ALO, LAİKLİK Mİ DEDİNİZ?

Yavuz Alogan

         Her devrimin ve karşıdevrimin ilk anda yok etmek istediği bir düşünce sistemi vardır.  Bazı durumlarda sistem tek bir kılıç darbesiyle kökünden sökülüp atılır. Fakat kökler derindeyse söküp atma işlemi yapılamaz, kökler çürümeye bırakılır, böyle bir şey yokmuş gibi davranılır.

Şu anda uydurduğum bir terimle, buna “kayıtsızlık teorisi” diyelim. Mesela laiklik konusunda kayıtsız kalırsınız. Böyle bir şey yokmuş gibi yapar, bütün kamusal alanı son tahlilde şeriat isteyen tarikat ve cemaatlerle donatırsınız. Laiklik anayasa ve yasalarda durur fakat siz buna kayıtsız kalırsınız, dikkate almazsınız.

         Böyle bir şey hiç olmamış gibi davranırsınız. Sadece iktidardaki siyasî partinizi değil, partinizin bütün karar ve yargı mekanizmalarıyla ele geçirdiği devleti de laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı hâline getirirsiniz. Toplumun yarısı bağırır çağırır, feryat eder. Onlar hâlâ laiklik ilkesinin geçerli olduğunu, bu ilkeyi savunmanın anlamlı ve mümkün olduğunu sanmaktadırlar.  Anayasayı açıp ilk dört maddeyi gösterirler, Mustafa Kemal’den alıntı yaparlar: “Ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz!”

         Olmuş ama!

Nasıl olmuş? Yazılı hukuka fazla güvendiğiniz için olmuş. Küçük şeriat adacıklarının genişleyerek laik hayat tarzınızı sürdürebildiğiniz alanları kuşattığını görmezden geldiğiniz için, bu adacıkların büyüyerek bu kez sizleri birer adacık hâline getirecek şekilde her yeri işgal ettiğini zamanında anlamadığınız için olmuş. “Şimdilik bize dokunmuyorlar” diye avunduğunuz için olmuş.

Öyle bir ideolojik hegemonya oluşmuş ki en muhalif parti bile    “Allah’ın izniyle iktidara geleceğiz” diye bağırmaya, cemaatlere tarikatlara şirin görünmeye başlamış. Vakti zamanında Salman Rüşdî’nin “Şeytan Ayetleri”ni laiklik adına yayımlayan adam bile “cumaları kazaya bırakıyorum, bayramları kaçırmıyorum” gibisine konuşmaya başlamış, Atatürk’ün anasına küfreden adamları parti binasında ağırlayıp onlarla sırıtarak fotoğraf çektirmiş. Memlekette laikliği savunacak siyasî parti, laiklik karşıtı faaliyetleri soruşturacak yargıç kalmamış.

İşte bu ahval ve şerait içinde şeriat ve hilafet talepleri efkâr-ı umumiye’yi istila ederken, yavru vatandan dehşet verici bir seda yükseldi. Yükselen seda yavru vatanın anasında şok etkisi yarattı.

Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, Din İşleri Dairesi’nin Kur’an kursu düzenlemesinin Anayasa’nın 1. maddesinde belirtilen “laiklik” ilkesine aykırı olduğuna hükmetti ve şöyle dedi: “Halkın öğrenim ve eğitim gereksinimlerini sağlamak Devlet’in başta gelen ödevlerindendir. Devlet, bu ödevini, Atatürk İlkeleri ve Devrimleri doğrultusunda, ulusal kültür ve manevi değerlerle bezenmiş bir muhteva, çağın ve teknolojinin gelişmesine, kişinin ve toplumun istek ve gereksinimlerine yanıt verecek planlı bir şekilde yerine getirir.”

Şok, şok, şok!!!

Düşünebiliyor musunuz, yıllarca “kayıtsızlık teorisi”ni en mükemmel şekliyle uygulayarak, nice badireler atlatarak laiklik ilkesini nüfusun yarısına unutturmuş, nüfusun geri kalanı için nostaljik hâle getirmişsiniz;  laikliği anayasadan söküp atacak gücü toplamışsınız;  hilafet talepleri yükselmeye başlamış, “Mecelle varken Medenî Kanun lazım gelmez” diyenler türemiş; ülke içinde istediğiniz aile düzenini kurmuşsunuz fakat yavrunuz  ansızın  sesini yükselterek amirallerin gece yarısı bildirisi gibi “Atatürk” falan diyerek pişmiş aşa buz gibi su katmış!

Ne yaparsınız? Ocağın altını biraz daha açarsınız. Nitekim Sayın Saray, “Açıklamayı kabul etmemiz mümkün değil” dedi ve şu sözlerle konuya açıklık getirdi: “Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir.”  Yani diyor ki Fransa başka bir yerdir, Kuzey Kıbrıs bizim yavrumuz gibi davranmalıdır.

 Sayın Reis, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “Bu yanlışından süratle dönmesi gerektiğini” ifade ederek KKTC hükümetine karşı tehditkâr dil kullandı: “Dönmediği takdirde [aksi hâlde!!!] atacağımız adımlar da bundan sonraki süreç de farklı olacaktır, bunu da bilmeleri gerekir.”

Bir an için konuşmayı hayal edelim. Haberi aldığı anda Sayın Reis, Asil Nadir’in Polly Peck firmasının eski finansman müdürüne telefon açıyor, “Alo, laiklik mi dediniz?” diye lafa başlıyor. “Diyemezsiniz. Laiklik öyle olmaz, Fransa’da olur, orası bir Fransa değil… Karardan dönünüz, aksi taktirde istikbalinizi pâyimal ederim…”

AKP kurmayları aynı anda ayaklandılar: “KKTC’de Anayasa Mahkemesinin din eğitimine ilişkin aldığı karar, içinde bulunduğumuz ramazan ayında özellikle vicdanları yaralamıştır” (Fuat Oktay); “Bu ideolojik bir karardır” (Mevlut Çavuşoğlu); “KKTC Anayasa Mahkemesinin Kur’an kurslarının kapatılmasına yönelik kararının hukuk ve demokrasi içinde yeri yoktur” (Abdülhamit Gül); “Demokrasinin teminat altına aldığı din ve inanç özgürlüğüne vurulan bu yargı darbesi asla kabul edilemez” (Fahrettin Altun); “Yargısal aktivizm ve seküler radikalizm her zaman laiklik ilkesine ve demokrasiye zarar vermiştir” (Ömer Çelik).

Kreşendonun ardından koronun sesi yükselir ve bütün sesleri bastırır.

Peki bir karşı görüş, farklı yorum? Yok!  Ülkemizdeki muhalefet partileri Kıbrıs Yüksek Mahkemesi’nin hükmünü destekleyecekler mi? Sanmıyorum. Peki bir Cumhuriyet savcısı ya da yargıç bu konuda konuşacak mı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki laiklik maddesine atıfta bulunacak mı? Mesela “Amirallerin Açıklaması” gibi laiklik konusunda bir hukukçular ya da yargıçlar açıklaması? Zor biraz.

Rauf Denktaş hayatta olsaydı ne derdi acaba?

Kıbrıs Yüksek Mahkemesi Başkanı Narin Ferdi Şefik Hanımefendi kararın gerekçesini açıklarken şöyle demiş:

“Laik bir Cumhuriyetin varlığı için, ülkede din hürriyeti bulunması ve ayrıca din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olması gerekir. Bu kuralın gereği olarak laik bir devletin dinî kurumları devlet fonksiyonları görmemelidir. Aynı şekilde devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa etmemelidir.”

Akdenizli Kıbrıs Türk halkına umut veren, bize ise nostaljik gelen sözler!

Bu arada sarıklı amiral soruşturmasından haber yok. Sarığına cüppesine el mi koydular, apoletlerini mi söktüler, ayağına elektronik pranga mı taktılar? Yoksa açığa mı aldılar?

Hey gidi Türkiye! Anavatanımız…

Ne demiş şair!

“Kim kaldı müdafaa-i hukuk cemiyeti’nden /avcı ceketi, körüklü çizme, astragan kalpak / bazen ‘ittihatçı’/ hafif `iştirâkiyun’ / öfkeli kaşları salkım saçak / kumral bıyıkları mahzun.”

Korona hapsiyle geçen şu kasvetli Pazar gününde herkese laikliği savunma cesareti ve zihin açıklığı diliyorum. Veryansın, 18. 04. 2021