Yavuz Alogan
Doğrusunu söylemek gerekirse, gelişmeleri dikkatle takip etmeme rağmen, halkımızın önümüzdeki dönemde nasıl maceralardan geçeceğini, devletimizin nasıl bir evrim geçireceğini tam olarak kestiremiyorum.
Eldeki verilerden hareketle, iç ve dış basından alıntılarla gerçeğe yakın analizler yapmak elbette mümkün. Ancak son yirmi yıl içinde özenle inşa edilen köşeli hipotetik analiz duvarlarının, olayların tek bir taşı yerinden oynatmasıyla fena hâlde çöktüğünü, her defasında toz duman içinde yeni bir arayışın başladığını gördüm. Bu çalkalanma insanların bir düşünce ve amaç etrafında toplanmasını önlüyor.
Kararların Saray’da alındığı, her büyük savaş öncesindeki gibi gizli diplomasi ve pazarlıkların belirleyici olduğu, tarafsız medyanın kalmadığı bir ortamda prospektif (ileriye dönük) düşünmek zordur. Adamın ne yapacağından emin olamıyorsunuz. İnisiyatifin çok dar bir kesimin elinde toplanmasını meşru kabul etmişsiniz. Şimdi geminin hangi yönde seyrettiğini nereden bileceksiniz?
Dolayısıyla, Doğu Akdeniz’deki durum ve Kıbrıs sorunu; PKK’nin artan, IŞİD’in ise yaklaştığı hissedilen saldırılarının muhtemel sonuçları; S-400’lerin gelip gelmeyeceği ya da erteleneceği gibi konularda kesin bir şey söyleyemeyiz. Avrupa’da çalışırken ne kadar itaatkâr ve disiplinli olduğunu kanıtlayarak takdir toplayan işçi sınıfımızın Çin sermayesiyle izdivacından nasıl bir mutlu sonuç çıkacağını; Çandarlı limanını Çinlilere verirsek Rusların da bir asırdır arzuladıkları, Kafkasları kontrol edecek Trabzon limanını isteyip istemeyeceklerini; Türkiye ansızın NATO’dan çıkarsa, Rusya’ya karşı Norveç-Romanya-Makedonya-Yunanistan çevrelemesinin içinde kalıp kalmayacağımızı; çıkmazsa, Türkiye’nin PKK’yi mızrak başı olarak kullanan Yankee emperyalizmine nasıl direnebileceğini ve bu bağlamda bölgesel ittifaklara ne ölçüde güvenebileceğini; dış tehditlere karşı mevcut siyasî ortamda sağlam bir iç cephe kurma imkânının olup olmadığını bilemiyoruz.
Ancak benim kesinlikle bildiğim bir şey var. Burası Pakistan ya da bir orta Afrika ülkesi değil. Biz asla sömürge olmamış, devrimlerle atılım yapmış bir ülkeyiz. Bu ülkenin kaynaklarını yetişmiş insan gücüyle birleştiremeyen; planlama ve kalkınma deneyiminden yararlanmayan, laik ve bilimsel eğitimi umursamayan, tek bir demokratik (denetleyici) kurum bırakmayarak kendi kafasına göre takılan ve yine de yönetemeyen, savaş zamanında ordunun dengesini bozan ve bunu uzun süredir ısrarla yapan sallantıda bir iktidara mecbur ve mahkûm olamayız.
İçerideki istikamet (2023 hedefleri vs), ideolojik hegemonya ve devlet yapılanması sorunlarını çözmeden yabancı ülkelerle kurulacak ilişkilerin bizi kurtaracağını düşünmek çok daha ağır bağımlılık biçimlerine, çok daha vahşi bir baskı ve sömürüye yol açabilir.
Öncelikler ve ihtiyaçlar önemlidir. En büyük öncelik sahici bir parlamenter sistemin kurulması, Devlet’in kuvvetler ayrılığı esasına göre yeniden örgütlenmesidir. Bunun önşartı Devlet’i siyasî İslam’dan kurtarmak, yani laikliktir. Cumhurbaşkanı camiye gidip bizzat Kuran okuyor, muhalefetin potansiyel lideri “her yeri titreyerek” hırka-i şerif ziyareti yapıyorsa, Anayasa’da yazan laiklik fiilen kaldırılmış demektir. Buna razı mı olduk, ey laikliği önemsemeyen devrimciler, İmamoğlu aşığı Atatürkçü CHP kitlesi?
Ne kadar itaatkâr ve disiplinli olduğunu ülke içinde ve dışında defalarca kanıtlayan, hak gaspı ve özelleştirmeler karşısında mesela fabrika kapılarını içeriden lehimleyerek direnişe geçmek gibi kötü alışkanlıkları olmayan işçi sınıfımızın yabancı sermayeye değil, en azından sendikal bilince, sahici sendikalara ihtiyacı var. Toplumun aydınlanmaya, bütün kesimlerin örgütlenmeye, medyanın iktidar ve sermayenin baskısından kurtulmaya ihtiyacı var. Ekonomik ve politik krizden çıkış da buna bağlıdır. Devlet’in yeniden örgütlenmesi gerekir. En kral sermayeyi memlekete getirip, limanları en elverişli şartlarda doksan yıllığına kiraya vererek, mevcut rejimin ömrünü uzatmak dışında varılacak bir hedef yoktur.
Türkiye ışıklarını söndürmüş, kaptanı meçhul, ambarında güvertesinde kamaralarında yolculuk edenler birbirine yabancılaşmış, motorları arızalı, içi su alan bir gemi olarak kıtalararası yolculuğa çıkarsa, batar. Ya da güçlü birisi halat atıp kendi limanına çeker. Geminin durumu iyi değil. Onarmak lazım. Aydınlık, 03. 06. 2019