KARŞI MAHALLEDEN OY DİLENMEK

Yavuz Alogan

         Türkiye tehlikeli bir yola girdi. Henüz hissetmiyoruz ama  rejim değişti.  Değişen rejimin evreler hâlinde  daha sivri ve  keskin hâle geleceğini gösteren  ilk örnek  Resmî Gazete’de yayımlandı. 477 sayılı KHK ile  bakanlar kurulunun  bazı kanunlardan gelen yetkileri doğrudan Cumhurbaşkanı’na devredildi. Önümüzdeki aylarda tek parti rejiminin  Tek Adam rejimine doğru evrildiğini göreceğiz. Bendeki Reis takıntısı âni bir sıçrama yaptı. Führer, Duçe, Vojd, Caudillo, Sezar,   Reis gibi kavramlar kafamın içinde çınlamaya başladı.

         Peki muhalefet ne yapıyor? Türkiye’nin fotoğrafını çekmeye hazırlanıyor. Aslında halk muhalefetin fotoğrafını 24 Haziran gecesi çekti. CHP yönetimi görme bozukluğundan mustarip olmasaydı bu fotoğraftan ders çıkarırdı. Fakat ısrarla gözlüklerini değiştirmiyor ve  göremiyor. Demokrasi tramvayının son durağa geldiğini de idrak edemedi. CHP Sözcüsü, “Seçim sonuçlarının objektif analizi için düğmeye bastık,” dedi. Düğmeye basıp Türkiye’nin fotoğrafını çekecek. Peki çektiği fotoğrafa bakıp ne yapacak? Sayın Bülent Tezcan onu da söylüyor: “Oy aldığımız ‘bizim mahalle’ye hitap eden  dili terk edeceğiz; ‘karşı mahalle’den oy isteyen, onlara hitap eden bir dil ve çalışma yöntemini benimseyeceğiz.” Müthiş bir siyasî taktikle karşı karşıyayız!

         CHP sözcüsü, Türkiye’nin iki mahalleye bölündüğünü itiraf ediyor ve  “karşı mahalle”den  oy almak için  Cumhuriyet Aydınlanması’nın dilini terk etmeye, mahalle muhtarının söylemini ve davranışını taklit etmeye hazırlanıyor.

         Çalışma yöntemi deyince benim aklıma bulgur makarna kömür ihale dağıtmaktan, seçmeni “müşteri”ye dönüştürmekten, laiklik karşıtı faaliyetlerden başka bir şey gelmiyor. Karşı mahallenin dilini benimsemek için   CHP kitlesi  topluca cuma namazı kılabilir, hac seferleri düzenleyebilir, parti toplantılarında mevlüt   okutabilir, çarşaflı hanımlara CHP rozeti takabilir, sivil toplum kurumlarına dönüşen tarikat ve cemaatlere mensubiyeti teşvik edebilir; böylece, bir avuç oy uğruna laikliğin tabutuna son çiviyi çakabilir.

         Bu noktaya ülkenin  Devlet geleneğini ve siyasî kültürünü harcayarak geldik. Şimdi siyaset kurumunun iflas ettiği noktada duruyoruz. “Bizim mahalle”yi kapatıp  topluca “karşı mahalle”ye geçin. Nasıl olsa Tek Parti rejimi!… Yasama, yargı, yürütme,  askeriye, eğitim, ekonomi her şey tek partide buluştu, tek parti ise tek liderde birleşti. Kapatın partilerinizi, irili ufaklı muhalif fraksiyonlar olarak AKP’ye katılın.  Her şey orada var: ihaleler, terörle mücadele kararlılığıyla eşzamanlı  “çözüm süreci” ihtimali, devlet teşviki,  antiemperyalizm, medyatik imkânlar, yerel yönetimlere özerklik ve vatanseverlik, milliyetçiliğin ümmetçi yorumu, fakir fukara garip guraba fonları, Avrasyacılık ve NATO tercihleri, kitap  gazete dağıtım imkânları…  Böylece, “çocuk sürekli hırsızlık yapıyor ama derslerine iyi çalışıyor” ya da  “adam mafya-tarikat rejimi kurdu ama vatansever” gibi  karışık mesajlar vermekten de kurtulursunuz. İrileşir, dirileşir, hep birlikte Türkiye olursunuz. Tek şef yönetimine siyasî korporatizm yakışır. Birleşin AKP’yle!

           Siyasette, muhalefet ettiğiniz kuvvetin olumsuz yanlarının yanı sıra “olumlu” yanlarını  bulup öne çıkarmak ve bunun üzerinden siyaset geliştirmek diye bir şey var mı? Objektif resim çekecek ya da derin analiz yapacaksanız kitap yazın, siyaset yapmayın.  Beka sorunu, rejim sorunu, insanlık sorunu, çocukların ve kadınların hayatını koruma sorunu, “şahsi menfaatleri müstevlinin siyasî emelleriyle tevhid etme” ihtimali varsa, siyasî muhalefet “celâdet” gösterilerek topyekûn yapılır! Aksi halde hiç kimseyi birleştiremez, kendi kuvvetlerinizi de kararsızlığa sürükler, kendi içinizde ayrışır ve insanları yabancılaştırıp siyasetten uzaklaştırırsınız. Biraz öfkelenin, biraz ümitsizliğe kapılın, bir zararı olmaz! Aşırı derecede iyimser, hep mütebessim, akıllı ve analitik olmanın, her şeyi güzelce izah etmenin insanların asabını bozmak dışında bir faydasını göremedik.

         Cumhuriyet değerlerini savunmaktan vazgeçtiniz.  Yükselttiğiniz sahte umutlar  sizi destekleyen insanlarda derin bir umutsuzluk ve karamsarlık yarattı. Gençleri siyasetten soğuttunuz. İyimserlik ile körlük arasındaki kırmızı çizgiyi geçtiniz, aptallık ile ihanet arasındaki çizgide duruyorsunuz. Şimdi de “karşı mahalleye hitap eden bir dil ve çalışma yöntemi”ni benimseyeceksiniz, öyle mi? Karşı mahalleden istediğiniz kadar oy dilenin, paraya, güce ve silaha hükmeden sahicisi varken taklidine kimse yüz vermez. Ben Reis’in yerinde olsam hepinize birer bakanlık ya da “ofis şefliği” verirdim.  Aydınlık, 06.07. 2018