BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN

Yavuz Alogan

        Geçen gün İstanbul’un fay hatları üzerinde deli gibi bisiklet sürerken, birden aklıma Cevat Fehmi Başkut’un  “Buzlar Çözülmeden” adlı  üç perdelik tiyatro oyunu geldi.

        Yanlış hatırlamıyorsam, önce 1960’lı yılların sonunda Ankara, Ulus’taki Küçük Tiyatro’da, daha sonra Mithatpaşa Tiyatrosu’nda seyretmiştim.

        Deli Kaymakam’ı Devlet Tiyatroları’nın yetiştirdiği en büyük oyunculardan Yalın Tolga canlandırıyordu. Avcı biçimi ceketi, külot pantolonu, öfkelendiğinde üzerinde kamçısını şaklattığı körüklü çizmeleri, çatık kaşları ve çılgın bakışlarıyla karakter bugün bile gözümün önündedir.

Halkı soyan tefecileri, softaları, toprak ağalarını, hırsızları cezalandırıyor, kolunu uzatıp beş parmağını açarak, “Tam beş yıl!” diye haykırıyor, her birine beşer yıl hapis cezası veriyordu.  Yolları kar ve buzla kapanmış, kaymakam bekleyen bir kasabaya tımarhaneden kaçarak her nasılsa gelmiş bir deliydi. Bütün telaşı, “buzlar çözülmeden” kasabadaki yolsuzluğun, gericiliğin, hırsızlığın kökünü kazımaktı. Kötülerin foyasını ortaya çıkarıyor, zorlukların üstesinden geliyordu.

Fakat sonunda buzlar çözülüyor ve tımarhanenin doktorları jandarma eşliğinde kasabaya geliyorlar, mağrur deli kaymakam  bando mızıka eşliğinde sağa sola emirler vererek dimdik yürüyüp ambulansa binerek gözden kayboluyor, ardından kasaba “deli kaymakamı isteriz!” diye slogan atarak ayaklanıyordu. 

        O sırada Mançalı Şövalye Don Kişot’un maceralarını okuyordum. Hilmi Kitabevi’nin 1942 basımı iki ciltlik baskısı mıydı? Evde bir tek o vardı. Yoksa Bilgi Yayınevi’nin çıkar çıkmaz hemen koşup satın aldığım yeni baskısı mı? 

Don Kişot ile Deli Kaymakam’ı benzeştiren bir kompozisyon yazmıştım. Edebiyat öğretmenimiz Sabahattin Engin, ki kendisi Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatrolarında oyunları sahnelenen bir piyes yazarıydı aynı zamanda, ne demişti, nasıl not vermişti şimdi hatırlamıyorum. 

Don Kişot’un hayallerinin peşinde insanlara umut vererek gerçek dünyada kaybolup gittiğini, Deli Kaymakam’ın ise yakaladığı fırsatı değerlendirerek hayallerinin peşinde gerçek dünyayı değiştirdiğini fakat ikisinin de son tahlilde kötüleri cezalandırmak ve iyileri korumak için mücadele ettiğini yazmış olmalıyım.

        Neyse, konuyu dağıtmayalım…

        Kendi içinde tutarlı olan ve dışarıya kendisini mantıklı gösterme imkânına sahip yerleşik ve yaygın bir sömürü sistemine, o sistemin getirdiği kurallara itaat edilerek ve çizdiği sınırlar içinde kalınarak meydan okunamaz. 

Kendini yenileme kapasitesini kaybedecek ölçüde yıpranan bir sistem ancak kendi ikizini üreterek ömrünü uzatabilir; önceden çizilmiş sınırlar içinde mevcut kurallara itaat etmesi şartıyla sadece kendi ikizinin  meydan okumasına izin verebilir.

Burada görüntü / görsellik; inandırıcı seyirlik manzaraların, optik yanılsamaların yaratılması çok önemlidir, profesyonellik gerektirir. Sistemin ikizi sisteme gerçekten meydan okuyormuş gibi gösterilmeli, bünyesinde var olmayan bütün olumlu, hatta efsanevi özellikler ona atfedilmelidir.  

Dışarıdan bakanların bir meydan okuma, hatta toz duman içinde müthiş bir meydan savaşı gördükleri yerde yaşanmakta olan gerçeklik, aslında sistemin ömrünü uzatma, kendini yenileme şansını yeniden yakalama çabasından ibarettir.

İşte tam bu aşamada sahneye çıkması gereken kişi Deli Kaymakam’dan başkası değildir.  Yanında Sanço Panza misali onu takip eden Deli Çavuş’tan başka kimse yoktur -oyunda bu rolü opera sanatçısı rahmetli Muammer Esi oynuyordu, günümüzde kimse hatırlamaz kendisini.  Deli Çavuş, Kaymakam’ın yaptıklarına akıl sır erdiremez fakat onu izlemekten, her dediğini yapmaktan da geri durmaz.

Kaymakam, sistemin getirdiği bütün kuralları çiğner; yöneticiler hem egolarını tatmin etsinler hem de halka sahte umutlar versinler, içinde oynayıp dursunlar, bu arada çaktırmadan küplerini doldursunlar diye sistemin tebeşirle yere çizdiği sınırları aşar ve eli titremeyen şaşmaz bir Jakoben adalet duygusuyla kasabayı her türlü fesat ve yolsuzluktan, gericilik ve rezillikten arındırır, baskı ve zulümden kurtarır.  Buzlar çözülmeden görevini tamamlamıştır. Kasabada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Kaymakam tımarhaneye götürülürken Deli Çavuş gözyaşları içinde onu asker selamıyla uğurlar. Çok dokunaklı bir sahnedir.  Fonda isyan eden halkın feryatları, sloganları yükselir. Oyunda gerçekten böyle bir dış ses var mıydı yoksa ben mi uyduruyorum, bilemedim şimdi. Oyunu sahneye koysam kırmızı ışıkla aydınlatılan arka perdeye isyan eden milyonlarca insanın siluetini yansıtırdım.

Şu fırtınalı pazar gününde herkese mukayyet olunmamış, yani zincirlerinden boşalmış deli akılları diliyorum.   Veryansın, 12. 03. 2023