Yavuz Alogan
Böyle durumlarda, “Seçmen mesaj verdi” demek âdettir. Seçmenlerin sayısı değişmediği hâlde aradaki farkın bu kadar büyük olması, Türkiye nüfusunun % 18’ini barındıran İstanbul’da AKP’ye ve Cumhur ittifakına yönelik tepkinin şiddetini ifade ediyor.
İstanbul seçimlerinde AKP, devletin bütün imkânlarını kullanarak ve bizzat Sayın Reis’in prestijini ortaya koyarak verdiği yıpratma savaşını kaybetti, kendi tarihinin en ağır yenilgisini aldı. AKP’nin kibrinden, Saray’ının şatafatından, damadından, Devlet Bahçeli’nin tehditlerinden “mitil”inden bıkan, gelecek umudunu kaybeden insanlar tanımadıkları, sınamadıkları, ne düşündüğünü bile bilmedikleri fakat sempatik, becerikli ve “çağdaş” buldukları zengin bir müteahhide umut bağladılar ve laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olan AKP’nin ideolojik hegemonya duvarında onarılması imkânsız bir gedik açtılar. Pazar gecesi İstanbul ve Ankara’da yeniden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı yükseldi. Belediye seçiminin yarattığı yüzey dalgası daha derin bir dip dalgasının habercisidir.
AKP’nin bu seçim sürecinde yaptığı en vahim hareket, kaybedeceğini anlayınca can havliyle İmralı’ya sarılması olmuştur. Hendek Savaşları’ndan sonra HDP, evreler hâlinde zayıflamış ve hareket kabiliyetini önemli ölçüde kaybetmişti. PKK’nin Kandil-İmralı-HDP bileşenleri birbirinden kopmuş, PYD/YPG ise Amerikan Conisi’nin güdümünde dışsal bir olgu hâline gelmişti. Bülen Arınç’ın girişimi ve MİT’in inisiyatifiyle kotarılan İmralı’dan mektup girişimi, yeni bir “çözüm süreci” ihtimalini gündemin neredeyse merkezine yerleştirdi; ayrılıkçı hareketin bütün bileşenlerine kendi aralarında eşgüdüm sağlama fırsatı verdi; ve bütün dünyaya HDP’yi seçimlerde bir tür anahtar parti gibi gösterdi. Millet İttifakı bu partiyi düştüğü yerden kaldırıp canlandırmıştı; AKP’nin İmralı’dan medet uman alçaltıcı ve kendi içinde tutarsız davranışı ise onu önemli bir politik aktör hâline getirdi.
Her gün şehit cenazesi kaldırılırken, “barış bildirisi” imzaladı diye akademisyenlerin hayatı karartılırken, bir sürü insan “terör örgütü”nü övmekten cezaevinde yatarken, Sayın Reis ve adamları Millet İttifakı partilerini terör örgütüyle işbirliği yapmakla suçlayıp tehdit ederken, Saray’ın “terörist başı” dediği adama son anda mektup yazdırıp ayrılıkçı hareketin iç sorunlarından hareketle seçim manevrasına girişmesi, yurtta ve dünyada hiç kimseye izah edilemeyecek kadar tutarsız ve vahim bir durum yaratmıştır. Siyasî iktidar, ülkenin bekasıyla ilgili en temel konuda samimi olmadığını göstermiş, muazzam bir açık vermiştir; iktidarda kalma uğruna her yola gelebilecek aynı pragmatist/oportünist tutumu bir kez daha sergilemiştir. İmralı’yı yeniden bir siyasî figür hâline getiren bu tutumun özellikle uluslararası alanda yaratacağı vahim etkileri göreceğiz. PKK’nin gizli ve açık kadrolarının CHP yönetimine kıyasla çok daha sağlam dış bağlantıları, tecrübeye dayanan daha gelişmiş ve etkili bir çalışma tarzı olduğunu da unutmamak gerekir.
İstanbul seçimiyle birlikte AKP’nin çözülme ve bölünme süreci başlamış, yukarıda da dediğimiz gibi, bu partinin ideolojik hegemonya alanında bir gedik açılmıştır. Ancak bu gedikten içeriye sızacak şeyin demokrasi, huzur, güven, refah vs olacağını sananlar çok fena yanılıyorlar. Türkiye’nin bütün dengeleri bozuk, ekonomisi çöküşün eşiğinde, ordusunun yapısı altüst edilmiş ve dış politikada tarihinin en kritik ve tehlikeli kavşağında duruyor. Açılan gediğin arkasına, düveli muazzama’nın bir “demokrasi karnavalı” yaratarak yığılması, bu tuhaf İstanbul zaferiyle iyice sevindirik olan partilerin ve hareketlerin, ayrılıkçıların ve solcu gibi duran liberallerin, siyasî toplumun AKP’den bunalmış kesimlerini bir süre kadar peşi sıra sürüklemesi beklenmelidir.
Türkiye’nin bir “demokrasi” karnavalına değil, Devlet tecrübesine, geleneksel ve sağlam bir dış politikaya, askerî reforma, iktisadî planlama ve toplumsal kalkınmaya, laik ve bilimsel eğitime, toplamda yeni bir anayasal mutabakata ihtiyacı var. Türkiye’nin ciddiyete ihtiyacı var. Dere geçilirken elbette at değiştirilmez, fakat altınızdaki at ölmek üzereyse mecbur kalırsınız. Aksi halde ölmüş atın sırtında akış istikametinde sürüklenip gidersiniz.
Ağır kriz dönemlerinde ve enformasyon bombardımanı altında görüş alanımız daralır. Herkes olaylara kendi penceresinden, kendi ilgi alanının acil gerekleri ya da güncel siyasî çıkarları açısından bakmaya başlar. Fakat kriz derinleştikçe görünen malzeme ile gerçek malzeme arasındaki fark ortaya çıkar. Siyaseti tribünlerden futbol maçı gibi izleyen kitleler sahaya inerek oyuna müdahale etmeye başlarlar.
Bu sütunda defalarca siyasî partilerin merkez yönetimlerinin tabanlarındaki çoğunluk eğilimini yansıtmadığını yazdım. Türkiye’de en geniş muhalif taban, bütün siyasî parti ve hareketlere dağılmış olarak, Cumhuriyet Devrimleri’ne, laikliğe ve Kemalist Devrim Kanunları’a bağlıdır. İçinde bulunduğumuz süreçte bütün partiler bölünecek ve değişim geçirecektir. Şimdiki yüzey dalgası derin bir dip dalgasına dönüşecektir. Pazar gecesi İstanbul ve Ankara’da atılan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı bu dip dalgasının habercisidir. Aydınlık, 24. 06. 2019