Yavuz Alogan
Ukrayna savaşının başında Putin’i Hitler’e benzeten batı medyası, Kremlin yönetiminin içeriden çözülme belirtileri göstermesi üzerine Joe Biden’ı Woodrow Wilson’a benzetmeye başladı.
Açılışı Foreign Affairs (18 Temmuz 2023) yaptı: “ABD Başkanı Joe Biden, tıpkı Başkan Woodrow Wilson’ın 1918’de savaş sonrası Almanya için bir vizyon formüle etmesi gibi, Putin sonrası Rusya’nın ana hatlarını ortaya koymalıdır.”
Max Bergmann imzalı yazı ABD’nin 1918’de Almanya’nın teslim olmasındaki rolünü abartıyor. Wilson’ın savaşın son sahnesinde söylediklerini Almanların teslim olmasına yol açan “pek çok etkenden biri” olarak gösteriyor.
Dört yıl süren savaş sırasında İmparator’a ve Şansölye’ye rağmen ülkeyi fiilen yöneten Alman generalleri 29 Eylül’de Hindenburg Hattı yarılınca savaşı kaybettiklerini, II. Reich’ın sona erdiğini anlamışlardı. Yönetimi sivillere bırakarak geri çekildiler. Şansölye Georg von Hertling’den silah bırakma görüşmelerini başlatmasını istediler.
Woodrow Wilson bu noktada devreye girdi. Alman İmparatoru ve generallerle barış görüşmesi yapılamazdı. Galipler ancak Alman halkının gerçek temsilcileriyle muhatap olabilirlerdi. Almanya’da monarşinin yerine daha kabul edilebilir, makul bir hükümet istiyordu.
Almanya’nın durumu şimdiki Rusya’ya benzemiyordu. Muazzam bir karışıklık vardı, halk isyan hâlindeydi. Bankalar iflas etmiş, hiper enflasyon azmış, tayınlar azalmıştı. O sırada Münih’te Oswald Spengler adında genç bir bilim adamı “daha sıcak olan tavana yakın olmak için sandalyesini masanın üzerine koyarak mum ışığında yazdığı Batının Çöküşü adlı kitabının son bölümünü bitirirken bu apokaliptik [kıyamet benzeri] ruh hâlini özetledi” (Claus P. Fischer, Nazi Almanyası-Yeni Bir Tarih, ALFA 2020, s.63). Spengler’in çöküş hâlindeki Batı tasviri daha sonra Nazilerin demokrasiye son verme gerekçelerini takviye edecekti.
İdeolojilerin yükselerek çatıştığı, arayış dolu, her yerde isyanların patlak verdiği çok heyecanlı bir dönemdi. Bir yanda Alman militarizmi aşırı milliyetçilikle kaynaşarak canlanıyor, öte yanda Lenin ve Troçki Alman komünistlerinden işçi devrimi bekliyordu.
Günümüzde Rusya’nın halk katında yaşamakta olduğu ölüm sessizliğine hiç benzemiyor. Putin’in “kovulması” hâlinde bu derin sessizliğin nasıl bir patlamaya dönüşeceğini kimse bilmiyor.
Almanya’da nihayet Wilsongillerin dediği oldu. 1919’da dünyanın en demokratik anayasalarından biri olan Weimar anayasası kabul edildi, Versay Antlaşması ağır yaptırımları ve savaş tazminatlarıyla ülkenin canına okudu. Almanlar, Wilson’ın ünlü 14 Maddesi’nin kendilerine de uygulanacağını sanmışlardı.
Hitler 1933’ten sonra adım adım hem anayasayı hem de antlaşmayı yok edecekti. Ekonomisi çökmüş, ordusu dağıtılmış, iç cephesi bozulmuş bir ülkede anayasal demokrasinin işlemeyeceği kanıtlandı.
Foreign Affairs, Putin’den sonra Rusya’da da benzer dramatik gelişmelerin olabileceğini öngörüyor. Rusya’nın zayıflatılması ve aşırı tavizlere zorlanması sertlik yanlısı bir ekibin iktidarı almasına, tıpkı Versay sonrası Almanya’da Nazi Partisi’nin yükselişi gibi bir duruma yol açabilir, diyor. Batı’da sert bir Rus milliyetçisinin Putin’in yerini alabileceği kanaatinin yaygın olduğunu söylüyor. “Fakat Putin zaten sert bir milliyetçi” diyerek, ne fark eder demeye getiriyor.
Savaşı bitirmeleri, Ukrayna’nın egemenliğini kabul etmeleri, Batı’yla gerilimi düşürmeleri ve Putin’i kovmaları karşılığında ülkelerinin yenilgi ve çöküşten esirgeneceğine ilişkin Ruslara güvence verilmesini tavsiye ediyor. Fakat Wilson’ın Şubat 1918’de cezalandırıcı yaptırımların olmayacağına dair Almanlara verdiği sözün havada kaldığına değinmiyor.
Yazının tamamından Prigojin ayaklanmasının ABD’de büyük bir umut yarattığı anlaşılıyor: “Putin’in kovulacağını düşünmek hâlâ zor olsa da, Prigojin dünyaya Moskova’da bile her şeyin mümkün olduğunu hatırlattı” (agy). Yazar birkaç yerde Putin’in kontrolü kaybettiğini belirtiyor. Onu gidici görüyorlar, bir muhatap çıkar mı diye bakınıyorlar.
Fakat, yazara göre, Rusya’nın savaşı kaybettiğine ve konumunun savunulamaz olduğuna inanması da gerekiyor. Bu da ABD Başkanı’nın sözlerine değil, Ukrayna’nın savaş alanındaki başarısına bağlı. “Ancak ordu, seçkinler ve halk arasına bu savaştan çıkmanın bir yolu olduğuna dair bir fikrin tohumları ekilirse sonuç alınır” (agy).
Biden’ın, son NATO zirvesini değerlendirirken, “Putin savaşı çoktan kaybetti” demesi, ardından CNN’e verdiği mülakatta “Süreç devam ederken Ukrayna’ya tıpkı İsrail’e olduğu gibi güvenlik ve silah sağlamaya devam edeceğini” (CNN, 09.07.23) söylemesi, bu bağlamda anlam kazanıyor. İsrail benzetmesi anlamlı, desteğin sonuna kadar süreceğini gösteriyor.
ABD iklim elçisi John Kerry, Hazine Bakanı Janet Yellen ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Çin’i peş peşe ziyaretlerinin ardından, yüz yaşındaki fosilleşmiş Henry Kissinger’ın dün Çin’de boy göstermesi tabloyu tamamlıyor.
Yaşlı Amerikan tilkisi Kissinger, 1971 yılında Çin Başbakanı Çu En-lay tarafından kabul edildiği Diayutay Konuk evinde ağırlanıyor. Çin’de bu türden sembolizm önem taşıyor. Başka yerde de ağırlayabilirlerdi.
Şi Cinping, “Çin eski dostunu, onun Çin-ABD halklarının dostluğuna yaptığı katkıyı unutmayacak” gibi sözlerle Kissinger’ı duygulandırıyor. Kissinger ise “İki ülke arasındaki ilişkiler dünya barışı ve toplumlarımızın ilerlemesi bakımından belirleyici (merkezî) olacak,” diyor.
Çin’in dış politikasından sorumlu Vang-yi, “ABD’nin Çin politikası, Kissinger tarzı diplomatik bilgeliğe ve Nixon tarzı siyasî cesarete ihtiyaç duyuyor” sözleriyle, Çin tarafının sürpriz ziyaretin amacını anladığını göstermiş oluyor (Sputnik, 20. 07. 23).
Büyük küresel oyuncuların kapılar kapanınca ne konuştuklarını, nasıl pazarlık yaptıklarını, olası gizli protokolün nasıl kotarıldığını asla bilemeyiz. Gelişmelere bakarak anlayacağız. Ancak 1971’deki gibi Vietnam/Kamboçya/Laos hattında Yankee emperyalizmine karşı halk savaşının verildiği, Sovyetler Birliği ile ÇHC’nin dış politikada düşman olsalar da benzer ideolojik konumları paylaştığı bir Soğuk Savaş döneminde yaşamıyoruz. O koşullarda Nixon ile Mao Zedung’un bir araya gelmesi bütün dünyada şok etkisi yaratmıştı.
Geçmişin sorunlarıyla kıyaslandığında Rusya’nın Ukrayna çıkmazı ve Çin’in Putin’e verdiği diplomatik destek, aşılması kolay sorunlar gibi görünüyor. Çin ile ABD’nin anlaşabileceğini, en azından paylaşım sorunlarını erteleyebileceğini ancak tahmin edebiliriz.
Siyasî sistemleri, rejimleri farklı da olsa kapitalist dünyanın en iddialı iki ülkesinin giderek nükleer silahların kullanılacağı bir kapışmaya girecek yerde, yeni bir Birleşmiş Milletler düzeninde, en azından kuralları müzakere edilmiş bir küresel ticaret sisteminde anlaşmaları, şimdi makul ve daha yakın bir ihtimal gibi görünüyor. Veryansın, 21.07. 2023