SEKİZ KÖŞELİ KASKET

Yavuz Alogan

         Sayın Muharrem İnce’nin kafasına mutlaka bir şey giymesi gerekiyor. Merhum Demirel’in şapkası vardı. “Şapkayı alıp gitti,” derlerdi. O da “Şapkayı bırakıp da mı gitseydim?” diye cevap verirdi. Merhum Ecevit’in ise sosyal demokrat işçilerin giydiği  Avusturya tarzı proleter bir kasketi vardı.

         “Image maker”lar (politikacıyı halka cazip göstermekle görevli imaj imalatçıları) Soma’da halkın karşısına çıkarken Sayın İnce’nin kafasına, biraz Ecevit’i çağrıştırsın, biraz da halkçı ve popüler bir hava versin diye sekiz köşeli bir kasket geçirdiler. Fakat Sayın İnce fizyonomi itibariyle biraz Benito Mussolini’yi andıran abus (somurtkan, çatık) bir çehreye sahip olduğu için sekiz köşeli siyah kasket kafasında bir tuhaf durdu. Gözüme sanki Somalıları değil de Romalıları selamlayan İl Duçe gibi göründü.

         Fakat muhalif medya kasketi çok sevdi. Sözcü’den Can Ataklı,  “İnce’nin Kasketinin 8 Sırrı” diye köşe yazısı döşendi. Meğer o kasketi kafasına geçiren kişi “vatanseverim, yiğidim, mertim, cömertim, delikanlıyım, alçakgönüllüyüm, dürüstüm, misafirperverim” diye mesaj verirmiş. Biz de “Bu adamı niye cumhurbaşkanı adayı yaptılar” diye düşünüyorduk, böylece öğrenmiş olduk. Fakat trajediye bakınız ki -yine Can Ataklı’nın yazısından öğreniyoruz- bu kasketler “yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” imiş.  Kasketin kendisi yok olmasa da, sekiz köşenin ima ettiği özelliklerin gerek siyaset alanından gerekse gazete köşelerinden silinip gitmekte, tamamen sönümlenmekte olduğu görülüyor.

         Sayın Ataklı, Muharrem İnce’nin “sempatik davranışları, tatlı sert konuşmaları, halkla çok yakın ilişki kurabilmesi ve genç yaşlı, kadın erkek herkesle samimi sohbetler etmesi kamuoyunun ciddi biçimde ilgisini çekiyor,”demiş.

         Benim de ilgimi çekiyor, fakat “ciddi biçimde” değil. Mesela Fox tv. mülakatını izlerken gülmeye başladım, içmekte olduğum çay boğazıma kaçtı, neredeyse boğuluyordum. Kendisine soruyorlar: “ABD ve İsrail, İran’a saldırırsa tavrınız ne olur?” Cevap: “Önce yargıyı düzeltmek gerekir.” Çok önemli açıklamalarda bulundu. “ABD  Fethullah’ı vermezse, İncirlik’i kapatıp ABD askerlerini Noel tatiline Vaşington’a göndereceğiz,” dedi mesela.  İncirlik’in kapatılmasını PKK’yle değil de Fethullah’la ilişkilendirmesi çok zekice bir buluş. Kendisinden Çin’de demokrasi olmadığını da bu vesileyle öğrenmiş olduk, çok şaşırdık.

         Fox tv. mülakatı reytingleri patlattı ve önemli bir belge olarak tarihe geçti. Fakat insan düşünmeden edemiyor. Onun yerinde Onur Öymen, Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum, Gökhan Günaydın olsaydı, dış politika, kamu yönetimi,  anayasa ve tarımsal üretim konusunda neler söylerlerdi?  

Karamolla’ya imza isteyen CHP yöneticileri, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye bağırıp İzmir marşını söyleyen muhterem kardeşler, partiniz CHP bu insanları neden dışladı? Nerede onlar! Sahici olan ile sahte olan arasındaki farkı görme yeteneğinizi ne zaman kaybettiniz? Gardrop Atatürkçüleri,  müteahhitler, ihale takipçileri, emlâk zenginleri, unutkanlar! Türkiye PKK’yle savaşırken Selocan’ı Cumhurbaşkanı yardımcısı yapacaksınız! Öyle mi?

         Bazı insanların siyasi varoluşu dokunulmazdır; onların imajıyla hiçbir reklamcı oynayamaz. Doğu Perinçek öyledir mesela. Onu kafasında 8 köşeli kasketle  siyaset meddahı rolünde düşünemiyorum. Geçenlerde Ulusal Kanal’da Rafet Ballı’nın bir sorusu üzerine şöyle dedi: “Biz limonata, gazoz satmıyoruz. Sonuç olarak bir parti ideolojidir, programdır, siyasettir, stratejidir. Reklam şirketleri bunu belirleyebilir mi? Bir devrimci parti, halkçı parti, emekçi partisi reklam şirketine emanet edilmez.”

Ne kadar “çağdışı”  bir görüş, değil mi? Haydi, saldırın! Doğu arkadaş, aynı programda,  “Vatan Partisi sistemin dışladığı partidir,” dedi. “Sistem bütün dikenlerini ve koruma aletlerini Vatan Partisi’ne doğru yöneltmiş durumdadır.”

Namık Kemal de şöyle demiş: “Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin/Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten.” İnsan bu ülkede seçim havasına doyamıyor. Nasıl bir şenlik, nasıl bir eğlence, nasıl da yeşermiş umutlar… Hayret!  Mustafa Kemal’in çok şaşırdığı zaman söylediği gibi, “Hayret-i Uzmâ!” Aydınlık, 20. 05. 2018