Yavuz Alogan
Savaşta üstünlük kurmanın mermi, füze ve asker sayısından çok bilim ve teknolojiyle, bilginin denetlenmesi ve kullanılmasıyla ilgili olduğunu anlıyoruz.
Bilgiyi kurumsal olarak kesintisiz geliştiren, karada havada ve siber alanda en verimli şekilde kullanan taraf savaşta üstünlük kazanır. Uluslararası hukuk, savaş hukuku, örf ve adetler, haklılık, vicdan gibi unsurlar, savaş yolunda geri dönülmez bir merhaleye ulaşıldığında hiçbir rol oynamaz. Taraflar ellerindeki bütün imkân ve kabiliyetleri sivil asker ayırmadan hasımlarına karşı en acımasız biçimde kullanırlar.
Günümüzde Atlantik İttifakı Ukrayna’da bir tür yanmış toprak (scorched-earth) taktiği izliyor. Rusların Napoleon saldırısı (1812) sırasında bilinçli olarak, Nazi Almanyası’nın Rus topraklarını işgalinde (1941) mecburen uyguladıkları bu taktikle, belirli bir bölgede düşmana yararlı olabilecek her şey, alt yapıdan gıda ve su tedarik imkânlarına kadar tahrip edilir. Amaç düşmanı yıpratmaktır.
Ukrayna’da bunu Rusya’ya yaptırıyorlar.
Rusya’nın, Ukrayna’nın kritik sektörlerini, zaman zaman sivil yerleşimlerini havadan vurarak bu ülkeyi tahrip etmesi savaşın gidişatını ve kaderini etkilemiyor. Bölge gözden çıkarılmış, Rusya’ya atış poligonu olarak sunulmuş. Bu arada NATO Rusya’nın iç bölgelerindeki kritik sektörleri vurmak için ülkeye gelişmiş silah sistemlerini, muhtemelen mürettebatıyla birlikte sevk etmeyi sürdürüyor, hedef koordinatlarını bizzat saptayıp bildiriyor. Rusya, Ukrayna sınırlarının dışından kendisini hedef alan askerî üsleri, mühimmat depolarını, ikmal yollarını vuramıyor, çünkü NATO’nun 5. Maddesi var.
Siz rakibinizle dövüşürken ringe girip çıkanlar size esaslı darbeler indiriyorlar, hep birlikte üstünüze çullanmasınlar diye siz onlara vuramıyorsunuz. Rusya gibi tarihsel derinliği, askerî tecrübesi muazzam bir ülkenin böyle bir stratejik kapana hangi kararlarla yakalandığını ileride tarih yazacak.
İngiltere’nin güçlendirilmiş sığınakları ve yeraltı tesislerini vurma kapasitesine sahip stormshadow füzelerini Ukrayna’ya sevk edip etmediği, ABD’nin uzun menzilli füze kullanımına izin verip vermediği tartışılıyor. Bu tartışma sürerken Rus Ordusu tekerlekli araçlara monte edilmiş 18 000 km. menzilli kıtalararası balistik Sarmat füzelerini tatbikat bahanesiyle hangarlardan çıkararak araziye yaydı. Bu füzeler Rus askerî envanterine girdiğinde, Rus askerî uzman Aleksey Leonkov, on adet RS-28 Sarmat füzesinin ABD’nin bütün nüfusunu yok edebileceğini söylemişti.
Batı’nın füze tehdidine karşı Putin, bir videoyla uyarıda bulunarak, Rusya topraklarının derinliklerine saldırmaktan söz eden NATO ülkelerinin neyle oynadıklarını düşünmeleri, saldırıya hazırlanan [Avrupa’daki] ülkelerin küçük topraklara ve yoğun nüfusa sahip olduklarını akılda tutmaları gerektiğini söyledi.
Bu tehdide karşılık Avrupa Parlamentosu, Strazburg’da düzenlenen genel kurul oturumunda (19. 09. 2024) Ukrayna ordusunun Rusya’nın derinliklerine Batı yapımı silahlarla saldırı düzenlemesine yönelik tüm kısıtlamaların derhal kaldırılması çağrısını içeren karar tasarısını oy çokluğuyla (425 evet, 131 hayır, 63 çekimser) kabul etti.
Fakat bu arada Rusya’nın içlerini vurmak için uzun menzilli füzelere ihtiyaç olmadığı anlaşıldı. NATO kuvvetleri bir Siha-Dron saldırısıyla sınırdan 500 km. içerideki Toropest Mühimmat Deposu’nu vurdu. Depoda çok namlulu roketatar mermilerinin (Grad), Kuzey Kore’den alınan top mermilerinin, S-300/400 mühimmatının, Toçka ve İskender füzelerinin bulunduğu anlaşılıyor. Tahrip edilen mühimmatın ağırlığı 30 000 ton. İnsansız hava araçlarının bu önemli deponun savunma sistemini nasıl bir hibrit savaş tekniğiyle devre dışı bıraktığı anlaşılamadı. Öte yanda Ukrayna’dan atılan füzeler Karadeniz’deki, özellikle Odessa önlerindeki Rus donanmasının, iddiaya göre yüzde 30’unu tahrip etti. Donanmanın Novorossik’e çekildiği söyleniyor.
Rusya’nın faal asker sayısını 1,5 milyona çıkarmasının esas amacı Rus halkında II. Dünya Savaşı’nın Anavatan (Fatherland) Savunması ruhunu canlandırmaktır. Bunun dışında iki amaç olabilir: Ukrayna’dan ilhak edilen bölgeleri Kursk benzeri saldırıları önlemek için tahkim etmek ya da Belarus’un da muhtemel katkısıyla Ukrayna’nın tamamını işgal etmek.
Birincisi, Rusya içlerinin hava araçlarıyla vurulmasını önlemez. İkincisi ise Rusya’yı kusursuz bir yanmış toprak taktiğinin hedefi hâline getirir.
Birinci Dünya Savaşı’nda II. Nikolay’ın topladığı 9,7 milyon asker Tannenberg (1914) bozgunundan başlayarak yenilgiye uğradı. İkinci Dünya Savaşı’nda 34,5 milyon askeri seferber eden Kızıl Ordu Berlin’e kadar gitti (1945). Günümüzde bu türden zafer ve yenilgiler ne mümkün ne de gerekli.
Atlantik İttifakı’nın Rusya’yı nükleer silah kullanmaya mecbur bırakacak ölçüde sıkıştırmaktan kaçınarak içeriden çökertmeyi amaçladığını, kesin sonuçlu muharebe değil kuşatma/yıpratma savaşı sürdürdüğünü, baskıyı kademeli olarak artıracağını anlıyoruz. Bugüne kadar yaptıkları gibi, gerektiğinde duracaklar, barıştan söz edecekler, sonra kışkırtacaklar, saldırıya devam edecekler.
Sonunda Kremlin’e AB-ABD bayraklarının çekilmesi ya da Rusya’nın Reichstag’a üç renkli bayrağını çekmesi gibi bir kesin sonuç olmayacak.
Nükleer bir felaket ya da kaza olmadıkça, sonunda taraf ülkelerdeki iktidar değişikliklerinin de katkısı ve etkisiyle, kapitalist ülkelerin yeni bir uluslararası ticaret ve kaynak paylaşım antlaşmasına varacakları, dünya kapitalizminin dijital çağa geçmeye hazırlandığı görülüyor. Bunun alternatifi bütün kıtalara yayılan yıkıcı bir savaş, insanlığın ürettiği bütün kültürel değerlerin ve üretici güçlerin tahribi, nükleer kış ve nihayet yeryüzünde hayatın sona ermesidir. Bu sonucu göze alacak kadar aptal bir kapitalist ya da emperyal hırslara kapılmış bir siyasî lider yoktur.
Rusya cephesinin güneyindeki durum daha dramatik. İran ve Suriye’yi, kısmen de Lübnan Hizbullah’ı ve Hamas’ı kapsayan taraf, İsrail’in insanlık dışı saldırıları, katliam ve cinayet yöntemleri karşısında sessizlik ve durgunluk içinde. ABD/İngiltere, İsrail’i mızrak başı gibi kullanarak BOP’u geliştirmeye çalışıyor. Beyaz Saray’ın ağır ağabey tavırları, ateşkesten vs söz etmesi, ABD-İsrail ortak stratejisini gizlemeyi amaçlıyor.
Filistin halkını düşmanın insafına terk eden Hamas’ın direniş gösteremediği Gazze’nin tamamını kontrol eden, Batı Şeria’da sivil görünümlü Yahudi saldırıları ve polisiye operasyonlarla yıldırma taktiği izleyen İsrail’in Lübnan’ın güneyinde bir tampon bölge kuracağı, Suriye’nin güneyine saldırarak ABD’nin eğitip donattığı PKK/YPG’yle birleşeceği anlaşılıyor. PKK savaş ağalarının bu kez İsrail ordusuna yazılması Türkiye için tehlikeli sonuçlar doğuracak.
İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesinden sonra emperyalist güçlerin bölgeye yaptığı askerî yığınak/kuşatma, iç yapısı kırılgan olan İran’ı hareketsiz bıraktı. Hizbullah’ın Mossad’ın paravan şirketinden satın alarak kendi komuta/kontrol kadrolarına dağıttığı çağrı cihazlarının patlaması bu örgütün askerî ve politik itibarını yok etti. Körfez ülkeleri resmî protestolar dışında İbrahim antlaşmalarına bağlı kaldılar.
Başta da dediğimiz gibi bilgiye hükmeden savaşta üstünlük sağlar. Din ile bilimin karşı karşıya geldiği her yerde bilim kazanır. Eski savaşlarda olduğu gibi kalabalık orduların, hava destekli motorize birliklerin sahrada geniş manevralarıyla yapılan fetih savaşları dönemi kapandı. Günümüzün hibrit savaşlarında en önemli rolü yeni enformasyon teknolojileri oynuyor. Bu savaşlarda askerî amaçlar askerî olmayan araçlarla (politik, ekonomik araçlar, iletişim araçları, siber alan araçları, propaganda ve insanî yardım girişimleri vb) birleştirilir, farklı alanlarda geliştirilen bütün kabiliyetler çatışma bölgelerindeki yerli nüfusla ilişkilendirilir, etnik ve dinî yapılar manipüle edilerek harekete geçirilir, casusluk ve beşinci kol faaliyetleri uygulanır. Bu alanlarda yetkin olmayan ülkeler kendilerini savunamazlar. Veryansın, 22. 09. 2024