yıl geçmiş. Çok büyük bir rakam!

         Yeterince kulak vermediğimiz bilim adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bir keresinde şöyle demişti: “Bir millet her nesille yeniden doğar.”  

          Dedelerimizin nesli Cumhuriyet’i kurdu, babalarımızın nesli onu muhafaza ve müdafaa etti. Yirminci yüzyılın tam ortasında dünyaya gelen, geniş bir yelpaze içinde modern çağın bütün ideolojik rüzgârlarına sinesini açan bizim idealist kuşağımız onu bir şekilde dönüştürmeye çalıştı.

         Günümüzde bütün bu tarihsel birikimi harcamaya çalışan kindar, dindar ve yağmacı bir nesil Cumhuriyet’in yarattığı milleti, en karanlık Ortadoğu sultanlıklarını taklit ederek ümmete dönüştürmeye çalışıyor.

         Buna razı olacak mıyız? 

         Yeni yılın cevap bekleyen sorusu budur!

         İcraatını anlatırken “Bize bunu yaptıran Allah’tır!” diye övünen, ekonomiyi dinî dogmalarla yönettiğini iddia eden bir Saray rejiminin aciz kulu mu olacağız? Seçmeni ayartmaya çalışırken Cumhuriyet’in değerlerini Saray’ın ideolojik hegemonyasına karşı savunmaktan korkan muhalefet partilerinin yandaşı mı olacağız? Yoksa özgür yurttaşlar olarak yeni bir millî irade yaratıp, etnisite, din ve mezhep farkı gözetmeyen yeni bir Kurucu Meclis’le halkın ilerici anayasasını mı yazacağız?

         Yirmi yıl gerçekten çok uzun bir süre. Kimse şöyle işgal ettiler, böyle zulmettiler diye yakınmasın. Gelinen yer, herkesin eşit bir paya sahip olduğu muazzam bir çapsızlığı tartışmaya yer bırakmayacak bir kesinlikle ortaya koyuyor.  

Yaratılan tahribatın telafisi on yıllar sürecek. Dışarıdan dayatılan neoliberal iktisat politikalarını ve bunun gerektirdiği siyasî rejimi tahayyül ettikleri ümmet toplumunu inşa etmek için istismar edenler, devletin bütün kurumlarını elekten geçirerek ne kadar aydınlanmış, birikimli, liyakatli ve donanımlı insan varsa hepsini kamunun dışına sürdüler.

         Şöyle bir etrafınıza bakın.  Ne kadar sahici iktisatçı, maliyeci, hukukçu, sosyal bilimci, askerî stratej, mühendis, hekim, öğretmen, gazeteci, partisinden kovulmuş politikacı varsa hepsinin, sadece Saray yönetiminin hükmettiği alanlardan değil, muhalefet partilerinden de dışlanmış olduğunu göreceksiniz. 

Türkiye’nin gerçek birikimini onlar taşıyor.

Her gece sebilhâne bardağı gibi yan yana dizilip merkez ya da yandaş medyanın ekranlarından Saray’a kamuoyu oluşturmak için dil döken, Fahrettin Altun’dan vize almış unsurlarda bu birikimin zerresini bulamazsınız. Ona ancak sosyal medya köşelerinde, dolaşıma sokulan videolarda, izlenme sayısı düşük kanallarda rastlayabilirsiniz.  

Geleceğin siyasî iradesi bu dışlanmış insanların birikimi üzerinde yükselecektir. Ülkeyi bu bataklıktan çıkaracak olan onların taşıdığı birikimdir!

İçinde yaşadığımız çağın ruhunu (zeitgeist) yansıtan en belirleyici özellik şudur: bundan sonra hiçbir devlet insanlığın teknolojik, bilimsel ve yönetsel düzeyine denk düşen yurttaşlık haklarını yukarıdan vermeyecek, verdiklerini de krizlerin seyrine göre geri alacaktır. Sosyal refah, eşitlik ve özgürlük arayan aydınlanmış halk kesimi   yurttaşlık haklarını ancak tabandan kitlesel mücadelelerle yeniden kazanabilecek ve onları mücadele içinde geliştirebilecektir.   

         Bu duygu ve düşüncelerle herkese sağlıklı, iyi bir yıl diliyorum.

Yoksulluk çukurunda gericilikle ve salgın hastalıkla kuşatılmış olsak da umudumuzu kaybetmeyelim, her şeyi sorgulayalım, hatırlayalım. 2022 büyük rakam, 20 de öyle… Bir dönemin ve bir rejimin sonuna geldik. Şimdilik önemli olan, bu rejimin ve dayattığı ideolojik hegemonyanın başka kılıklara bürünerek devamını önlemektir. Veryansın, 31. 12. 2021