AKP TÖKEZLEDİ!

Yavuz Alogan

         Tökezleme anında içinde bulunduğu durumun hassasiyeti, tökezleyenin kaderini belirler. Önemli olan budur: durumun hassasiyeti! Dengeye ve sürate en fazla ihtiyaç duyduğu noktada tökezleyenin kendini toparlaması çok zordur. Yarış bisikleti sürücüleri bilirler: yüksek hızla giderken ön ya da arka teker  küçük bir çukur ya da tümseğe rastlar bazen ve iki tekerleğin dönüş hızı arasında  öyle bir uyumsuzluk olur ki, bisiklet yalpalamaya başlar ve  sürücü düşeceğini anlar.  Bisiklet o sırada trafik-yoğun bir kavşağa ya da keskin bir viraja yaklaşmışsa,  sürücünün ani bir hamleyle bisikleti en az yara alacağı şekilde  devirmekten başka çaresi yoktur. Hiçbir şey olmamış gibi pedala basmak, ağır yaralanmalara, hatta ölüme bile yol açabilir.

         AKP oylarının % 40’ın altına inmesi, Ankara ve İstanbul’da muhalefet partilerinin  ana kent belediyelerini birkaç puanla kaybetmeleri, mevcut koşullarda AKP’nin, Anayasa’yı dilediği gibi değiştiremeyeceğini, ABD’nin  stratejik ortaklığını yürütemeyeceğini, Ergenekon torbasını genişletemeyeceğini, “teğet geçti” dediği ekonomik krizin ağır darbelerinden kurtulamayacağını, “kimlik değil hizmet (hızmet!)” sloganıyla Kürtleri  yanına çekemeyeceğini, medyayı baskı altına almak şöyle dursun onu kendisi için tehlikeli bir rakip haline getirmiş olduğunu gösterdi. Seçim sonuçları, AKP’nin “laiklik karşıtı hareketlerin odağı” olma durumunun, Anayasa mahkemesi tarafından çok farklı bir ışık altında yeniden değerlendirilmesine de yol açacaktır.

Seçim sonuçları, AKP’nin mali kaynaklarını kısmen de olsa azaltacak, hassas tabanını ve bütün yönetim kurullarını sarsacak, parti içi bölünmeleri açığa çıkaracak; kitle hareketlerine yeni bir hız ve moral kazandıracaktır. Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde DTP’nin ezici  zaferi, TSK ile AKP arasında kurulan ittifakın temelini çökertti. AKP, askeriyeye verdiği Kürtleri sistemin içine çekme vaadini yerine getiremedi.

AKP çan eğrisinin en tepe noktasına ulaşamadan durakladı ve sistemin kuralları içinde hegemonya kurma imkânı şimdilik ortadan kalktı.  Yapabileceği tek akıllıca hareket, bisikleti devirmek ve erken seçime giderek, mümkün olduğu kadar az hasarla siyaset yelpazesinde hegemonik olmayan mütevazı bir noktada tutunmaya çalışmaktır. Bunun tam aksini yapması, Milli Görüş gömleğini yeniden giyip çatışma siyaseti izleyerek  radikalleşmesi de mümkündür. Bu durumda trafik-yoğun kavşağa girecek ya da yoldan çıkacak ve her tüyü ayrı bir tele takılı kalacaktır. Seçim sonuçları, AKP’nin sivil darbesini duraklatmış ve akıbet kaşlarını çatmıştır.

Gericiliğe Karşı Uygarlık

                   AKP bu seçimlerde, diğer partilerle değil,  kendisiyle yarıştı. Bütün yorumcular AKP’nin  oy oranlarını daha önceki yerel seçimlerde aldığı oy oranlarıyla karşılaştırdılar. Kritik bir kavşağa yaklaştığının bilincinde olan AKP, bu seçimlerde bütün  imkânlarını seferber etti. Tezgâhındaki bütün malları, cebindeki bütün paraları saçtı; bütün adamlarını ve “yandaş medya”sını seferber etti. 1950’lerden bu yana ilk kez siyasal iktidar, devletin valilerini kendi partisinin komiseri gibi kullandı; onları medyaya çıkartıp ana muhalefet partisine saldırttı. ABD’nin Ortadoğu  siyasetinde yeni roller  almaya, IMF’yle anlaşmaya hazırlanıyor, yerel seçim zaferiyle bu hamlelerin olumsuz etkilerini gözlerden saklamaya  hazırlanıyordu.  Oysa şimdi, ABD’yle  kuracağı her temas  geniş halk kitleleri, hatta kendi tabanı tarafından bile kuşkuyla karşılanacak ve IMF’nin dayatacağı koşullar  daha büyük tepkilere yol açacak.

AKP  neredeyse muhalefet partilerinin toplamı kadar miting yaparak  liderinin  “karizma”sını ve şahsi prestijini masaya sürdü.  Ancak  2004 seçimlerine göre, 2 büyük şehir, 11 il,  34 ilçe  belediyesini kaybetti (sabaha karşı verilen rakamlarla).  İzmir’de ezildi, Antalya’da çok şaşırdı ve üzüldü; sonucu, Başbakan’ın tabiriyle “anormal” buldu. Hakkari ve Tunceli halkı beyaz eşyalarını ahırlara ve çatı katlarına yerleştirip oylarını DTP’ye verdi. Kürtler “hizmet” değil “kimlik” istediklerini açıkça ortaya koydular; TRT Şeş’e ve tehditlere, havuçlara ve sopalara aldırmadılar. İstanbul’da halkın büyük bir bölümü yolsuzluklara karşı dürüstlüğe oy verdi. Ankara’da “Köprülü kavşak fatihi” Melih, yırtınmasına rağmen, neredeyse kaybediyordu. Çankaya  sarsılmadı. Yenimahalle geri alındı. Üstelik bütün bunlar, nüfus yerleştirmelerine,  kimlik numarası krizine, kömür, makarna, bulgur ve her türlü avanta dağıtımına, veri kaymalarına, şüpheli elektrik kesintilerine, AKP’li bakanların Ankara’da ve başka illerdeki seçim sandıklarının çevresinde fır dönmelerine, tehdit, şantaj ve pazarlıklara rağmen oldu.

Seçim sonuçları, uygar (kentleşmiş) ve sanayileşmiş Türkiye’nin,  sahil bölgeleri ve büyük kentlerdeki  eğitim düzeyi yüksek yurttaşların hükümetin “müşteri”si olmayı reddettiklerini; iktisadi krizin acısını yaşayan işçilerin ve en yoksulların  AKP’yi istemediklerini; AKP tabanının göçle kentlere gelen  siyaseten istikrarsız ve heterojen nüfus yığınlarından ve elbette cemaat ve tarikatlardan ibaret olduğunu, kent değil kasaba kültürünü yansıttığını ortaya çıkardı.

Vahim Sonuçlar

         Ancak vahim sonuçlar da ortaya çıktı. AKP dışında,  sağ ya da sol hiçbir partinin güneydoğuda varlık gösterememesi, bu bölgenin Türkiye’den  adeta koptuğunu; “TC” den şimdilik kimlik talep ettiğini, “hizmet”i de bir süre sonra belki de Güney Kürdistan’dan talep edebileceğini ortaya koydu. MHP’nin Orta Anadolu’da AKP’yle çekişen tek parti olması da  vahimdir. İstanbul, Ankara, Adana, Manisa ve Bursa gibi illerde  MHP’nin   artan milliyetçi rüzgârı,  bu seçimlerin belirgin özelliklerinden birini oluşturdu.   Sabaha karşı tv.lerden yaptığı konuşmada,  “Türkiye  eski kaos günlerine dönmeyecektir,” diyen Başbakan’ın kafasında,  muhtemelen Orta Anadolu’dan esen bu milliyetçi rüzgârın etkileri vardı.

Liberaller, neo-liberaller ve sol liberaller çok üzüldüler. Sabaha doğru tv. ekranlarında derin kuşkulara gömülmüş, keyifsiz bir ruh haliyle, “gene de AKP’nin oyları iki muhalefet partisinin oylarından fazla; yola devam, durmak yok,” gibi sözler sarf ettiler. Fakat köşe yazılarında anayasa, AB ve Ergenekon’un akıbetiyle ilgili kuşkularını belirtmekten geri durmadılar. Seçimler bu ülkede AKP’nin tek başına reform yapamayacağını  ortaya koydu. Devlet içinde yuvalanmış F-tipi teşkilatın da  kontr-pedal yapıp, geniş bir yay çizerek durması ve bir süre kadar olup biteni izlemesi mümkündür. AKP’nin demokrasi getireceğini sanan liberaller önümüzdeki aylarda daha da şaşıracak ve üzülecekler. Var mı öyle sırtını gericiliğe yaslayıp “demokrasi” gelsin diye beklemek!

Bu seçimlerde belirleyici olan muhalefetin ne kadar oy kazandığından çok, AKP’nin ne kadar oy kaybettiğidir.  CHP, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını daha erken bir tarihte açıklamış olsaydı; Ankara’da Murat Karayalçın’ı daha fazla desteklemiş olsaydı, bu iki büyük şehir AKP’nin elinden alınabilirdi. Oysa CHP tembel, yavaş ve hantal örgütü, parti içi  dar hesapları yüzünden bunların hiçbirini yapmadı. Ankara’da Karayalçın’ın kaynak sıkıntısı çektiği; İstanbul’da parti teşkilatından çok, CHP İl Başkanı’nın  olağanüstü gayretlerinin etkili olduğu görüldü.  Bu durum CHP’yi yöneten “yüksek prezidyum”un  parti içinde sorgulanmasına yol açacaktır.

İşçiler ve Öğrenciler

Seçim meydanlarında yapılan konuşmaların boşluğu ve saçmalığı ile ortaya çıkan sonuçlar tam bir zıtlık göstermektedir.  Seçim propagandalarından akılda kalanlar, “Büyük Düşün,” “İşimiz Hizmet, Gücümüz Millet,” gibi saçma sloganlar; “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana…” diye başlayan acıklı tekerlemeler; “Süphaneke boncuğu gibi dizildiler karşımıza,” gibi  içi boş efelenmeler; “Eşek ölür, kalır eseri,” gibi saçmalamalar; “Gökçek gitçek, sola çek,” gibi aptal sloganlar; köprülü kavşak, otoyol, metro,  hayvanat bahçesi ve lunapark vaatlerinden ibaretti.   

   Meydanlarda, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yle ilgili kararı, Ergenekon İddianamesi, laiklik, Obama dönemi Ortadoğu siyasetleri içinde Türkiye’nin yeri gibi hassas ve esas konular dile getirilmedi; bozkır kuru olduğu için ani parlamalara yol açacak, ters tepecek söylemlerden ve erken atışlardan kaçındılar. Seçim sonuçları bütün bu konularda yapılacak hesaplaşmaların daha aleni biçimde cereyan etmesini de sağlayacak. Ekonomik krizin harmanladığı işçiler ve yoksullar meydanlara daha büyük bir özgüvenle çıkacaklar. AKP’nin, iktisadi krizi, hatta Türkiye’yi yönetebilme olasılığı azaldı.  Gelecek,  bütün çalışanlarla, işçi ve öğrenci hareketleriyle, saçları özgür kadınlarla gelecek. RED, 30. 03. 2009