Yavuz Alogan
Şehrimizin silueti yoktur ağbiler… Zira İstanbul gibi içinden derya geçmez; bozkırın ortasına kurulmuştur, rengi de kurşûnidir. Şu son on yıl içinde şehrimizin havası, anlamı bozulmuş, eski Ankaralı için önem taşıyan bütün semboller yok olmuş, kentin kendine özgü renkleri solmuştur. Bir ibrik-maşrapa-keçi-şelale, duble yol, kaldırımları daraltıp protokol yolunu genişletme, taşralı küçük esnafı başkentin göbeğine taşıma, metroda gündüz vakti avaz avaz Kuran okutma, beton-demir alt-üstgeçit, ithal bitki mekânına dönüşen şehrimiz, şimdi de bir tür İslami Lunapark olma tehlikesiyle yüz yüzedir. Bu tehlikenin sebebini, İ. Melih’in küçükken annesi tarafından muhtemelen hayvanat bahçesine götürülmemiş, salıncaklara bindirilmemiş, kendisine oyuncak alınmamış olmasına bağlıyorum.
Bir insanın yaşayabileceği en büyük hüzün, kendi şehrinin yarım yüzyıldır bildiği yapısının ve insan dokusunun adım adım değişmesi, bildiği ve sevdiği her şeyin yok edilmesi ve yerini özentili arabesk ucubelere bırakmasıdır. Tabii bir de Cumhuriyet’le hesaplaşma azmi, Cumhuriyet’e ait olan her şeyin yerine inanılmaz zevksiz, betondan mamul çakma Selçuklu yapılarının geçirilmesi var…
Ankara, malum, bir öğrenci ve memur kentidir. AKP, kadrolarıyla şehrimize akın ederken kendi memur tabakasını da yaratmıştır. Öğrenciler ise kampuslara hapsedilmiş, şehirle bağlantıları kesilmiştir. Şehrin aydın insanları, orta Anadolu kentlerinin halkı gibi göçe başlamış ya da çatışarak değil de sessizce Ümitköy taraflarına çekilmiştir. Şehrin sokakları meydanları daraltılmış, hayat alanı kısıtlanmıştır. Ankara, emekçiye, öğrenciye, yurtsever aydına kapatılmıştır.
Ah benim Ankaralı kardeşlerim, siz bu şehrin kültür hayatını 60’lı 70’li yıllarda görseydiniz, diyerek yazıya devam edecektim ama ağır nostaljiye saplanmamak için burada kesiyorum.
Yerel seçimlerde Ankara, CHP tarafından sırtından hançerlenmiştir. Şehir halkı, Deniz Gezmiş’e ve her türlü solcuya ağız dolusu hakaret eden ülkücü militan Mansur ile İ. Melih arasında seçim yapmaya zorlanmıştır. Daha doğrusu, şehrimizin ilerici/yurtsever insanları ilk anda böyle bir tercihe zorlandıklarını sanmışlardır. Hâlâ böyle sananlar da olabilir. Okumakta olduğunuz yazıyı da işte bu yüzden, şehrimizin insanlarını uyarmak için, Mansur ile İ. Melih arasında tercih yapmak zorunda olmadıklarını bir kez daha duyurmak için yazıyorum.
Haziran Ayaklanması’nda “devrim göz kırptı”. Ankara’da yerel seçim öncesinde de sosyalistlerin birleşik cephesi göz kırptı. ÖDP, TKP, Halkevi ve EHP bir araya gelerek solun adayını belirlediler. Aslında bu kararda solun niyetlerinden çok, belirlenen adayın özelliklerinin belirleyici olduğunu söylemek abartı olmaz.
Kimsenin itiraz etmeyi aklından bile geçiremeyeceği, herkesin tanıdığı ve sevdiği, herkesin ağbisi olan adaylar vardır. Sosyalist solun Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği Kaya Güvenç işte böyle birisidir. Kendisi bir makine mühendisidir. 12 Mart döneminde iki yıl tutuklu kalmıştır. 1980’lerin sonunda Sosyalist Birlik Partisi’nin kuruluş çalışmalarına katılmıştır. Uzun yıllar Makine Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyeliği, 1976-1978 yılları arasında TMMOB Genel Sekreterliği, 2000-2004 yılları arasında TMMOB Başkanlığı görevlerinde bulunmuş; TMMOB’un tarihini anlatan bir kitap yazmış; 2001 krizinin ardından kurulan, on beş sendika, dernek ve meslek örgütünün oluşturduğu Emek Platformu’nun dönem sözcülüğünü üstlenmiştir. Kaya Güvenç, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) üyesidir. Yazar ve çevirmendir. Sosyalist solun, gerçek sosyal demokratların, emekçilerin, öğrencilerin, kendisini sahiden Ankaralı hisseden herkesin adayıdır.
Günümüzde siyasetçi için belirlenen kriterlerin seviyesi çok aşağılara inmiştir. Mesela bir aday hakkında “hırsız değildir, rüşvet yemez, vatandaşın parasını çalmaz,” deniyorsa, o kişinin siyaset için ideal bir şahsiyet olduğu anlaşılıyor. Politikacının “hırsız” olmamakla övüldüğü ve övündüğü bir ülkede yaşıyoruz. Vatandaş soruyor: “Bu adama niye oy vereyim?” Cevap: “Hırsız değil.” Kritere bakınız!… Herhalde birkaç yıl sonra adaylarını, “bu adam alçak, namussuz, tecavüzcü ve hırsız değildir!” diye tanıtacaklar.
Kılıçdaroğlu da bu şekilde pazarlanmıştı: “Hem temiz, hem de dürüst bir insanoğlu.” Başka? Ne düşünüyor, programı ne, sosyal demokrat düşünce içinde yeri nedir? Yok bunlar! Sadece “temiz” ve “dürüst” bir insanoğlu! Buna “çağdaş demokrasi” değil, kabile demokrasisi denir. Türkiye’de parlamenter sistem çökmüştür. Partilerin programları, birbirinden farklı görüşleri yoktur. Parayı bastıran kendini seçtiriyor; çok büyük parayı bastıran; kara parasını ayakkabı kutularına, kasalara sandıklara sığdıramayan da iktidara geliyor, “Sağlam İrade” falan oluyor. Bunların birbirinden farkı yoktur. Türkiye’nin siyaset sahnesinde bir tarafta sosyalistler vardır, öteki tarafta bütün diğer partiler. Bu yerel seçimlerde de Ankara’da bir tarafta tek başına Kaya Güvenç vardır; öteki tarafta Mansur Yavaş, Melih Gökçek ve diğerleri vardır.
Mansur Yavaş da “çok dürüst, pek temiz bir adam” diye övülüyor. Önce bir düzeltme yapalım: bu şahıs solun değil, sağcıların, ülkücülerin adayıdır ve CHP’li seçmenler bu yerel seçimlerde genel merkezlerinin yaptığı bir oldu-bittiyle bu adaya mecbur bırakılmışlardır. Ankara’nın bir kasabasında belediye başkanlığı yaparken, bir sermaye grubunun nedeni belli olmayan bir cömertlik sergileyerek döktüğü paralar sayesinde birkaç evi restore ettirmesinin, esnafı hoş tutmasının dışında hiçbir olumlu özellik taşımayan bu şahıs, sosyal demokrat solun bütün değerlerine yabancıdır ve sosyalist solun bütün değerlerine düşmanlığını açıkça ifade etmiştir. Şimdi, üzerinde “Solun tek adresi Mansur Yavaş” yazan altı oklu afişlerden, otuz iki dişini göstererek Ankaralıya sırıtıyor. CHP, dalga geçecek başka şehir bulamadı mı?
CHP bu şahsı aday yaparak Ankara halkına ihanet etmiştir. MHP’nin genel başkanlığına oynayan adam CHP’nin belediye başkan adayı olmuştur. Bu nasıl bir ilkesizlik ve oportünizmdir! İnsan, savunduğu ilkeler uğruna, bir düşünce uğruna hayatını verir; insan kendi ilkelerini, artık o ilkeler sosyal demokrat mı olur, Kemalist mi olur, her ne olursa, bir yerel seçim kazanma uğruna bu kadar kolay harcar mı? Harcıyorsa, o partinin üyeleri, milletvekilleri, ideologları/teorisyenleri isyan etmez mi?
Ses yok!!
Olay, gayet normalmiş gibi algılanıyor ve kırk yıllık ülkücü-faşist, sosyal demokratların ve solcuların adayı olarak pazarlanıyor. Geçmişte Demirel’in sapına kadar Amerikancı ve sağcı; Ecevit’in gerçekten sosyal demokrat; Türkeş’in samimi bir ırkçı-faşist olduğunu kesinlikle bilirdik. Peki şimdi bu Kılıçdaroğlu’na ve Mansur Yavaş’a ne diyeceğiz? Ne bunlar? İlkeleri yoksa niye siyaset yapıyorlar?
Yerel seçimlerde Sol’un ortak adayı ülkücü Mansur Yavaş değil, Kaya Güvenç’tir. Ankara’da Kaya Güvenç’in karşısındaki adaylar, İ. Melih Gökçek ile CHP’nin ülkücüsü Mansur Yavaş’tır. Ankara’nın İslami bir Lunapark olmaması, Belediye’nin mafyalaşmaması için; “Kendi kaderimizi belirleyebiliriz,” diyen Kaya Güvenç’i destekleyelim. Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Bu seçimlerde Ankaralı, direnerek kendini yeniden kuran bir halk olduğunu kanıtlamalı; şantaj ve rüşvetle yönlendirilen bir sürü olmadığını dost düşman herkese göstermelidir. RED, 27. 02. 2014