KAYIP ANAYASA

Yavuz Alogan

         Şu yeryüzünde iki yüz yıl boyunca kendine anayasa arayan, hukuk sistemini yap-boz oyununa dönüştüren başka bir ülke var mıdır? Hukuk binicisine göre kişneyen bir at, burjuvazinin ya da siyasî iktidarın köpeği, hegemonya heveslisi siyasî iktidarların kendilerine yakıştırdıkları bir kostüm müdür?

         Galiba öyledir.  Oynaktır. Siyasî iktidarın niyetlerine, dönemsel ihtiyaçlarına göre her an değişebilir.  Sayın Cumhurbaşkanı, bu gerçeği şu sözlerle dile getirmiştir: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte yönetim yapımızda köklü değişikliklere gittik. (…) Daha iyisini, daha efdalini (tercih edileni), daha güzelini bulduğumuzda her türlü değişime gönlümüz de, siyasetimiz de açıktır” (21.07.20, Külliye).  Gönlümüze göre güzel rejim….

         Yani diyor ki şimdilik böyle bir rejimi tercih ettik, Anayasa değişiklikleriyle size bir prova kostümü giydirdik. Yakası paçası sarkarsa, karar veririz, “daha güzeli”ni yaparız.

Burada Sayın Reis, Ticaret Kanunu’ndan ya da Vergi Usul Hukuku’ndan değil, teşkilat-ı esasiye’den, Devlet’in esas teşkilatından, bizatihi anayasal rejimin kendisinden söz ediyor. Rejimin siyasî iktidarın tercihlerine, konjonktürün gereklerine uyarlanabileceğini anlıyoruz.

         İktidar partisi, seçim kazandığı için rejimi değiştirme yetkisine sahip olduğunu düşünüyor. İktidarı ele geçiren kişinin kendi fantezilerini gerçekleştirmek için yeni bir anayasa yapabileceğine ve bunun demokrasi kavramıyla bağdaşabileceğine inanıyor.  “Ülkenin kaderi partimin kaderiyle bütünleşti” diyebilen Reis’in, anayasal rejimi, bir bütün olarak hukuku, vaziyetin icabına göre değiştirebileceğini sanması gayet doğaldır. Bunu yaptı çünkü! Kimse de bir şey demedi. Kurucu vasfı olmayan temsilî parlamentodan, bir hukuk komisyonuna hazırlattığı önergeyi, kabul edenler-etmeyenler-kabul edilmiştir diye geçirdi ve referanduma sunarak ülkenin anayasal rejimini kendi siyasî partisinin niyet ve hedeflerine göre yeniden biçimlendirdi. Siyasî toplum bunu meşru ve normal gördü, aval aval baktı. Şimdi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye mırın kırın ediyor. Oysa atı alan Üsküdar’a…

         Neyse, uzatmayalım… İleriye baktığımızda, yeni bir anayasa ve rejim tartışmasının şiddetli bir Devlet krizi biçiminde ufukta belirdiğini görüyoruz. Sayın Ümit Özdağ, uzun süre bekledi ve nihayet bütün umutlarını kıran partisinin FETÖ bağlantısının yanı sıra, CHP, Saadet Partisi ve HDP’yle dört ay boyunca oturup bir anayasa taslağı hazırladığını açıkladı.

         Kendisine yurttaş diyen herkesin utanmasını gerektiren bir durum ortaya çıktı. Prof. Kaboğlu, Ümit Özdağ’ı doğrulayarak, “Evet, öyle bir çalışma yaptık,” dedi.  Fakat Sayın Akşener, “Hiç kimseyle böyle bir çalışma yap-ma-dık,” diyerek inkâr etti. Kılıçdaroğlu şaşırmış gibi yaptı, “Yok öyle bir şey, olanı biteni hayretle izliyorum,” dedi.  İnkâr ve gizleme çabası utanç vericidir.

         Peki niye böyle yapıyorlar? Neden anayasalarını seçimlerin birinci turundan hemen sonra yangından mal kaçırır gibi halkın önüne koymayı tasarlıyorlar?  Dört parti bir araya gelmiş, bir anayasa taslağı hazırlamış. İnsan bunu ortak bir basın açıklamasıyla halka duyurmaz mı?

Duyuramaz, çünkü hazırladıkları taslaktan utanıyorlar. İçinde Devrim Kanunları’nın, Türk sözcüğünün ve Atatürk isminin yer almadığı; yerel özerklik getiren, ulus-devlet’i etnik gruplara bölen, emperyalizmin yeni “insan hakları” anlayışını içeren bir anayasayı erken seçim sathı mailinde açıklarlarsa, oy alamayacaklarını biliyorlar.  Krizin iyice derinleştiği en kritik anda, AKP’den bezmiş seçmen çoğunluğunu gafil avlamak, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar.

         Muhalefetin saklamaya çalıştığı kayıp anayasayı AKP ani bir manevrayla sahiplenirse kimse şaşırmasın. Saray, yerel yönetimlere özerklik adı altında Osmanlı’daki gibi eyalet sistemi getiren, etnik ve dinî “kimlikler”e yasal güvence sağlayan, ilk dört maddenin çıkarıldığı “daha güzel” bir anayasayı fırsat bulduğu anda yeniden gündeme getirebilir; iktidardan düşmemek için daha nice “çözüm süreçleri,” açılımlar, reformlar başlatabilir.  Böylece hem muhalefeti açığa düşürür hem de dış baskıları azaltır. Bütün ipleri tek adamın eline vermeyecektiniz.

         Anayasa, sistem, rejim arayışı başlamıştır. Ekonomiyi yönetemeyen, salgınla baş edemeyen, kendi içinde bölünmüş siyasî iktidar dışarıdan gelen her türlü tehdit ve şantaja açıktır. Parlamentoda yer alan siyasî partiler, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet’in Kuruluş ilkelerinden çok uzakta, bir gözleriyle AB kulislerine, öteki gözleriyle Atlantik ötesine bakmaktadırlar.

         Daha birkaç yıl önce Millî Merkez ve Millî Anayasa Hareketi’ne umut bağlayan, ülkenin her yerinde temsilcilikler açan on binlerce yurttaş, siyasî partiler arasında türlü pazarlık ve dalavereyle, zulada saklanan taslakların ortaya çıkmasıyla zirvede sürecek gayrimillî anayasa tartışmalarını ve boğuşmalarını uzaktan izleyecektir.

         Aslında belirleyici olan anayasaların yapım sürecidir. Anayasal Konvansiyon’u, yani mukaveleyi sağlayacak olan kurucu iradedir. Bu iradenin oluşması ve siyasî partilerin üzerinde yer alan bir Kurucu Meclis’e devredilmesi gerekir. Veryansın, 20. 11. 2020