SARAY’IN YENİ PROGRAMI

Yavuz Alogan

         Genel yayın yönetmenim Erdem Atay bana haftada iki kez yazma talimatı verdi. Yani diyor ki “Aydınlık’ta haftada iki kez yazıyordun, biraz ayıp olmuyor mu?”

Nihat Genç üstadım da “Bir yerden başlar, akışına bırakırsın,” dedi. Yani kibarca diyor ki derinleşeceğim diye fazla kasma, icabında topun gelişine vur.

Mükemmeliyet ve tutarlılık saplantısı, yazarken insanda  -üzerinize afiyet- peklik yaratıyor. Bu kadar tutarsız ve mükemmeliyetten uzak bir siyasî toplumda bu türden pekliğin biraz lüks kaçtığını kabul ediyorum. Neredeyse 45 yıldır yazıyorum, şimdiki kadar anlaşılması zor bir dönem görmedim.

Kişisel faslı bırakıp yazıya gelecek olursak, meselenin esası şudur (yine, “meselenin esası!!!”): Yeni bir döneme giriyoruz.

Saray, Biden’la birlikte dünyada esecek sert emperyalist rüzgârın kendisini kayalıklara sürükleyeceğini anladı. Düveli muazzamanın  demokrasi, azınlıklara ve etnik gruplara “insan hakları” ve  serbestiyet maskesini yeniden takarak, “Bütün diktatörlere ölüm!” sloganıyla harekete geçeceğini gördü. Emperyalist kapitalist sistemin yeni bir küresel kapitalist restorasyon sürecine girdiğini, bu geçiş döneminde yeni vekâlet savaşları ve askerî manevralarla sınırları değiştirerek dünyaya yeniden şekil vermeye çalışacağını, en azından bunu deneyeceğini, farklı bir terminolojiyle de olsa iyice kavradı. Hop diye öteki tarafa atlamak da mümkün değil. Orada NATO’ya alternatif Varşova Paktı ya da AB’ye alternatif COMECON gibi düzgün bir şey yok.  

Neyse, uzatmayalım… Biden’ın seçilmesiyle birlikte Saray saltanatını sürdürebilmek için yeni bir program geliştirdi. Yeni kavrayış, görüş ve anlayış Saray’ın iki alanda eşzamanlı olarak faaliyete geçmesini, seçimlere doğru topu ortalayıp hızla ilerlemesini gerektiriyor.

Bir yanda, yüzüne ABD’ye ve Avrupa’ya dönük bir “demokratik açılım maskesi” yerleştirecek; öte yanda, muhalefet partilerini bölmeye, zayıflatmaya, birbirine düşürmeye, ihanetle suçlamaya, hatta baskı altında parça pinçik etmeye çalışacak.  Saray irili ufaklı bütün muhalefet karşıtı grupları, hatta kendisine karşı olan grupları bile mücadelesine katmak için elinden geleni yapacak; özetle, muhalefete muhalif olan herkesin önünü açacak, sırtını sıvazlayacak. Hep bir adım öne geçerek milliyetçiyle milliyetçi, sağcıyla sağcı, solcuyla solcu olacak ve bir seçim daha kazanarak ipi göğüslemeye çalışacak.

Saray’ın yeni programı budur.

Saray medyayı çok etkin biçimde kullanacak. Kullanıyor da zaten. Muhalefet partilerinin içinden ya da kıyısından köşesinden özenle seçilmiş unsurları merkez medyaya çıkararak muhalefete muhalefet ettiriyor mesela. Konuşmacılardan AKP’li olanı, moderatörü boşa düşürerek tartışma gibi görünen şeyin gerilim düzeyini ayarlıyor. Bundan daha etkili bir manipülasyon olabilir mi? Utanmasalar, bu muhalefet ülkeyi batırdı, bizi nasıl da mağdur etti diye koro hâlinde ağlayacaklar.

Tekrar Saray’ın yeni programına dönelim. Reis’in şu sözlerine bakalım: “Salgın sonrası yeniden şekillenecek küresel, siyasî ve ekonomik düzende ülkemizi hak ettiği yere çıkartacak adımları kararlılıkla atıyoruz. Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz. Ekonomi yönetimini yeniden oluşturduk. Hem mevcut sıkıntıları çözecek adımları hem bizi hedeflerimize ulaştıracak hamleleri süratle hayata geçirme azmindeyiz.” Bravo… Azmin elinden ne kurtulur!

Adalet Bakanı, “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun,” sözleriyle şaşırtıcı bir çıkış yaptı ve ekledi: “Hukukun öngörülebilir olması hukuk devletinin yerine gelmesi anlamında hayati derecededir.” Cümle biraz tuhaf ama maksat açık. Olur o kadar..

Millî Savunma bakanı bile akort değiştirdi ve ağzından tuhaf bir melodi çıktı. “2013-2014 çözüm sürecine karşı çıkanlar var. Buna ne gerek vardı, gibi. Çözüm süreci gerçekten çok önemli olmuştur. Devlet bütün şefkatini sabrını göstermiştir. Terörü bitirin oturalım bu işi çözelim demiştir.”  Yani diyor ki  bu işi şimdi de aynı şekilde çözebilir, yepyeni bir “çözüm süreci” başlatabiliriz.

Çok güzel!  Yeni programı gayet iyi anlıyoruz. Diyorlar ki “Ey muhalefet, demokrasi yok diye bizi gâvura şikâyet etme, demokrasinin en kralını biz savunuruz.”  Öte yanda, halka dönüp mealen şöyle diyorlar: “Saray’ın kaderi ülkenin kaderiyle birleşmiştir, sakın muhalefetin iğvasına (ayartısına) kapılma; seni çok güzel bir yere götüreceğiz, 81 ili kalkındıracağız; sen de biraz dişini sık, isyan edip ahiretini kaybetme, yoklukta sabretmeyi öğren.” Kırmızı Başlıklı Kız’la kurdun hikâyesi geliyor aklıma ama anlatması uzun sürer. “Büyük anne, neden dişlerin bu kadar sivri?” diye sormak gerekmez mi?

Cumhurbaşkanı, bütün dünyaya “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik” ilan ettiğini duyurdu ve bunu panik hâlinde, bir iki gün içinde yaptı.

Muhalefet cephesine döndüğümüzde çok acıklı bir manzarayla karşılaşıyoruz.  Zavallı İYİP merkezin boşaldığını görmüştü. Boşalan merkezi doldurmak için söylemini düzeltmiş, içindeki milliyetçi/vatansever sivri unsurları tasfiye ederek, Demirel’in yıllardır boş kalan koltuğuna doğru hamle etmişti. Fakat Cumhur İttifakı partinin içine bir kurt gibi daldı ve onun bağırsaklarını deşerek içindeki FETÖcüleri,  demokratik özerklik anayasacılarını  ortalığa döktü. Parti zıpkın yemiş sazan balığı gibi debelenmeye başladı. Bir yanda HDP’ye, öte yanda FETÖ’ye ve  Kaboğlu’nun Anayasa taslağına uzanan kollarını kesse, geriye bir şey kalmayacak.

Ne anlıyoruz?  AB raporlarından kopya çekerek, el altından HDP’yle iş tutarak, FETÖ bağlantısıyla ABD’ye sinyal göndererek ne milliyetçi ne de merkez partisi olunurmuş. Bunu anlıyoruz.

CHP’nin durumu o kadar hazin değil, daha ziyade komik. Bunlar şık şıkırdım, cümbür cemaat otobüse binip halka gidiyorlar. Otobüsün içinden “Yeni Türkiye’de partimiz…” diye başlayan nutuklar atıp, maske takmayan  yurttaşları fırçalıyor, fırsat bulduklarında tekne turuna çıkıp deniz havası alıyor, illerdeki sanayi ve ticaret odalarına programlarını  tane tane anlatıyorlar. Bulundukları yerden halka iniyorlar… Sevsinler!   1920’li yılların sonunda  Pencap’ta dolaşan  bir İngiliz  Lordlar Kamarası heyeti gibi halkın nabzını tutuyorlar.  Merkez’e dönüp raporlarını yazacaklar, genel başkan da bu rapordan hareketle bir konuşma yapacak. Halkın durumunu güzelce halka anlatacak.  Hak-hukuk-gak-guguk yürüyüşü daha iyiydi bence. Ne oldu?  En azından sıkı ve sportif bir yürüyüş oldu.

Bendeniz bilinçli bir AKP’li olsaydım mesela, CHP’nin otobüsten yaptığı anonsları işittiğimde gülmekten yerlere yatardım.

Neyse…  Halka inmek, halka program sunmak, halkın nabzını tutmak, ona umut vermek, onu teselli etmek bir yana;  halkı harekete geçirmek, halkın taleplerini büyük mitinglerle, yürüyüşlerle dile getirip bir çarpan etkisi yaratmak, kitle hareketine süreklilik kazandırmaya çalışmak öte yana!  İkincisini bu muhalefet partilerinden beklemek bir hayaldir.   Geride kalması gereken Gül, Davutoğlu, Babacan gibi politikacıların bile tekrar öne çıkabilmesi, muhalefet blokunda etkin olabilmesi, bir bütün olarak siyasî toplumun zayıflığını, tükenmişliğini göstermektedir.  Hatta belki de mevcut siyasî partiler rejiminin iflas ve vefat ettiğini göstermektedir.  Bütün ipleri tek adamın eline vermişsiniz, şimdi oynamam diyorsunuz. Olur mu? Adam kaderini memleketin kaderiyle birleştirmiş.

Bütün anketler kararsızların sayısındaki artışa işaret ediyor. Bu artış halkın bir bütün olarak siyasî topluma yabancılaştığını, parlamentodaki siyasi partilere güven ve sempati duymadığını göstermektedir. Umarım bu tepki kendiliğinden hareketlerle yüzeye çıkar. En sağlam “mesaj” şimdiki gibi yaşamak istemeyen kitlelerin bağrından kopup yükselecektir. Tarihin çöplüğü halkın sezgi, algı, idrak ve eylem gücünü küçümseyenlerle doludur.  Entrikalara, gizli ve karışık işlere gömülmüş siyaset âlemi, kendi gerçeğini ancak büyük kitle hareketlerinin aynasında görebilecektir. Yoksa, değişen bir şey olmaz. Yabancı eller ve yerli işbirlikçileri iktidarıyla muhalefetiyle memleketin siyasî toplumunu yoğura yoğura istedikleri kıvama getirirler. Veryansın, 15. 11. 2020