Yavuz Alogan
“Kul” sözcüğünü ne zaman işitsem, gözümün önüne başında takke, üzerinde beyaz gecelik entarisi olan, ellerini göbeğinde bağlayıp boynunu bükmüş tombul bir adam geliyor. İvan Gonçarov’un ünlü roman kahramanı Oblomov’un soylu olmayan, çok daha iradesiz bir türü…
Kısmetini Padişah’ın inayetinde, yani iyiliğinde, kayırmasında arayan tembel, zavallı ve aciz bir şahsiyet…
Mustafa Kemal’in 1925’te “Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir,” derken kastettiği insan tipi: kul!
Sözcük ilk kez Orhun Yazıtları’nda görülmüş: köle ya da hizmetçi anlamına geliyor.
Osmanlıca-Türkçe Büyük Lugat’a baktığımızda, “kul”un emir dinleyen hizmetkâr olduğunu öğreniyoruz. İtaat eden, hizmet eden; insan, melek ya da cin suretindeki mahlûka “kul” deniyor.
Kul’un sadece yükümlülükleri yok, hakları da var. Diyanet Vakfı’nın İslâm Ansiklopedisi’ne baktığımızda, “kul hakları”nın (hukuk-ı ibâd) ihlâl edilmiş sayılacağı durumların ayetlerde belirtildiğini öğreniyoruz.
Kendinize ait olmayan bir şeyi, her ne şekilde olursa olsun haksız yoldan elde etmeye kalkıştığınız anda kulun hakkına tecavüz etmiş oluyorsunuz. Bunun yanı sıra ölçü ve tartıda hile yapmak, emanete hıyanet etmek, kumar, tefecilik, zimmet, irtikâp vb. kul hakkına tecavüz kapsamında görülüyor.
Bunlar çok faydalı kurallar. Yedinci yüzyılda Efendimiz vahşi bedevi kabilelerini devlet yapısı içinde birleştirerek yeni bir toplum düzeni kurmuş ve kanun hükmünde kurallar koymuş
“Kul hakkı” kavramı bu bağlamda anlam kazanıyor.
Fakat günümüzde hiçbir anlam taşımıyor.
Anayasa’da ve kanunlarda tanımlanmış “kul” diye bir kavram yok. Birey, Devlet’in ya da siyasî iktidarın kulu değil, yurttaş olarak tanımlanmış. Yurttaşlık kavramı dinî inanç ve etnik köken farkı gözetmeksizin birey ile Devlet arasında kurulan ilişkiyi ifade ediyor.
Fakat Sayın Kılıçdaroğlu, “Allah’ın izniyle iktidara geldiğimiz zaman” diye başladığı her konuşmasının bir yerine mutlaka “kul hakkı” lafını sıkıştırıyor. Daha geçenlerde KPSS’de 90’ın üzerinde not alıp mülakatta elenen öğretmenlerin durumunu anlatırken, “Kul hakkı işte budur!” diye haykırdı. “Kim kul hakkı yerse karşısında beni bulacak” diyor.
Bir tane CHP’li çıkıp da “Kardeşim, onlar kul değil, öğretmen; bizler kul değiliz, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıyız,” diyemiyor.
Sosyal demokratsan eğer, halkın örgütlenme hakkını, ifade, toplanma, gösteri ve yürüyüş özgürlüğünü savunacaksın. Yani halkın, işçinin çiftçinin, memurun emeklinin, öğrencinin kendi hakkını savunması ve kazanması için gerekli ortamı hazırlamayı, özgürlük yollarını açmayı vaat edeceksin.
Kul hakkını savunmak sana mı kalmış? AKP onu yapıyor zaten. Saray, kullarına aynî yardım yapıyor, en yakın kullarını zengin ediyor, uzak kullarını paradan, maldan ve candan eksiltmeyle sınıyor, itaatsiz kullarını her gün azarlıyor.
Sen kulun değil yurttaşın hakkını savunacaksın ki aranızda bir fark olsun.
Hasmının söylemini taklit etmeye çalışan, kendi fikirsizliğini, programsızlığını açığa vurmuş olur. Aslı dururken kimse taklidine yüz vermez, oy da vermez.
Sayın Akşener de öyle… “Sizin çocuklarınızın gemicikleri varken, bizim çocuklarımızın işsizlikten başı dönüyorsa, bu kul hakkıdır, kul hakkı!” diye bağırıyor mesela.
Bir kul hakkı lafıdır gidiyor… Korkarım bu gidişle insanlar yurttaş olmadıklarına, Saray’ın kulu ve parti başkanının ya da merkez karar kurulunun itaatkâr kölesi olduklarına inanacaklar.
Mustafa Kemal Atatürk, Onuncu Yıl Nutku’na başlarken, “büyük Türk milletinin bir ferdi olarak” konuştuğunu özellikle belirtmiştir.
Hitler’in Führer, Mussolini’nin Duçe, Stalin’in Vojd diye anıldığı 1933 yılında, askerî zaferler kazanmış, monarşiyi devirip cumhuriyet kurmuş, Devrim yapmış bir liderin, kendisini “milletin bir ferdi” olarak tanımlaması sahip olduğumuz en büyük tarihî değerlerden biridir.
O konuşmasında Mustafa Kemal, halka “Yurttaşlarım!” diye hitap etmiştir.
Halka “kul” diyemezsiniz, yurttaş diyeceksiniz! Kul’un değil yurttaşın hakkını savunacaksınız.
Anayasa’da laiklik ilkesi durduğu sürece siyasetçi dinî göndermelerle konuşamaz, yurttaşa “kul” diyemez; iktidara gelecekse, “Allah’ın izniyle” değil, özgür yurttaşların iradesiyle gelecektir. Kul hakkı yoktur, özgür yurttaşların yasalarla belirlenmiş hakları vardır. Siyasetin görevi yurttaşların bu hakları kullanmasını kolaylaştırmaktır.
Türkiye önümüzdeki yıllarda hangi badirelerden geçerse geçsin, tarih ve coğrafya siyaset esnafına, yurttaşa yurttaş demeyi, “kul”un değil yurttaşın hakkını savunmayı kesinlikle öğretecektir. Veryansın, 01.01.2022